GYULA MÉSZÁROS’UN 1908 YILI RAPORUNA GÖRE
ÇUVAŞLAR ÜZERİNE TESPİTLER*
Bülent BAYRAM**
Giriş:
Türkoloji tarihinde Macar bilim adamlarının alana yaptıkları katkı; amaç,
yöntem, elde edilen sonuçlar bakımından oldukça önemlidir. Macarların Türk
tarihi, dili, edebiyatı ve folkloruna gösterdikleri ilginin sadece oryantalist bir
bakış açısının sonucu olmaması bu çalışmaların daha farklı bir değer görmesine
neden olmuştur. Macarların köklerini araştıran Macar bilim adamları için
Türklerin tarihi, dili, edebiyatı, folkloru özel bir yer işgal etmekteydi. Ural-Altay
teorisi çerçevesinde Türkler ile dil akrabalığı söz konusu edilen Macarlar,
Türk ve Macar toplulukları arasındaki çalışmaları sağlam bir zemine oturtabilmek
için özellikle dil ve tarih alanında çok sayıda araştırma yapmışlar, çalışmalarında
Çuvaşlara da özel bir önem vermişlerdir. Dil ve etnik ilişkilerin
yoğun olduğu İdil-Ural bölgesinin Türk ve Fin-Ugor halklarına, bunlar arasında
da özellikle Çuvaşlara ayrı bir önem veren bilim adamları arasında, Gyula
Mészáros en dikkat çekenlerden biridir.1 1 1883 yılında Macaristan’da Szakcs’ta doğan ve 1957’de New York’ta ölen Mészáros folklor, etnoloji, müzecilik alanlarında çalışmalar yapmış önemli Macar Türkologlarından birisidir. 1904 yılında İstanbul’a gelerek Türkiye Türkçesini de öğrenen Mészáros bunun ardından 1906-1907 yıllarında İdil boylarına düzenlediği bilimsel seyahatlerde Orta İdil bölgesinde Çuvaşlar ve Tatarlar arasında; 1909 yılında Başkurdistan’da folklor derlemeleri yapmıştır. 1910 yılında tekrar Türkiye’ye gelip burada da folklor üzerine çalışır. (Dimitriyeva-Agyagasi 2001: 49-50)
Mészáros, İdil-Ural bölgesinde derlediği malzemelerle bölgedeki halkların
dili, etnografyası, folkloru, dinî inançları konusunda yapılan çalışmalar
için zengin bir hazineyi araştırmacıların hizmetine sunmuştur. Genel olarak,
halk bilimi araştırmaları için derlenen malzemelerin yanında farklı amaçlarla
yazılmış pek çok eser bizlere kaynaklık etmektedir. Mészáros’un bu anlamda
özellikle Çuvaş halk bilimi çalışmalarına katkısının daha fazla olduğunu
belirtmek gerekir. Zaman zaman halk bilimi araştırmacılarının derlemeleri
yanında seyahat notları, çeşitli raporlar, günlükler vb. çok sayıda kaynak da
halk bilimi çalışmaları için önemli bilgiler vermektedir. Araştırmacıların, saf
halk bilimi malzemelerinin dışında, çalışmaları hakkında yazdıkları raporlar,
notlar, günlükler de metinlerin farklı bakış açılarıyla değerlendirilmesinde
önemli bir rol üstlenmektedir. Bu anlamda Çuvaşların geleneksel dinî inançları,
halk edebiyatı, etnografyası üzerine zengin ve orijinal derleme çalışmaları
yapan Mészáros’un derleme çalışmaları hakkında hazırlamış olduğu rapor da
dikkat çekmektedir. Mészáros, Rusya’da Çuvaşların yaşadığı coğrafyada yaptığı
alan araştırmasının ardından Macar Bilimler Akademisinde bazı hususların
altını çizmiştir. Mészáros’un bu notları sadece derlediği metinlerin daha
objektif değerlendirilmesine sağladığı imkân dışında dönemin farklı noktalarına
da ışık tutacak niteliktedir. Çünkü bu kısa raporda, kendisi Çuvaşlar arasında
gerçekleştirdiği alan araştırması sırasında onların farklı ilişkilerine ve
davranışlarına dair önemli notlar düşmektedir. Rusya dışından gelen pek çok
araştırmacının eserleri gibi dışarıdan yapılan bu gözlemler; tarih, dinler tarihi,
halk psikolojisi vb. birçok konuda önemli malzemeler sunmaktadır. Konulara
farklı bir bakış açısıyla yaklaşabilmeye de imkân vermektedir.
Gy. Mészáros ve Çuvaşlarla İlgili Çalışmaları
Gy. Mészáros’un Çuvaşlarla ilişkili olarak kaleme aldığı dört yayını bulunmaktadır.
Bunlar Orta İdil bölgesindeki derleme çalışmalarını tamamladıktan
sonra Macaristan Bilimler Akademisinde sunduğu
“Csuvasok és tatárok között a Volga-vidéken (İdil Çevresinde Çuvaşlar ve Tatarlar Arasında)” başlıklı, makalemize de konu olan rapor (Mészáros 1908); Orta İdil’de Çuvaşlardan
yaptığı derlemelerini yayımladığı Csuvas népköltési gyűjtemény. I. A csuvas
ősvallás emlékei (Çuvaş Halk Edebiyatı Derlemesi. I. Eski Çuvaş Dininin Hatıraları)
(Mészáros 1909) ve Csuvas népköltési gyűjtemény. II. Közmondások,
találósmondások, dalok, mesék (Çuvaş Halk Edebiyatı Derlemesi. II. Atasözleri,
Bilmeceler, Türküler, Masallar) kitapları (Mészáros 1912) ile Macarlardaki
csök adı verilen geleneği Çuvaşlardaki çük geleneği ile de karşılaştırdığı
“A csök (Çök)” adlı makalesidir (Mészáros 1915).
Mészáros’un çalışmaları yayımlandığı dönemden itibaren Rusya’da da
büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Makalemizin konusunu aldığı Csuvasok és
tatárok között a Volga-vidéken başlıklı raporu Macaristan’da yayımlanışının
ardından Rusya’da da Otçet çlena Vengerskogo Komiteta o Poyezdke k Çuvaşam
i Privoljskim Tataram (Macar Komitesi Üyesinin İdil Çevresi Tatarlarına
ve Çuvaşlarına Gezisi Hakkında Rapor) başlığıyla yayımlanmıştır (Mészáros
1909). Rusça tercümenin Macarca orijinalini tam olarak yansıtmadığı yapılan
karşılaştırmada görülmektedir. Zaman zaman kısaltmaların ve değişikliklerin
olduğu dikkat çekmektedir. Bu sebeple metnin orijinali üzerine yapılacak
olan değerlendirmeler daha önemli hâle gelmektedir. Y. Dimitriyeva ve V. D.
Dimitriyev’in aşağıdaki paragrafta ele alınan çevirilerine yazdıkları ön sözde
belirttikleri hususlar bu anlamda dikkat çekicidir. Çünkü Rusça çevirinin söz konusu
raporun çevirisi olduğu notu düşülmüştür. Hâlbuki hacim ve içerik bakımından
önemli farklılıklar bulunmaktadır. (Dimitriyeva-Dimitriyev 2000: 5)
Onun, Çuvaşların geleneksel inançları ile ilgili önemli malzemeleri içeren
Csuvas népköltési gyűjtemény. I. A csuvas ősvallás emlékei adlı kitabı hakkında
A. İ. Emelyanov tarafından yazılan değerlendirme yazısı da 1913 yılında
Kazan’da yayımlanmıştır (Emelyanov 1913). Emelyanov’un değerlendirme
yazısı ile tanıttığı Mészáros’un söz konusu eseri 2000 yılında Rusçaya tercü-
me edilmiş ve yayımlanmıştır. Eserin çeviri kısmından önce Y. Dimitriyeva
ve V. D. Dimitrirev’in “Ob Avtore i Ego Trudah (Yazar ve Eserleri Hakkında)”
başlıklı bölümde Mészáros ve eserleri hakkında da bilgiler verilmiştir.
(Mészáros 2000)
Elbette o ve eserleri hakkında Rusya’da kaleme alınmış veya onlar hakkında
söz söylenen çalışmalar yukarıda sıralananlardan ibaret değildir. Onun
eserleri, özellikle de derlemeleri Çuvaş halk edebiyatı araştırmalarında, metin
yayınlarında Rusyalı araştırmacılar için de hâlen temel kaynaklardan birisi
durumundadır. Sadece halk edebiyatı değil dil, halk kültürü, dinler tarihi, etnografya
gibi alanlarda çalışan pek çok bilim adamı onun eserlerini kullanmıştır.
Bu durum onun derlemelerinin orijinalliğinden ve zenginliğinden kaynaklanmaktadır.
Makalenin ana malzemesini Mészáros’un Csuvasok és tatárok között a
Volga-vidéken adındaki raporu oluşturmaktadır. Mészáros, derleme çalışmalarını
yayımlamadan önce bilimsel gezilerini tamamlayıp Budapeşte’ye dönü-
şünün ardından derleme çalışmalarıyla ilgili hazırladığı bu raporu 25 Mayıs
1908 tarihinde Macar Bilimler Akademisinin toplantısında okur. Bu rapor aynı
yıl Ethnographia dergisinde yayımlanır. (Mészáros 1908)
Bu çalışmada söz konusu rapor, özellikle 20. yüzyıl başında Çuvaşların
diğer etnik ve dinî gruplarla ilişkileri, psikolojileri bağlamında bir analize tabi
tutulacaktır. Bu analiz esnasında konuyu dağıtmamak kaydıyla dönemle ilgili
bilgiler veren başka kaynaklara da atıfta bulunulacaktır. Ancak 19. yüzyıl
sonu 20. yüzyıl başında Çuvaşların sosyal, dinî hayatları, folkloru vb. ko-
nularda yazılmış eserlerin çokluğu dikkate alındığında kaynaklar arasından
ancak bazıları seçilerek karşılaştırma maksadıyla kullanılacaktır. Söz konusu
rapor bu bakış açısıyla değerlendirilmeye çalışılacaktır. Bu rapor daha önce
bahsedildiği üzere Rusya’da yayımlanmıştır. Aynı zamanda Csuvas népköltési
gyűjtemény. I. A csuvas ősvallás emlékei adlı eserin Rusça çevirisinde yazı ile
ilgili bazı değerlendirmelerde bulunulmuştur. Ancak bize göre üzerinde daha
fazla durulması gereken bilgiler içermektedir. Bu açıdan raporun yeni verilerle
yeni bir değerlendirmesinin yapılması gerektiği düşünülmüştür.
Mészáros’un Çuvaşlar Üzerine Notları
Mészáros, Rusya’nın günümüz idari taksimatına göre Tataristan ve Çuvaşistan
Cumhuriyetleri ile Ulyanovsk Eyaleti'nin sınırları içerisinde kalan
Çuvaş yerleşim birimlerinde derlemeler yapmıştır. Tayapa (Таяпа/Тайба-
Таушево), Ulhaş (Улхаш), Viş́
pürt (Виҫпӳрт), Vombukassi (Вомпукасси),
Pısĭk Karaçora (Пысӑк Карачора), Çantĭr (Чантӑр), Poşkĭrt (Пошкӑрт), Ş́n
Elpuş́ (Çĕн Элпуç), Kiv Çakĭ (Кив Чакӑ)2 onun derlemelerinin merkezinde
yer alan Çuvaş yerleşim birimleridir. Elbette dönemin idari taksimatında da
bazı değişiklikler olmuştur. Özellikle Sovyetler Birliği döneminde Tataristan
ve Çuvaşistan Özerk Cumhuriyetleri’nin kurulması ve sınırların yeniden belirlenmesi
ile bu değişiklikler ortaya çıkmıştır. Mészáros’un derlemelerini yaptığı
dönemle karşılaştırıldığında Çuvaşların yaşadığı coğrafyanın günümüzde
idari bakımdan farklılaştığı görülmektedir. Ancak bu konu makalemizin kapsamı
dışında olduğu için tarafımızdan ele alınmayacaktır. Mészáros, Çuvaşlar
için geniş sayılabilecek bu coğrafyada hem Anatri (Aşağı) Çuvaşlar, hem de
Viryal (Yukarı) Çuvaşlardan derlemeler yapmıştır. Bu yerleşim birimleri ile ilgili açıklamalar Yu. Dimitriyeva-V. D. Dimitriyev tarafından Csuvas népköltési gyűjtemény. I. A csuvas ősvallás emlékei adlı eserin Rusça çevirisinin (Памятники Старой Чувашской Веры) girişinde yapılmıştır. Bu bilgileri kısaca vermek coğrafyanın eski ve günümüzdeki idari taksimatının kavranılması için yararlı olacaktır. Tayapa (Таяпа/Тайба-Таушево); Simbir vilayetinin Simbir Uyezdinin Bolşetarhan volostuna bağlı Tayba Tauşevo köyüdür. Günümüzde ise Tataristan Cumhuriyeti’nin Tetyuş ilçesine bağlıdır. Ulhaş (Улхаш); Simbir vilayetinin Simbir uyezdinin Verhnetimersyan nahiyesinin Sredniye Algaşi (Çıvaşkassi) köyüdür. Tamamı pagan olan köy günümüzde Ulyanovsk oblastının Tsilninsk rayonuna bağlı Sredniye Algaşi köyüdür. Viş́pürt (Виҫпӳрт); Kazan vilayetinin Tsivilsk uyezdinin Koşelevsk volostuna bağlı Baybahtino köyüdür. Günümüzde ise Çuvaş Cumhuriyeti’nin Komsomolsk ilçesinin Baybahtino köyüdür. Vombukassi (Вомпукасси); Kazan vilayetinin Çeboksarı uyezdinin Çeboksarı nahiyesinin Algeşevo köyüdür. Günümüzde Çuvaş Cumhuriyeti’nin Çeboksarı ilçesinin Vombukassi/Alkeş köyüdür. Pısĭk Karaçora (Пысйк Карачора); Kazan vilayetinin Çeboksarı uyezdinin Bolşoye Karaçurino köyüdür. Günümüzde Çuvaş Cumhuriyeti’nin Çeboksarı ilçesinin Bolşiye Karaçura (Karaçura) köyüdür. Çantĭr (Чантӑр); 1795 yılında Kazan vilayetinin Kozmodemyansk uyezdine bağlı olan ve Çandrova, Sredniy Çandrov ve Nihnij Çandrov olmak üzere üç parçadan oluşan köydür. Günümüzde Çeboksarı şehrine bağlı Çandrovo köyüdür. Mészáros’un makalemize konu olan raporunun Rusça çevirisinde onun “Artık Mari etkisinin fark edildiği Çander’de iki hafta kaldım.” ifadesinde belirttiği yer haritada Sundır’dır. Kozmodemyansk uyezdinin Sundır volostuna, 1907 yılına ait rehberinden anlaşıldığına göre Bolşoy Sundır ve Malıy Sundır girmektedir. Bu iki yerleşim biriminin bir zamanlar Çantır, mahallelerin ise Turikası ve İşterekkası/Sundır olarak adlandırılıp adlandırılmadığına dair hiçbir iz yoktur. Poşkĭrt (Пошкӑрт); Kazan vilayetinin Kozmodemyansk uyezdinin Malokaraçkin nahiyesinin Maloye Karaçkino köyünün Poşkarda mahallesidir. Günümüzde Çuvaş Cumhuriyeti’nin Yadrin ilçesinin Maloye Karaçkino (Puşkĭrt) köyünün bir parçası olarak görülmektedir. ş́ı̇n Elpuş́ (Çĕн Элпуç); Kazan vilayetinin Tsivilsk uyezdinin Aldiarov Arhangel-Yantikov köyüdür. Kin Elpuş́şeklinde adlandırılmıştır. Günümüzde Çuvaş Cumhuriyeti’nin Yantikov rayonuna bağlı Urazkası köyüdür. Kiv Çakĭ (Кив Чакӑ); Simbir vilayetinin Buva uyezdinin Gorodişen nahiyesinin Staroye Çekurskoye köyüdür. Günümüzde ise Tataristan Cumhuriyeti’ne bağlı Drojjanov rayonuna bağlıdır (bk. Dimitriyeva-Dimitriyev 2000: 12-14).
Hem Marilerle hem de Tatarlarla kültürel anlamda yakın temasta bulunan Çuvaşlar arasında derlemeler yapmış, gözlemelerde bulunmuştur. Mészáros, bu bilimsel araştırma gezisine
Uluslararası Orta ve Doğu Asya Derneği Macar Komisyonunun görevlendirmesiyle
çıkmıştır. Sözlük malzemesi toplamak, Çuvaş dili ve etnografyası
üzerine derlemeler yapmak üzere çıktığı gezide çalışmanın kapsamını zaman
zaman Tatarlara doğru da genişletmiştir. Mészáros, bu raporunda aslında daha
sonra iki cilt hâlinde yayımlayacağı eserinin oluşturulması için yapılan çalışmalarla
ilgili süreci ayrıntılı bir şekilde bize sunmuştur. Bu rapor derinlemesine
incelendiğinde bize Çuvaş folkloru hakkında çok önemli bilgiler
verdiği görülmektedir. Raporda onun çalışma yöntemi, derleme yaptığı yerlerdeki
Çuvaşların ve Tatarların genel özellikleri ve bu toplulukların Ruslarla
olan münasebetleri yansıtılmıştır. Tarafımızdan Türkçe olarak yayımlanan bir
makalede (Bayram 2012) Macar bilim adamlarının Çuvaş folkloru üzerine
yapmış oldukları çalışmalar analitik olarak değerlendirilmişse de Mészáros’a
ilişkin bilgiler kapsamlı bir şekilde ilk defa burada ele alınacaktır.
Mészáros, söz konusu raporunda, çalışmada izlediği yöntem, çalışma için
yaptığı hazırlıklar ve çalışmanın amaçları, ulaştığı neticeler bakımından oldukça
önemli konulara temas etmiştir.
Mészáros’un alan araştırmasına başlamadan önce ilk olarak çalışma yapacağı
bölgenin dillerini öğrenmek konusunda yaptığı ön hazırlık dikkat çeker.
Derleme yapacağı Çuvaşça ve Tatarca yanında bölgenin resmî dili olan Rusçayı
da geliştirmek maksadıyla 1906 yılında gittiği Kazan’da bir süre kalır.
Mészáros’un çalışmasının temelini Çuvaşlar oluştursa da o bu çalışmalarına
yardımcı olacak malzemeleri derlemek amacıyla bölgedeki diğer halklardan
da derlemeler yapmış ve gözlemlerde bulunmuştur. Özellikle Tatarlar
arasında yaptığı derleme çalışmalarının amacını “Orada bilimsel menfaatler
açısından birçok durumda çalışmalarımı Kazan Tatarlarının diline ve geleneklerine
doğru yaymam kaçınılmaz oldu.” cümleleriyle açıklamaktadır. Ona
göre bu durum kaçınılmazdır. Her iki halkın kültürünün anlaşılmasında biri
diğeri için kilit bir rol üstlenmektedir. Çünkü her iki halk akraba olmanın yanı
sıra yüzlerce yıldır birlikte yaşamaktadır. Bu akrabalık ve birliktelik her iki
halkın diline ve kültürüne damgasını vurmuştur. (Mészáros 1908: 227)
Mészáros’un dikkat çektiği bu konu bölgedeki halklarla ilgili olarak yapı-
lacak çalışmalar için oldukça önemlidir. Gerçekten de Tatarlar ve Çuvaşlarla
hatta bölgenin diğer toplulukları ile ilgili olarak yapılacak herhangi bir çalış-
mada sorunların çözümünde karşılıklı bir bağımlılık ve ilişkiden söz etmek
mümkündür. Dil, folklor, halk inanışları, tarih vb. alanlarda yapılacak çalış-
malarda bölgede yaşayan halklara bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşmak sorunların
çözümünde zorunludur. Bu düşünceden yola çıkarak Mészáros önce-
likle, Kazan’ın 75 verst3 kuzeydoğusunda yer alan Tatar köyü Tüben Korşa’ya
gider ve burada bir buçuk ay kalır. Bu bölgedeki Tatarların batıl inançları ve
halk şiiri malzemelerini derler. Mészáros, Tatarların ve Çuvaşların kendisine
yaklaşımlarını da gözlemlemiş ve bunları raporuna şu şekilde yansıtmıştır:
Tatar insanı eğer kişi onun dilinde hitap ediyorsa gerçekten konuşkan ve
dost eğilimli. Bana her türlü çekinceden uzak geldiler, çok defa da davet etmeden
geldiler. Temiz bir merakla onlara sorduğum her şeyi anlattılar. Masalları,
türküleri ve efsaneleri dinledim; bütün bunları kaydetmeye sıra geldiğinde
kalem ve kâğıt karşısında itirazda bulunmadılar. Çuvaşlarda ise çok defa kü-
çük verilerin alınmasında ya da halk şiiri kaydında halk içine kapanık olduğu
için binlerce desise ortaya çıktı. (Mészáros 1908: 227)
Mészáros’un Tatarlarla ilgili bu notları bölgenin iki büyük etnik grubunun psikolojisinin karşılaştırılması için de önemlidir.
Mészáros, ileride de görüleceği üzere Tatarların derleme konusunda Çuvaşlardan daha açık olduklarına dikkat çekmektedir. Çuvaşların içine kapanık ve utangaç tavırları başka gözlemcilerin de dikkatini çekmiştir.
Örneğin Adolph Erman da 19. yüzyılın ilk yarısındaki seyahatine ait notlarda Çuvaşlarla ilgili olarak benzer ifadelere yer vermiştir (bk. Güzel 2014).
Ancak Mészáros, Tatarlar konusuna raporunda çok fazla yer vermemiştir. Tatarlardan yapılan derlemelerinin ardından alan araştırmalarının Çuvaşlar kısmına geçmiştir.
Çuvaşlar arasındaki ilk durağı Anatri Çuvaşlarının yoğun olarak bulunduğu
Simbir bölgesidir. Simbir vilayetinin kuzey tarafına Tayapa Tauşevo (Таяпа
Таушево) adlı Çuvaş köyüne geçer. Burada Mészáros’un dikkatini asıl çeken konu Çuvaşların pagan4 inançlarıdır. Geldiği bu bölge 30-40 yıl önce Hristiyanlığı
kabul etmiş Çuvaşların yaşadığı köylerdir. Bu tür yerleri genellikle daha
sonra ziyaret edeceği Viryal Çuvaşlarıyla karşılaştıran Mészáros, bunların dillerini,
kültürlerini ve inançlarını çok daha iyi koruduklarını, aynı zamanda Ruslaşmanın
da çok daha az olduğunu sık sık dile getirmiştir. Zaman zaman yazılı
kaynaklardan elde ettiği bilgilere de göndermeler yapmaktadır. Gitmiş olduğu
bu bölge, Çuvaşların siyasi, kültürel ve dinî tarihinde Kiril harflerine dayalı
Çuvaş alfabesinin oluşturulması, Simbir’de Çuvaş Öğretmen Okulununun kurulması,
Çuvaş öğretmen, sanatçı, edebiyatçılarının yetiştirilmesi, Çuvaşlar arasında
Hristiyanlığın yayılması gibi birçok konuda yapmış olduğu çalışmalarla
önemli bir konumda bulunan İ. Ya. Yakovlev’in memleketi olması açısından da
önemlidir. Yakovlev’in bu bölgede dünyaya geldiğini de zikreden yazar, onun
bu bölgenin temiz Çuvaşçasını güzel bir şekilde işleyerek edebî dile dönüştürdüğünü
ifade eder. (Mészáros 1908: 227-228) 3 Verst; 1,06 kilometreye tekabül eden Rus uzunluk ölçüsü birimi. 4 “Pagan Çuvaşlar” adlandırmasıyla, yaşadıkları bölgenin kitabi dinleri İslam ve Hristiyanlığı kabul etmeyip geleneksel inançlarını devam ettiren Çuvaşlar kastedilmektedir. Bunlar, Ruslar tarafından “yazıçnik”, Tatarlar tarafından da “mejusi” olarak adlandırılmaktadırlar. Özellikle Anatri Çuvaşları arasında günümüze kadar bu geleneksel dinî inançlarını yaşatan köyler bulunmaktadır.
Mészáros’un, ziyaret ettiği bölgelerde dikkatini tek çeken şey odaklandığı
dil ya da folklor malzemeleri değildir. Bölgenin coğrafi özelliklerine de dikkat
çekmektedir. Bu bakımdan Anatri Çuvaş bölgesinin Viryal bölgesinden coğ-
rafi olarak farklı olduğunun altını çizer. Kültürün oluşumunda önemli etkenlerden
birisinin yaşanılan çevre olduğunu bilen yazar, bu ayrıntıları notlarında
dikkatinden kaçırmamıştır. Bu durum onun dikkatini fazlasıyla çekmiş olmalı
ki bölgenin tabii özelliklerini de şu şekilde verir:
Güney Çuvaş dil alanı düz ve ovalık bir yer. Orada yeşil ekinli tarlalar,
otlaklar uzanıp gidiyor. Orada burada küçük, ahşaptan yapılmış evlerden
oluşan köy, yer yer kayın ormanı… Serbestçe her yerde sıcak, yakıcı güneş
yani doğu halklarının en eski putu sıcağını yayıyor. Sonsuza uzanan düz boş-
luklar saf, temiz ufuk; halkın ruhu da buna benziyor. Dürüst, temiz, samimi.
(Mészáros 1908: 228)
Anatri Çuvaşlar, Mészáros tarafından Viryal Çuvaşlarla karşılaştırıldığında
halk türküleri bakımından da daha zengin olarak tasvir edilir. Aslında bu
durum günümüze kadar da devam etmektedir. Günümüzde pagan inançları-
nı Hristiyanlık ve İslam gibi kitabi ve güçlü dinlere karşı hâlen muhafaza
edenler Anatri Çuvaşlardır. Bunlar aynı zamanda dillerini ve kültürlerini de
diğer Çuvaşlara göre daha fazla korumuşlardır. Ruslaşmanın da en azından diğer
Çuvaş gruplarına göre Anatriler arasında daha yavaş olduğunu söylemek
mümkündür. Bu anlamda Mészáros’un tespitleri hâlen geçerlidir.
Mészáros’un raporlarında dikkat çeken önemli noktalardan birisi de dil
yönünden olduğu kadar inanç yönünden de arkaik unsurların bu bölgede korunduğudur.
Misyonerlik çalışmalarının hâlen tam anlamıyla başarılı olamadığı,
geleneksel dinî inançların Hristiyanlık karşısında direndiği de onun tarafından
şu ifadelerle dile getirilmektedir:
Tek Çuvaş Tanrısı “Turı”ya ak at ya da ak koç sundukları, kızarmış yüz
ve tatlı dille ondan hayır dua ve sağlık istedikleri, halkın daha iyi, daha temiz
kalpli olduğu, Rus papazının haraç toplamadığı, henüz samagon içmedikleri,
kısacası ari medeniyetin henüz onları ele geçirmediği yakın dönemdeki
eski hatıralarını daha fazla korudular. Güney Çuvaş insanı bu zamanlara geri
dönmeyi her zaman istiyor. Gerçi burada büyük bir çoğunluk Hristiyan, ancak
buna rağmen eski pagan kurban sunma törenleri hâlâ biliniyor. (Mészáros
1908: 228)
Mészáros’un verdiği yukarıdaki bilgiler bugüne kadar önemini muhafaza
etmektedir. Anatri Çuvaş bölgesinde hâlen Hristiyanlığı kabul etmeyip geleneksel
dinî inançlarını muhafaza eden gruplar adacıklar hâlinde varlığını sürdürmektedir.Ancak
ilerleyen satırlarda görüleceği üzere geleneksel inançların
Hristiyanlık karşısında her geçen gün zayıfladığı da gözlerden kaçmamaktadır.
Mészáros’un dikkat çektiği bir başka husus da Anatrilerin türkü söyleme-
ye olan düşkünlükleridir. İş ve eğlence esnasında her zaman türkülerin söylendiğini;
Çuvaşların ruhundaki en küçük bir düşünmenin, benzetmenin, kızların
bir bakışının bile türküye dönüştüğünü belirtmektedir. Mészáros, bu konudaki
açıklamalarıyla türkülerin icra ortamları hakkında da bilgi vermektedir. Özellikle
dört dizelik türkülerin zenginliğine ve bunların Türk şiirindeki maniye
olan benzerliğine dikkat çeker. Türkülerin zaman içinde kaybolduğu ve konu
ile ilgilenenlerin bu malzemeleri derlemeleri için acele etmelerinin gerekliliği
de onun tarafından dile getirilmektedir. (Mészáros 1908: 228-229)
İlkbaharda ve yazın başında henüz hasat işleri başlamamışken türküler söylüyorlar. Güneş battıktan sonra delikanlılar ve kızlar köyde sokakta toplanıyorlar, daire oluşturuyorlar ve geceye kadar hatta geceden sonra bile türkü söylüyorlar. Fakat bu gelenek sadece burada Tayapa çevresinde alışkanlık hâlinde devam etmektedir. Başka yerlerde terk edilmiştir. Türkü artık tahılın ve yemliğin ambarda olduğu, dışarıda işlerin azaldığı kışın ise ballı Çuvaş birasının yanında, iplikhanede tekrar ortaya çıkıyor. Bira türküleri bunların en güzelleridirler. Arkadaş ya da akrabalar toplanıyorlar, büyük kaplarda çavdardan bira pişiriyorlar. Eğer varsa içine bal da ekliyorlar. Dil çözülüyor bundan sonra, tatlı içecek yanında türkülü tatlı dil (…) Tatlı biranın mahmurluğu daha acı sesleri de davet ediyor. Sokakta türküler daha neşeli, fakat içki yanında hüzün ve çoğu defa hayat felsefesi de ifadesini buluyor. Hele hele defin/ölüm türküleri! Bunları da birayla birlikte ölüm yemeğinde söylüyorlar. Onlarda öyle bir eskilik ve o kadar çok şiir güzelliği vardır ki… (Mészáros 1908: 229)
Tayaba ve çevresindeki komşu köyleri, Sviyaga Irmağı çevresindeki Çuvaş
meskenlerini dolaşan Mészáros, daha sonra pagan köyü olarak zikrettiği
daha güneydeki Ulhaş’a gelir. Mészáros, bu köye raporlarında ayrı bir önem
verir. Bu köy o güne kadar pagan inançlarını tamamen korumayı başarmış nadir
köylerden birisidir. Burayı, Rus misyonerlerin Hristiyanlaştırma esnasında
gözden kaçırdıkları bir adaya benzetir ve Rusların Çuvaşları Hristiyanlaştırma
metodunu da büyük bir ihtimalle sözlü kaynaklardan aldığı bilgilerle tasvir
eder ki bazı yazılı kaynaklarda da bu tür bilgiler karşımıza çıkmaktadır. Onun
bu bölgeyi tanıtırken sıraladığı aşağıdaki cümleler gerçekten dikkat çekicidir:
Bugün artık böyle pagan bölgeleri gittikçe seyrekleşiyor. Onları, Rus misyoner
derneği sanki sadece burada unutmuş gibi. Müslüman Tatarlar ve eski
dinli Ruslar arasındaki bu küçük adacıklar sırtlarını böyle pagan bölgelere
dayamışlardır. Öyle ki gelişimlerinin temel noktası da bu olmuştur. Fakat neticede
Rus Tanrısı kazanacak, çünkü o daha güçlü. Zaten Çuvaşlar Hristiyanlaşmaya
çok eski dönemlerde başlamadı. En yaşlı Çuvaş, şu anda hepsi
Hristiyan olan bölgenin pagan dönemini hatırlıyor. Bundan 50-60 yıl önce
iktidar onları fark etti. Rus memurlar ve Hristiyan papazlar köyleri gezdiler
ve evlerinin ötesindeki ormanlara kaçmayı başaramayanların hepsini zorla
Hristiyanlaştırdılar. Köyün ortasına büyük bir tekne koydular ve onları vaftiz
suyuna batırdılar; onlara Rus adları verdiler ve dini yayma işi tamamlandı,
daha sonra sıradaki köye gittiler. Elbette bu işlerin sonucu oydu ki Çuvaşların
büyük kısmı Rus adları altında bile pagan kaldılar. Çünkü yeni papazlar
halkın dilini anlamıyorlardı, Çuvaşlar ise Rusça bilmiyorlardı. Tanrının sözü
istenilen kadar etkili olmadı. (Mészáros 1908: 230)
Tatarlarla yakın bölgelerde yaşayan Çuvaşların misyonerlik ve Hristiyanlıkla
ilişkileri 19-20. yüzyılın misyoner kaynaklarına da yansımıştır. Misyonerlik
çalışmalarının başarısızlığının en büyük sebeplerinden birisi olarak
misyonerlerin yerel halkın diliyle konuşamamaları, yerel halkın da Rusça bilmemesidir.
16. yüzyıldan itibaren devam eden misyonerlik faaliyetlerinin genel
anlamdaki başarısızlığının en önemli sebeplerinden birisinin bu olduğu 19.
yüzyılda kabul edilmiştir. Bunun üzerine bu konudaki eksikliklerin giderilmesi
için çalışmalar yapılmıştır. Yerel dillerin okutulması, Rusçanın yaygınlaştı-
rılmaya çalışılması, Hristiyanlıkla ilgili temel kaynakların yerel dillere tercü-
mesi bu yüzyıldan itibaren hız kazanmıştır (Arık 2012: 269-317). Mészáros,
köy halkının eski inançlarına bağlı kalışı ile ilgili olarak da köylülerden aldığı
bilgileri raporunda verir. Bu durumun sebebi çarın verdiği özel izindir. Bu izin
ile ilgili anlatı ve bir şiiri de Mészáros raporlarında yayımlar:
Ulhaş’ta da Rus yayılması bir seferinde yaklaşık 60 yıl önce paganları
tehlikeli şekilde tehdit etti. Rus görevli onları vaftiz etmek için geldi. Nüfusun
bir bölümü komşu Tatar köylerine kaçtı, diğer bölümü ise silahla Ruslara karşı
koydu. Gelenekleri şöyle söylüyor ki bundan sonra Rus çarına elçi gönderdiler
ve onlara artık atalarının dininde yaşamaları için izin vermesini istediler.
Söylendiğine göre çar onları affetti ve Ulhaş bugüne kadar pagan köyü olarak
kaldı. (Mészáros 1908: 230)
Halkın pagan inançlarını sürdürmelerine, misyonerlik çalışmalarına tepkilerine
rağmen Mészáros’un dikkatini çeken bir konu da geleneksel inançların
gittikçe zayıflıyor olmasıdır. Hatta yaşlıların bile geleneksel kurban törenini
tam olarak hatırlamadıklarını belirtiyor. Her geçen kuşak artık ayinleri gerektiği
şekilde yerine getirememektedir. Bu durum onu üzmüştür ve bulabildiği
bütün malzemeyi kaydetmeye çalışmıştır. (Mészáros 1908: 230)
Mészáros, daha orijinal bulduğu Anatri Çuvaşlardan sonra Viryal Çuvaş-
larının bölgesine geçmeden önce Anatri sınırının en kuzeyinde Viş́
pürt köyünde
dinlenmek ve son derlemelerini yapmak için bir süre kalır. Burada kaldığı
süre içinde dönemin güvenlik ile ilgili devlet hassasiyetini de gösteren bir
durumla karşılaşır. Köylüler çalışmalarından şüphe edip onu şikâyet ederler.
Ancak götürüldüğü karakolda Dışişleri Bakanlığının izniyle geldiği öğrenildikten
sonra serbest bırakılmıştır. (Mészáros 1908: 231-232)
Anatri Çuvaşların yaşadığı bölgedeki işlerini tamamlayan Mészáros, Vir-
yal bölgesine geçer ve burayı Anatri bölgesinden tamamen farklı bir bölge
olarak görür. Viryal Çuvaşlarının yaşadığı bölgelerin coğrafi, Viryal Çuvaşlarının
ise kültürel açıdan farklı olduğunun sık sık altını çizer. Gür ormanların
burada bazı köyler arasında ilişki kurulmasını engellediğini ve bunun neticesinde
özellikle dil araştırmacılarının ilgisini çekecek kadar ağız özelliklerinin
korunduğunu belirtir. Hatta neredeyse her köyde oraya has bazı özelliklerin
bulunduğuna dikkat çeker. Buranın dil araştırmaları için ideal bir bölge olduğunu
ekler. Mészáros, bu bölgeyi anlatırken aşağıda verilen paragrafla âdeta
Çuvaşların coğrafyayla uyumlu bir şekilde ortaya çıkan mitolojik dünyasını,
Çuvaşların bu mitolojik dünyaya saygısını ve ondan korkusunu da tasvir etmektedir:
Burada her yer dağlık, tepelik; tepeleri meşe ya da kayın ormanları kaplıyor.
Bugün artık bu sık ormanlık biraz azalmış. Vaktiyle sadece balta girmemiş
orman örtüyordu çevreyi. Orman derinliklerinde orada burada gizlenmiş
Çuvaş köyü. Buralarda birbirinden uzak başka köylülerle, birbirileriyle çok
seyrek ilişki kuruyorlar. Çünkü korkunç bir orman, binlerce hayalet var içinde.
Köyden ormana uzaklaşmaya pek yanaşmamışlar. Kaldı ki Çuvaşlar son derece
korkak tabiatlı, âdeta korkaklık örneği. Fakat ormanın kendisinden daha
çok gürültüden, hışırtıdan, gıcırtıdan, rüzgârın savurduğu ağaç yaprakları ve
dallardan korkuyorlar. Elbette biz rüzgâr sebep oldu diyoruz. Fakat onların
inancına göre bu hışırtılar sadece bir hayalet, saf bir lanetli ruhun ağlaması,
iç çekmesi, fısıldamasıdır bu mistik gürültü. Allah vermeye ki insan onlara
cevap versin. Çünkü ansızın karşısına hortlak çıkabilir ve insanın ağzından
dişlerini çıkarıp yiyebilir. Hatta diğer eliyle sürekli olarak insanı gıdıklar. Bu
arşuri’dir5
. Mezarlıklarda ve ormandaydılar. Kiremet ve cinlerin ağaçları
da bu ormandaydı. Korkuyla ve mistik bir şekilde Çuvaş insanının ruhunun
ormanların dünyasını yansıtması şaşırtıcı bir durum değil. (Mészáros 1908:
232)
Mészáros, Viryal Çuvaşları arasında Vombukassi, Pısĭk Karaçora, Çantĭr,
Poşkĭrt bölgesinde ve Anatri-Viryal dil bölgelerinin birbirinden ayrıldığı yerde
malzeme derleme işini tamamlar. Kozmodemyansk bölgesinin en kuzeyinde
Çuvaş ve Mari köylerinin birbiriyle yan yana geldiği bölgelerdeki dil
özellikleri de onun dikkatini çeken bir başka konudur. Bu bölgeden Yadrin’e
(Yetirne) kadar giden Mészáros, buralarda farklılığın olmadığını da belirtir.
(Mészáros 1908: 233)
Mészáros, raporunun son kısmında derlediği malzeme üzerinde genel bir
değerlendirme yapmaktadır. Özellikle, epik eserlerle ilgili yaptığı tespitler,
5 Arşuri, Çuvaş halk inanışlarında önemli bir varlık olarak karşımıza çıkar. Arşuri kelimesi “ar” (erkek) ve “şuri” (yarım)
sözlerinin birleşmesiyle oluşmuş, şeklinde açıklanmaktadır. Çuvaşlar arasında “arşuri” olarak adlandırılan bu mitolojik
varlığın diğer Türk boyları arasında da benzerleri vardır. Başkurtların “yarımtık”, Tatarların “şüreli”, Kazakların “kuldırgış”,
Türkistanlıların “gulyabani” ve birçok Türk boyu arasında yaygın olan “al”, “albastı” ya da “al karısı”nın özellikleri
“arşuri”nin özellikleri ile paralellik göstermektedir. (Geniş bilgi için bk. Arık 2012)
Çuvaş folklor araştırmalarının en büyük sorunlarından birisi olarak karşımıza
çıkan “destan” meselesi ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Derlediği zengin
malzemeye rağmen özellikle epik eser bulamayışının altını çizer. Türkülerin
genel olarak lirik özellikler taşıdığını belirten Mészáros epik eser derleyememiş
olmasının Çuvaşlarda epik eserin bulunmadığı anlamını taşımadığını da
söyler. Onun bu konudaki notları da özellikle destan araştırmaları için dikkat
çekicidir:
Türküler sadece lirik özelliklidir. Epik şiirlerin bugün artık Çuvaş halk
şiirinde aslında hiçbir izi yoktur. Fakat bundan bir zamanlar olmadığı anlamı
çıkmıyor. Farklı çevrelerde yaşlılardan vaktiyle Kazan’ın işgali hakkında
“Hosan Turtsa İlni Yurri (Kazan’ın İşgal Edilmesi)” adlı uzun bir şiirin olduğunu
duydum. Fakat bugün artık bunu kimse bilmiyor. Muhtemelen, Kazan
Tatar Hanlığı’nın son savaşları ve düşmesi hakkındaki en yaygın manzume
idi. Bu, Çuvaş halkının hayatında yaslı ve büyük bir olaydı. Çünkü Kazan
Hanlığı’nın onlara garanti ettiği daha bağımsız hayatları Rus işgalinin ardından
kaybettiler. Muhtemelen Tsivilsk ve Buva çevrelerinde dinlediğim efsaneler
daha eski meşhur epik manzumenin kalıntılarıydılar, sanki unutulmuş epik
şiirin parçalarıydı. (Mészáros 1908: 234)
Mészáros’un yukarıdaki alıntıda dikkat çektiği husus önemlidir. O, derleme
yaptığı ortamdaki gözlemlerine dayanarak ya da tarihî kaynaklardan elde
ettiği bilgiler doğrultusunda Çuvaşların Kazan Hanlığı döneminde daha özgür
bir hayat sürdüklerini ancak Rus işgaliyle beraber bunu kaybettiklerini zikretmektedir.
Bu açıklamalar ve onun kaydettiği metinler aslında resmî tarih
anlayışıyla bazı çelişkileri taşımaktadır. Çünkü Çuvaşların tarihî anlatmaları
içerisinde yayımlanan metinler dikkate alındığında bu tür ifadeleri içeren
metinlerle karşılaşmak çok zordur. Belki de raporu özgün kılan en önemli
yönlerden birisi budur.
Mészáros, Ş́ín Elpuş́
’tan derlediği söz konusu nesir efsaneyi de raporunda
vermiştir. Efsane şu şekildedir:
… Rus ordusu Kazan’ı işgal ettiği zaman Tatar Hanı Rus Çarı’ndan son
arzusunu yerine getirmesi için izin vermesini istedi. Bu izni aldı. Tatar Padişahı
bu mescide çıktı, kendisiyle beraber kopuzunu da getirdi ve mescidin
balkonundan türküyü çalmaya başladı. Han, acıklı, üzücü melodiye başladı,
kopuzun sözü bütün orduların ruhuna işledi. Melodiyi duyan Tatar ve Rus
askerleri aynı şekilde diz çöktüler ve ağlamaya başladılar. Han, yeni melodiye
başladı, daha neşeli melodiyle bütün askerler dans etmeye başladılar. Üçüncü
defa da yeni melodiye başladı ve melodiyi duyan herkes yine diz çökerek
ağladılar. Hıçkıra hıçkıra ağladılar. Han bundan sonra ise kopuzu mescidin
duvarına vurarak parçaladı. Kendisi o anda kuğuya döndü ve mescidin çatı-
sından güneye doğru uzaklara “sütlü göl” kıyısına uçtu. Torunları hâlâ orada
hâlâ Kazan’a, hanlığının şehrine geri dönmek ve sonra oradan Rus Çarı’nı
kovmak arzusunda yaşıyorlar. (Mészáros 1908: 234)
Mészáros, Buva bölgesinde Kiv Çakĭ’dan derlediği bir başka metni de raporunda
vermiştir. Ancak bu metin de yukarıda verilen metne benzemektedir.
Bu nedenle tekrara düşmemek için burada verilmemiştir.
Mészáros, Anatri Çuvaşların türkü yönünden Viryal Çuvaşlardan daha
zengin olduğunu, Viryal Çuvaşları arasında bu geleneğin oldukça zayıfladığı-
nı belirtir. Masallar konusunda ise Çuvaş ve Tatar masalları arasında şaşırtıcı
bir benzerliğin bulunduğuna dikkat çekmektedir.
Mészáros’un raporun sonlarına doğru yaptığı değerlendirmelerden bazı
yerli araştırmacılar da nasibini almıştır. Çuvaşların geleneksel dinî inanışlarına
özel bir önem vermiştir. Ona göre derlemelerinin en kıymetli bölümünü
eski dinle ve halk inanışlarıyla ilgili olanlar oluşturmaktadır. Mészáros, bu
konunun Zolotnitskiy ve Magnitsiy gibi Rus bilim adamları tarafından incelendiğini
ancak onların konuyu sistemsiz bir şekilde ele aldıklarını belirtir.
Özellikle Magnitskiy’in Materialı k obyasneniyu Staroy Çuvaşskoy Veri (Eski
Çuvaş Dininin Açıklanması Üzerine Malzemeler) adlı çalışmasında kiremetleri,
hastalık adlarını hatta mistik özellikli adlandırmaların hepsini tanrı yerine
koyarak Çuvaşlar arasında 87 tanrının varlığından bahsetmesini eleştirir.
Hâlbuki ona göre Çuvaşlarda katı bir tek tanrıcılık mevcuttur. Bu konudaki
fikirlerini aşağıdaki şekilde ortaya koyar:
Hâlbuki bugün de olduğu gibi pagan Çuvaşların dini tıpkı İslam’daki gibi,
çok katı bir tek tanrıcılıktır. Çuvaş “Tek Tanrı”sı sunulan kurbanı sahiplenerek
başka bir tanrıya kendi yanında tahammül edemez. Bütün dualarda ona
yalvarırlar. Genellikle Çuvaş halkının eski dini daha yakından dikkatle incelendiğinde
içinde onda Türk halklarının eski şaman dinlerinin bütün unsurlarını
görüyoruz. Fakat bunun yanında İslam’ın ona tesiri neticesi şaman
dininin tamamen tek tanrıcılığa yoğrulduğunu da fark ediyoruz. Eğer Çuvaş
eski dinini Kazan Tatar inançlarıyla karşılaştırırsak Çuvaş eski inancında
Müslüman Kazan Tatarların halk inanışlarında bulunmayan eski Arap-İslam
unsurları ve Arap dinî terimleri bulunması daha da ilginç bir durumdur. Arap
dini ve kültürü muhtemelen tıpkı kardeşleri olan İdil Kazan Tatarlarından
önce onlara tesir etmiştir. (Mészáros 1908: 237)
Mészáros, derleme esnasında karşılaştığı birçok olayı ve gözlemleri ayrıntılı
bir şekilde tasvir etmiştir. Alanda yapılacak çalışmalar için çok önemli
bilgiler verdiğini söyleyebiliriz. Raporunun sonunda derleme çalışmalarının
neticesinde elde ettiği malzemeleri de sayılarıyla birlikte sıralar. Buna göre,
Çuvaşlar arasında 507 atasözü, 224 bilmece, 787 halk türküsü, 50 masal derlemiştir.
Derlediği halk türkülerinin özellikle lirik olduğunu, birkaç kalıntı
olarak düşündüğü parçalar dışında, epik şiirin izine hemen hemen hiç rast-
lamadığını da ekler. Tatarlar arasında ise 272 atasözü, 74 bilmece, 390 türkü,
12 epik içerikli türkü, 36 masal, 5 fıkra derlemiştir. Mészáros’un raporlarında
daha önce de belirttiğimiz gibi Çuvaş folklor malzemelerinin incelenmesi
esnasında mutlaka kullanılması gereken ve Rusya’da yapılan çalışmaların
ve metin yayınlarının eksikliklerini de tamamlayan notlar bulunmaktadır.
(Mészáros1908: 227-238)
Mészáros raporunu, çalışmasını tamamlamasında kendisine destek olan
şahıs, kurum ve kuruluşlara teşekkür bölümüyle sonlandırır.
Sonuç
Görüldüğü üzere Mészáros’un derlediği malzemeler kadar derlemeleri
hakkındaki raporu da orijinal bilgiler vermektedir. Çuvaşların genel karakterleri,
komşu halklar ve farklı dinlerle ilişkileri üzerine bilgiler raporda verilmektedir.
Çuvaşlar, rapora göre genel anlamda çekingen, ekonomik açıdan
zayıf olarak tasvir edilmiştir. Mészáros, Anatri Çuvaşlarda Çuvaş kültürünün
daha iyi korunduğuna, Hristiyanlığın onlar arasında tam olarak yerleşmediğine,
geleneksel Çuvaş dinî inançlarının da güçlü bir şekilde varlığını sürdürdü-
ğüne dikkat çeker. Onun dikkat çektiği bir başka konu Tatarlarla yakın yaşayan
Çuvaşların Tatarlarla; Marilerle yakın yaşayanların ise Marilerle karşılıklı
etkileşim hâlinde olmalarıdır. Mészáros’un halk kültürünün yavaş yavaş yok
olduğuna ilişkin notları da dikkat çekicidir. Araştırmacıları bu malzemenin
kayda geçirilmesinde aceleci davranmaya çağıran Mészáros, aslında ilginç bir
yolun kapısını da bizlere açmaktadır. Bu derlemelerin üzerinden neredeyse
yüz yıllık bir süre geçmiştir. Bugün onun malzemelerini derlediği çevrede
yapılacak çalışmalar Çuvaş toplumunun sosyo-kültürel değişimlerinin tespiti
için orijinal fikirler verebilecektir.
Kaynaklar
ARIK, Durmuş (2012), Hıristiyanlaştırılan Türkler Çuvaşlar, Ankara, Berikan
Kitabevi, s. 368.
BAYRAM, Bülent (2012), “Macar Türkoloji Araştırmalarında Çuvaş Folkloru”,
Türkbilig, S 22, s. 87-120.
DİMİTRİYEVA, Yu.-V. D. DİMİTRİYEV (2000), “Ob Avtore i Ego Trudah”,
Pamyatniki Staroy Çuvaşskoy Verı-Dyula Meszaroş, Çuvaşskiy Gosudarstvennıy
İnstitut Gumanitarnıh Nauk, Çeboksarı, s. 514.
DİMİTRİYEVA, Yu.-K. AGYAGASİ (2001), “Hungaro-Tschuwaschica Anntorirovannıy
Bibliyografiçeskiy Ukazatel’İssledovaniy Vengerskih Uçenıh XIXXX.
vv.” Çeboksarı.
GÜZEL, Sinan (2014), “Adolph Erman’ın Seyahat Notlarında Çuvaşlar”, Aşmarinskiye
Çteniya IX. Mejdunarodnaya Nauçno-Praktiçeskaya Konferentsiya
Çeboksarı, 9-11 Oktyabrya 2014 g. Sbornik Statey, Çeboksarı, s. 391-402.
MÉSZÁROS, Gyula (1909), “Otçet Çlena Vengerskogo Komiteta o Poyezdke
k Çuvaşam i Privoljskim Tataram”, İzvestiya Sostoyaşçih pod Vısoçayşim
Bülent BAYRAM
Türk Dünyası 40. Sayı 35
Ego İmp. Veliçestva Pokrovitel’stvom” Rus. Kom. Dlya İzuçeniya Sred. İ
Vost. Azii v ist., Arheolo., Lingvist. İ Etnogr. Otnoşeniyah. Sankt Peterburg,
s. 60-66.
MÉSZÁROS, Gyula (2000), Pamyantniki Staroy Çuvaşskoy Very (Per. Dimitriyeva
Yudit), Çuvaşskiy Gosydarstvennıy Universitet Gumanitarnıh Nauk,
Çeboksarı.
MÉSZÁROS, Gyula (1915), “A Csök”, Ethnographia, No. 26, s. 25-129.
MÉSZÁROS, Gyula (1909), “Csuvas Népköltési Gyűjtemény. I. A Csuvas
Ősvallás Emlékei”, Magyar Tudamanyos Akadémia, s. 471
MÉSZÁROS, Gyula (1912), Csuvas Népköltési Gyűjtemény. II. Közmondások,
Találósmondások, Dalok, Mesék, Budapest, Magyar Tudamanyos Akadémia.
MÉSZÁROS, Gyula (1908), “Csuvasok és tatárok között a Volga-vidéken”, Çeboksarı,
Ethnographia, S 19, s. 227-238.
YEMEL’YANOV A. İ. (1913), “Dr. Dyula Meszaros. Pamyanniki Staroy Çuvaşskoy
Verı, Budapeşt 1909: (Retsenziya)”, Kazan, İzvestiya Obşestva arheologii,
istorii i etnografii pri İmperetarskom Kazanskom universitete, T 28, Vıp.
6, s. 566-584.
Buradaki atasözleri ve halk deyişleri; Emine Ceylan'ın "Çuvaş Atasözleri ve Deyimleri" adlı kitabından alınmıştır (Simurg Kitapçılık, Ankara-1996)
Çuvaş Türkleri:
Çuvaşlar, Türk halklarından biridir. Çuvaşistan, Rusya’nın orta kesiminde yer alır ve Haziran 1920’de kurulmuştur. Özerk bir devlettir. Yüzölçümü 18.300 km²'dir. Nüfusu yaklaşık 1.350.000'dir. Başkenti Şupaşkar (Шупашкар)dır.
Çuvaşların yaşadığı bölge 16. yy'da Rusların eline geçmiş, bölgede 1920'de Sovyet özerk yönetim birimi oluşmuş, Nisan 1925'te de özerk Cumhuriyet haline gelmiştir. SSCB'nin dağılmasından sonra da (1991) "Çuvaşistan Özerk Cumhuriyeti" adını almıştır.
Çuvaşça (Çuvaşça: Чӑвашла / Çavaşla), Rusya’nın orta kesiminde, Ural Dağlarının batısında konuşulur ve Türk dillerinden biridir. Türk dillerinin Ogur-/Bolgar grubu öbeğinden varlığını korumuş tek dilidir. Çuvaşça, Çuvaşların anadili ve Çuvaşistan’ın resmi dilidir. Yaklaşık iki milyon kişi tarafından(Rusya geneli ile birlikte) konuşulur. 2002 verilerine göre Çuvaşya’da bu dili konuşan nüfusun % 92 etnik olarak Çuvaş, % 8’i ise başka etnik kökenlidir.
Çuvaş Türkleri'nin dinleri çoğunlukla Hıristiyan (Ortodoks)tur. Çuvaşistan'ın toplam nüfusunun 6'da biri Müslüman (50.000)dır. Farabi'nin yazdığı esere göre Çuvaşlar İslam'a girerek Müslüman olmuşlar. Zalim İvan devrinde zorla Hrıstiyanlaştırılmışlar.
Çuvaş Atasözleri
Çuvaş Türkçesi asıl metinlerdeki "ṡ" harfi "peltek s" olarak okunur.
Aka tumasır arṡın temeṡṡi. Tarla sürmeyene erkek (koca) demezler.
Alı tunine pü ṡiklet. Elin yaptığının derdini vücut çeker.
Alı ura pur ṡinçe ahalı larni kilişmest. Elin ayağın varken boş oturmak yakışmaz.
Ama siçipe kimenni, vıkır siçipe kires ṡuk. Anne sütüyle girmeyenin, inek sütüyle gireceği yok.
Amışne pıh ta hirne il. Anasına bak da kızını al.
Armana kaysan ṡınıh ermesir pulmast. Değirmene gidince una bulaşmamak olmaz.
Arṡın allinçen, hirsin pitinçen pallı. Erkeğin elinden, kızın yüzünden belli (olur).
Aça makırmasan amışi ilmest. Çocuk ağlamayınca anası işitmez.
Iṡta çeçek, unta pıl pulatı teṡṡi. Nerede çiçek (varsa), orada bal olur derler.
Vat ṡın tıvat ṡınna tıratı. Yaşlı insan dört insan eder.
Tumlantarsan tunkata ta ilemli. Giydirirsen ağaç kütüğü de güzel (olur).
Tuhas ṡılkuṡ, ṡul tıvatkalinçe te tuhat. Çıkacak pınar, dörtyol ağzında da çıkar.
EK BİLGİLER
Çuvaşlar
Türkçenin en eski lehçesini konuşan tek halk Hıristiyan-Şaman Türkler; Çuvaşlar. Onlar, Asya Hunları ile ilişkimizin sesli kanıtı. onların dilinde yaşıyor. Konuştukları dil diğer hiçbir Türk diline benzemiyor. Slav, Fin-Ogur kültürü etkisiyle sözcükler hayli değişmiş, ama kökleri, güçlü sözlü aktarım gelenekleri ile yaşatıyorlar, Türklerin batıya göç sürecinde kaybettiği sözcükleri, Türkçenin unutulan, kayıp çoğul eklerini koruyorlar. Onların dilinde, Türk dil tarihini 2500 yıldan geriye götüren izler bulunuyor.
Altayların Güney Batısında yaşayan Oğuzlar M. Ö. 1000 yılında ikiye ayrılmıştı. Bir kısım Oğuzların, Hin-Avrupa dili konuşanlarla ilişkileri nedeniyle, lehçeleri r ve l harfi değişimi görmüştür. Bu Oğuz kavimleri zaman içerisinde Ogur Türkleri olarak bilindiler. Türk lehçeleri Z harfinin R ye Ş harfinin L ye değişimi esas alınarak 2 kolda tasnif edilmiştir. Buna göre Z-Ş esaslı lehçeler grubuna Doğu Türkçesi R-L esaslı lehçelere de Batı Türkçesi denilmiştir. Bu 2. grupta yer alan Çuvaşları ataları Oğuz’dan Ogur’a dönüşmüştür.
Ogurlar Hunların da atalarıdır. Mete Han Hun İmparatorluğunu kurduğunda ordusu aynı kökten ama birbirine uzak lehçeler konuşan halklardan oluşuyordu. Mete han dil birlikteliği için Ogurların dilini yani günümüz Çuvaşçasına yakın Ogur Türkçesini seçti. Hunların Batı’ya göçüyle MS 5. yüzyılda Çuvaş dili Batı’ya taşındı. Gelenler bu dili bu coğrafyadaki yerli halklara öğrettiler ama onlardan da sözcükler ve gramer düzenlemeleri aldılar. Özetle Çuvaşlar ortak atalarımızın yani Hunların dilini konuşuyorlar. Çuvaşça Türk dilleri arasında Ogur öbeği olarak bilinen yaşayan tek dil. Yakın akrabaları Hun dili, Ön Bulgarca ve Hazarca artık ölü dillerdir. Çuvaşlarını dilini anlamasak da ruhunu hissederiz. Çünkü onlar bizim atalarımızın sesini taşıyorlar.
Çuvaşların ataları, Avrupa Hunlarıyla M.Ö. 10. yüzyıldan itibaren Uralların batısına ve İdil boylarına göçle gelip yerli halklarla kaynaşan Orta Asya Türk topluluklarından Bulgarların öncüleri Ogurlar ve Suvarların öncüleri Sabirler. Daha yakın tarihte, Moğol istilasıyla Bulgar kentinden Hanlığın 2. büyük kenti olan Suvar’a göç eden İdil Bulgarlarından geliyorlar. Çuvaş adının da Suvar/Suvaş’dan geldiği kabul görüyor. İdil Bulgar Hanlığıyla, 7. yüzyılda Karadeniz’in Kuzeyinde kurulan Büyük Bulgar Hanlığının temel harcını koyanlar Çuvaşların ataları. Fin-Ugor kavimleriyle yakın akrabalıkları, kan bağı var.
Çuvaşlar misyonerlerin yoğun takipleri ve Rusların ısrarlı dönüştürme politikaları sonucu 17. yüzyıldan itibaren gruplar halinde Gök Tanrı inancı yerine Ortodoks Hıristiyanlığı benimseyen bir Türk kavmi. İç Asya’dan getirdikleri inanç mirasını zor ve geç de olsa bırakmış, Hıristiyan olmuşlarsa da, kimlikleri Kazan’ın 1552 de Ruslar tarafından ele geçirilmesinden itibaren sert bir asimilasyon şiddet yaşamışsa da atalarının Şaman öğretileri hayatlarına yön vermeye devam ediyor. Tengricilik ile Hıristiyanlığı harmanlamış olarak geleneklerini yaşıyorlar. % 80 i Ortodoks ama kendi kiliselerine gitmeyi tercih ediyorlar. Şaman ritüellerini deam ettiren kalabalık bir grup da mevcut. Sonuçta Rusların yazdırdıkları kökü folklorik öğeler içermeyen yapma destanların, Çuvaşları, Tatarlar ve diğer akraba topluluklardan sistemli olarak izole ettiği, kapalı bir toplum haline getirdiği de aşikar.
Kendilerine Çavaş diyen Çuvaşlar günümüzde Moskova’nın 600 kilometre doğusunda Deşt-i Kıpçak’ta yani Kıpçak Düzlüklerinde Rusya Federasyonuna bağlı Çuvaşistan’da kısıtlı bir özerklikle yaşıyorlar. Başkentleri İdil nehri ile içiçe yaşayan Çeboksari, Tatarca adı Çubuksaray, Çuvaşça adı Kale anlamına gelen Şupaşkar. Şehirdeki geleneksel Çuvaş giysileri ile halkı kucaklayan anne heykeli şehrin sembolü haline gelmiş. Şehrin karşı kıyısında Çuvaşların öykülerini anlatan yupa adı verilen sayısı 130 dan fazla ahşap heykellerle dolu Etnopark bulunuyor.
Totem benzeri bu heykeller Şamanizmle ve Türklerin Gök Tengri inancıyla yakın ilgili. Yupalar eskiden mezar başlarına dikilirmiş ve kadın-erkek için farklı figürlerde olurmuş. İnanışa göre her Çuvaş’ın ormanda bir ağacı varmış ve öldüğünde bu ağaç kesilip onun yupası yapılırmış. Ülkenin üçte biri ormanlık kalanı bozkır. Çeboksari’nin nüfusu yarım milyon, Rusya Federasyonunda yaşayan Çuvaşların sayısı ise 2 milyon civarında. Çuvaşça konuşanların sayısı gittikçe azalıyor.
Çuvaşların milli yemeği hamur içine çiğ patates, kuru soğan, sığır eti, yumurta, süt ve karabiberin ile pişirilen bir börek . İçinde işkembe balık ve ciğer parçası olan sucukları, özellikle Şartan aşı denilen sucuk da spesiyaliteleri arasında. Şerbetçiotunun en iyisi bu topraklarda yetişiyor. Bu yüzden dünyanın en iyi köpüklü içkilerini yaptıklarını iddia ediyorlar. Rusya’da Çuvaşlar “Dünyanın en iyi birasını yapan halk”, Çuvaşistan Rusya’nın Bavyerası olarak biliniyor.
Uzaya giden kahramanları, üçüncü kozmonot, Çuvaşistanlı Andrian Nikolayev Çuvaşistanın da gururu. Köyü olan Şorşalı’da müzesi ve anıt mezarı var. N. İ. Aşmarin 1928 ile 1950 yılları arasında 17 ciltlik Slovar Çuvaskogo Yazıka (Çuvaş dilinin sözlüğü) hazırlayarak Çuvaş tarihi, dili ve kültürü için çok mühim bir eser ortaya koymuştur. l Eylül 1967’de Çeboksari’de Çuvaş Devlet Üniversitesi açılmıştır.
Çuvaşların geleneksel inanışları Türklerin başka bir dini kabul etmeden önceki Tanrı merkezli inanç sistemi olmuş, bu inanç sisteminde iyi ve kötü ruhlara, yer-su ruhlarına, ölümden sonraki yaşama inanış yer almış, bu inanışların özü eski Türk inanışlarının hemen hemen bütün özelliklerini taşımıştır. Ancak zaman içerisinde inanışlara konu olan varlıkların isimlerinde ve inanışlarda İslam ve Hıristiyanlıkla etkileşimler olmuştur. Bu yazıda, Çuvaş halkının İslam ve Hristiyanlıkla ilişkilerinden çok, Türk dinler tarihine ışık tutacağından geleneksel dinî inançları üzerinde durulacaktır.
1. Giriş
Günümüzde Rusya Federasyonu’na dâhil olan İdil-Ural bölgesinde yaşayan Çuvaşların Türk dünyasında dinler tarihi ve Türk kültür tarihi bakımından ayrı bir yeri vardır. Çuvaşlar geleneksel Türk inanışlarını yaşatmaları yanında İslâm’ı ilk kez resmî olarak devlet dini kabul eden İdil Bulgarlarının bakiyeleridir. Günümüzde ise onlar artık Hıristiyan Türk toplulukları arasında sayılmaktadır. Bu çalışmada Çuvaşların İslam’la ve Hıristiyanlık’la ilişkilerinden ziyade Türk din tarihine ışık tutması bakımından “Çuvaşların geleneksel dinî inanışları” üzerinde durmaya gayret edeceğim.
Tarihi süreçte Çuvaşlardan İslâm’ı kabul edenler ve Hıristiyanlaşanlar olmuş, ancak onlar, bu dinleri kabul etsin ya da etmesin, geleneksel dini inanışlarını ve törenlerini muhafaza etmiştir. Çuvaşların öteden beri diğer dinlerin kutsal kitapları gibi bir din kitabı bulunmamıştır. Bu nedenle onların geleneksel dini inanışları hakkındaki bilgiler daha çok, sözlü ve yazılı olarak günümüze kadar ulaşmış çeşitli törenlerde okunan dua metinlerinden, mitolojilerden, halk inanışlarından ve bu konu ile ilgili yapılmış çeşitli araştırmalardan öğrenilebilmiştir.
Geleneksel Çuvaş dini inanışları hakkında yapılan araştırmaların başlıcaları V.P. Vişnevskiy (1846), V. Sboyev (1856), V. Magnitskiy (1881), N.İ. Zolotnitskiy (1831), G. Mészáros (1909) ve Sovyet dönemi bilim adamlarından N.İ. Aşmarin (1928-1950), P.V. Denisov (1959), G.E. Kudryaşov (1961), A. Salmin (1994; 1996; 1997) ve diğer bazıları tarafından yapılmıştır. Çuvaşların, artık günümüzde kaybolan ve yaşamayan inanışlarına ait bazı unsurlar belirtilen araştırmacıların eserlerinde yerini almıştır.
Çuvaşların dini inanışlarına “Çuvaş dini”, “yumśĭ dini” gibi adlar verilmektedir. Ancak Çuvaşlar kendi dinlerini ve geleneksel inanışlarını Çuvaşça söylenişiyle vatĭ yĭla, aval yĭla (eski inanış) olarak adlandırmaktadır (Mészáros 1909: 2). Çuvaşlar, vaftiz edilmemiş olanlarına, Tĩp Çĭvaş (Hakiki Çuvaş) ya da Rusça Nikreşçennıy (vaftiz edilmemiş) demektedirler. Ruslar ise onların dinini, tam karşılığı paganizm demek olan “yazıçestvo” terimiyle ifade etmekte, Çuvaşları, kreşinler (vaftizliler) ve yazıçnikler (paganistler) olarak ayırmaktadırlar.
Çuvaş inanışlarına göre, inançsız ve dinsiz yaşayan kimselerin kendi dinlerine çekilmesi gerekir. Onlara göre kendi inancını bırakıp başka bir dini kabul etmek yasaktır ve günahtır. Çuvaşlara göre kendi dininin üzerinde olan kimse, onu sevmiyorsa başka dini de sevemez ve gönülden Tanrıya dua edemez (Aşmarin, 1984: 10). Çuvaşlar, dinî inanışını değiştiren Çuvaşları Tanrının cezalandıracağına inanırlar (Efremov, 1913: 714).
Çuvaşların diğer Türk topluluklarıyla ortak tarih ve kültür birliği göz önünde bulundurulduğunda, onların inanışlarının genel olarak geleneksel Türk inanışlarıyla yakınlığı görülür. Çuvaşların bu inanışlarının tarihi süreç içinde İslam ve Hıristiyanlık gibi dinlerin tesirinden uzak kalmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Çuvaşlar ve onların mitolojilerini bilen yumśĭ (Çuvaş halk hekimi, falcı, büyücü) adı verilen kimseler dinlerinin nereden geldiği sorusuna: “Atalarımız nereden aldılar, bilinmiyor.” şeklinde cevap verirler (Vişnevskiy, 1846:25).
Günümüzde Çuvaşlar arasında çeşitli yerleşim birimlerinde, özellikle bazı Çuvaş köylerinde canlı biçimde geleneksel dini inanışlarını sürdürenler vardır. 1998 ve 1999 yılında Çuvaşistan’da bulunduğumuz süre zarfında bu köylerin bir kısmını tespit etme imkânı bulduğumuzu burada belirtmek isterim. Ayrıca Müslüman ya da Hıristiyan Çuvaşların da günümüzde bazı geleneksel dini inanış ve uygulamalarını devam ettirdiği görülür. Bu nedenle daha çok Ruslar tarafından, özellikle Hıristiyan Çuvaşlar, “çift inançlılar” olarak adlandırılır (Matorin, 1929: 33-34).
Çuvaşların inanışları arasında, genellikle bütün Türklerin başka herhangi bir dini kabul etmeden önce sahip olduğu Tanrı merkezli dinlerinin temel unsurları sayılabilecek, yer-su kültü, atalar kültü, öbür dünya ve ölümle ilgili inanışlar başta gelir. Çeşitli ruhlara inanışın da yer aldığı Çuvaş dininde, Türklerdeki kamın rol ve fonksiyonlarının kısmen farklılaştığı ve kaybolduğu dikkat çeker. Türklerdeki kam, görevleri ve özellikleri bakımından Çuvaş dininde önemli yere sahip olan yumśĭlarla karşılaştırılır. Araştırmanın bu kısmında Çuvaşların dinî inanışlarındaki temel bazı unsurlar hakkında bilgi vermeye çalışacağım.
2.1. Tanrı İnancı
Çuvaşlardaki Tanrı anlayışı ile diğer Türklerdeki Tanrı anlayışı arasında benzerlikler vardır. Çuvaş dininin araştırmacılarından biri olan Mészáros’a göre, geleneksel Çuvaş dininde “Tek Tanrı” inanışı net olarak ortaya çıkar. Hiç bir şekilde bu inanış paganizme (yazıçestvo) benzemez. Mészáros, Sboyev, Magnitskiy ve diğer bazı araştırmacıların Çuvaşçayı ve konuyu bilmedikleri için Çuvaş mitolojisine ait bazı figürleri farkında olmadan onların dinî inanışlarına taşıdıklarını; bu bakış açısı yanında onların çok tanrıcılıkla, kara inanışla ilgilendikleri için bazı figürleri “tanrı” olarak değerlendirdiklerini belirtir (1909: 3). Ancak Mészáros Çuvaşlardaki bu tek tanrı inanışında İslam’ın etkisinin bulunduğuna dikkat çeker. Bunu ise Çuvaş dinî literatürüne geçmiş olan İslamî terminolojiyle açıklamaya çalışır (Mészáros, 1909: 4). Bu iddia, Çuvaşların İslâm’la tanıştıkları dönem için doğru olabilir. Fakat Çuvaşlar diğer Türk topluluklarının tarihiyle ve kültürüyle birlikte ele alındığında, onların “tek tanrı”ya dayalı bir inanışa İslâm’ı henüz tanımadan önce de sahip oldukları anlaşılmaktadır (Tanyu, 1986; Günay-Güngör, 1997: 33-41; Güngör, 1998: 19-25). Bunun yanında, onların İdil Bulgar devleti döneminde İslam’la tanışmalarıyla onlardaki tek tanrı inancının İslam’ın tek tanrıcılık anlayışı çerçevesinde algılanmaya başladığı ve bu anlayışın daha sonraları pekiştiği söylenebilir.
Çuvaşlar, en yüce varlık olarak Tanrıyı (Turĭ) bilmekte, bu adı tek ve yüce Tanrı için kullanmaktadır. Turĭ adı, Çuvaşlarca tazim edilen diğer varlıklar için kullanılmamakta ve bunlar hiç bir zaman Turĭ gibi tazim görmemektedir. Bunun yanında Turĭ’ya atfedilen özellikleri diğer varlıklar taşımamaktadır. Tanrının, kendi yüceliğinde göklerde yaşadığına, dünyayı, insanı ve diğer varlıkları yarattığına, her şeyin sonu geldiğinde yeni bir dünya ve yeni milletler yaratacağına inanılmaktadır (Aşmarin, 1982: 17). 22 Durmuş Arık Çuvaşların Tanrı anlayışında antropomorfik özelliklere de rastlanır. Dualarda ve törenlerde zikredilen Tanrının sıfatlarını, çeşitli ruhları ve antropomorfik özellikleri dolayısıyla inanılan bazı varlıkları tanrı gibi değerlendiren araştırmacılar, Çuvaşların dinini çok tanrılı bir dinmiş gibi sunmaktadırlar (Nikol’skiy, 1911: 581-584; Matorin, 1929: 43).
Hıristiyanlaşan Çuvaşlarda Tanrı, “Hıristiyan Tanrısı” şeklinde karşımıza çıkar. Hıristiyanlaşan Çuvaşlarda Tanrı’ya en yakın durumda olan Tanrılar vardır. Bunlardan ilk sırayı alan, Tanrının Babası (Turĭ Aşşĩ) ve Tanrının Annesi (Turĭ Amĭşĩ)’dir. Bunlar hakkında daha ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. Ancak bunların saf bir Hıristiyan tasavvuru olduğunu söylemek mümkündür. Şüphesiz böyle bir Tanrı inanışında Hıristiyanlığın etkisi görülmekte ve Hıristiyan inanç esaslarının Çuvaşların inanışlarına karıştığı anlaşılmaktadır (Aşmarin 1982: 20).
Bazı araştırmacılar da Tanrı karşısına şeytanı koyarak Çuvaşların dininin “dualizm” olduğunu ileri sürmekte, bunu da Çuvaşların İran kültürünün tesiri altında kalmış olmalarıyla açıklamaktadırlar (Sboyev, 1856: 101-102; Trofimov, 1993: 12-13). Fakat derinlemesine ele alındığında, diğer Türklerdeki Tanrı inancıyla Çuvaşların Tanrı inancının birbirine yakın, hatta temel özellikleri itibariyle aynı olduğu ortaya çıkmaktadır. Çuvaşların tek ve yüce bir Tanrı anlayışına sahip olduklarını ve onların inandığı Tanrının özelliklerini göstermesi bakımından öteden eri Tanrı hakkında kullandıkları atasözleri önemlidir.
(Kim insanlardan utanmaz, Tanrıdan korkmazsa ondan fayda gelmez).
Turrĭn kunĕ nomay.
(Tanrının günü çoktur).
Turĭ korat ta ças kalamas.
(Tanrı görür ama hemen söylemez).
Turĭ parmazasĭn kaśkĭr śĩmes.
(Tanrı vermezse kurt da aç kalır).
Turĭsĭr alĭk sollĕ orlĭda kaśma polmast.
(Tanrının izni olmadan kapıdan dahi geçilmez)
(Mészáros, 1909: 10; Aşmarin, 1982: 17-19). Geçmişi oldukça eski olan bu atasözleri, Çuvaşların Yüce Tanrı hakkındaki görüşlerini yansıtması bakımından dikkat çeker.
Geleneksel Çuvaş dininde önemli yeri olan kurban sistemi ve bazı dualar da Çuvaşların Tanrı inanışı hakkında bilgi verir. Çuvaşlar, ilkbaharda tarım işlerine başlamadan ve hayvanlarını otlağa çıkarmadan önce, sonbaharda otlaktan hayvanlarını içeri aldıklarında ve ürünlerini tarladan topladıklarında bolluk, bereket ve şükür için yalnızca Tanrıya kurban sunarlar. Bu törenlerde sadece onun adını anar, ona şükür ve dua ederler (Mészáros, 1909: 12-13).
Hıristiyan Çuvaşlar Turĭ adını bu dine taşımıştır. Hıristiyan Çuvaşların, Rusların azizlerine ve Tanrılarına ibadetlerinden hiç bir şey anlamadıkları, geleneksel inanışını muhafaza eden Çuvaşların da çoğu zaman Rus azizlerine ve putperestliğe kadar götüren onların ikonlarına saygı göstermesine şaşkınlıkla baktıkları ifade edilmiştir. Bunun nedeni olarak Çuvaşlarda derin bir monoteizm anlayışının bulunması gösterilmiştir (Mészáros, 1909: 16). Yine bu anlayışla Çuvaşlar, Hıristiyanların Tanrı olarak nitelediği İsa’nın Tanrı olamayacağını her fırsatta çeşitli şekillerde ifade etmişlerdir. Çuvaşlar bu konuda şunları ifade etmiş ve tanrı anlayışını ortaya koymuştur:
Pirĩn Turĭ ırĭ sıvlĭş… Etemren turĭ pulma pultaraymast’. Śavĭnpa ta sirĩn Hristosa ĩnenme may śuk ĩndĩ.
(Bizim Tanrımız görünmez bir varlıktır. İnsan hiçbir zaman bir Tanrıya dönüşmez. Bu yüzden sizin Hıristosa inanmanız boştur.).
Çuvaşların Tanrı hakkında bir başka ifadesi de şöyledir:
Tĩp Turĭ – Śülti Turĭ. Sirĩn pek kletke turra ĩnenmestpĩr. Pirĩnşĩn Hristos śuralman ta, vilmen te.
(Gerçek Tanrı Yüce Tanrıdır. Biz, sizin gibi insan suretinde bir tanrıya inanmıyoruz. Bizim için Hristos, -İsa- doğmadı da ölmedi de.)
(Kudryaşov, 1961: 64). Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Çuvaşlar Hıristiyanların tanrılaştırdığı İsa’nın tanrılığına akıl erdirememiştir. Rus Ortodokslar arasında yaşayan vaftiz olmuş Çuvaşlar, Hıristiyan teslisinin, yani Hıristiyanlıkta Tanrı’yı oluşturan üç ayrı unsurun özünü öğrenememiş, fakat buna karşılık mutlaka Yüce Tanrı’ya (Śülti Turĭ) inanmış ve Tanrı olarak onu bilmiştir (Kudryaşov, 1961: 65).
Çuvaş mitoloji tasavvurları da Çuvaşların Tanrı hakkındaki inanışlarıyla ilgili değerli bilgiler verir. Çuvaş mitolojilerine göre Tanrı, orta dünyanın bütün unsurlarını yaratır, bitki ve hayvan dünyasını yerleştirir. Tanrı, insanları topraktan yaratır. İnsanlar ilk yaratıldıklarında çirkindir. Bu çirkinliği gidermek için Tanrı mahlûkata ruh verir. Önce yalnızca bir milleti yaratır. İnsanlar huzur içinde çalışmadan yaşarlar. Yeryüzü insanların bütün ihtiyaçlarını bolca verir. İlk yaratılışta insanların hepsi aynı dile, aynı servete ve zenginliğe sahiptir (Nikol’skiy, 1911: 601; Yegorov, 1995: 118, 120).
İnsanlar sonraları şeytanın etkisi altına girer ve kibirlenirler. Şarabı icat ederler. Daha sonra çatışmalar, sarhoşluk ve oburluk başlar. Bu işlere kızan Tanrı 77 dil, 77 inanç ve 77 millet yaratarak onları yeryüzüne gönderir. Sonra “kepe” adındaki ruhu, her insanın kaderini tayin etmesi için görevlendirir. İnsanlar arasındaki düzenin korunması için Tanrı yeryüzünde bir “hakan” yaratır. Dünyayı bir düzene koyduktan sonra 7. göğe yükselir. Oradan hizmetindeki ruhlar aracılığıyla yeryüzünün düzenini korur ve sürdürür. Tanrı yer ve gök arasındaki aracılık fonksiyonlarını genellikle en yakın yardımcılarına yükler. Tanrı’nın önemli yardımcısı “kepe” adı verilen ruhtur. Kepe alt ve yukarı dünya arasında Tanrı’nın yardımcısı sayılır. Mevcut bilgilere göre kepe yerin içinde ve yerin altında olanı yönetmekle görevlidir. Tanrı ona pülĩhśĩ ve pihampar adında iki hizmetçi verir. Pülĩhśĕ doğan çocuklara rızıklarının belirlenmesi ve yumśĭ (Çuvaş din adamı veya halk hekimi) tarafından verilen isimlerin yazılmasıyla görevlidir. Aynı hizmetçi işini bitirdikten sonra göklere döner, kepeye bildirir. Pülĩhśĩ hakkında halk arasında “Tanrı rızık verdiği halde pülĩhśĩ yazmadıkça o görünmez” sözü yaygındır. Hayvanları kurtlardan, diğer vahşi hayvanlardan koruma ve bütün evrene ateş sağlama görevi pihamparındır. Pihampar Tanrının emriyle devamlı yeryüzünde dolaşır, insanlar hakkında Tanrıya gereken haberleri toplar ve iletir (Nikol’skiy, 1911: 601; Yegorov, 1995: 122).
Çuvaşlara göre Tanrı, en yüce varlıktır. Tanrı, yarattığı dünyayı koruyan ve bütün varlıkları besleyen; yerin ve suyun Tanrısıdır. Yeryüzündeki insanlara rızık veren Tanrı’dır. Tanrı’nın devamlı barınağı göktür. Çuvaşlar, “yukarı nurlu, ışıklı dünya” ifadesiyle, Yüce Tanrı’yı anlatırlar. İnanışa göre; Tanrı bu mekânı sadece cuma günleri terk eder ve yeryüzüne iner. Çuvaşların bu günde çalışıp çalışmadıklarını ve Çuvaş eşlerinin ocaklarını erkenden yakıp yakmadıklarını öğrenir (Aşmarin 1982: 21).
Çuvaşlar arasında yaygın olan inanışa göre, Tanrı olaylara doğrudan müdahale etmez. O, insan neslinin kaderini tayin eden kepe ve onun hizmetçileri yardımıyla faaliyet gösterir. Tanrı’nın hizmetinde başka hizmetçi ruhlar da vardır. Geç döneme ait Çuvaş mitolojilerinde Tanrı inancının Hıristiyanlığın inanç esasları ile karıştığı görülür. Tanrıya babalık, annelik ve çocukluk gibi nitelendirmeler yapılır (Nikol’skiy 1911: 580-584). Mevcut bilgiler bize Çuvaşların bir Yüce Tanrı Yüce (Śülti Turĭ) inanışına sahip olduklarını, ancak zaman içerisinde çeşitli etkilere maruz kalarak bu inanışlarında değişim
yaşandığını gösterir.
2.2. Ruhlar
Çuvaşların dininde Tanrının hizmetinde bulunan ve tabiat hadiselerini idare eden çeşitli ruhlar bulunur. Onların inanışına göre bütün dünya insanların hayatına ve kaderine etki eden sayısız ruhla doludur. Çeşitli hastalıklar, felâketler ve ölümün kendisi de bu ruhların faaliyetiyle açıklanır. Kendisine kötü ruh müptelâ olan insan hastalanır ve bu hastalık sonucunda ölebilir. Geleneksel inanışını muhafaza eden Çuvaşlar bu ruhlardan birini kızdırmaktan korkar. Bu nedenle sık sık bu ruhları çeşitli kurbanlarla ve törenlerle teskin etmeye ve merhamete getirmeye çalışırlar (Aşmarin, 1984: 31). Bu ruhlar arasında insanları, insanların konutlarını, ekmeklerini, hayvanlarını, mal-mülklerini yöneten ve koruyan ruhlar da yer alır. Bazı araştırmacıların bunları tanrı olarak nitelendirmesine ve değerlendirmesine rağmen bu ruhlar Tanrının taşıdığı özellikleri taşımaz ve Çuvaşlar tarafından Tanrı olarak kabul edilmezler. Bu nedenle onların birçoğunun gökte değil, yeryüzünde yerleştiği ve yaşadığı tasavvur edilir. Çuvaşlar, aynı zamanda güneşi, yeri, gök gürültüsünü, yıldırımı, ışığı, ateşi temsil eden birçok başka ruha da saygı gösterir (Nikol’skiy, 1911: 580-590). Bu ruhlar çeşitli şekillerde tasavvur edilir ve tazim görür.
Ruhların zararlarından korunmak veya onların iyiliklerini temin etmek için dualar yapılır, kurbanlar sunulur. Çuvaş inanışlarında bu ruhlar iyi ve kötü olarak iki gurupta değerlendirilir. İyi ruhlar arasında pirĩşti, kepe, pülĩhśĩ, pihampar, hĩrtsurt adı verilen ruhlar vardır. Kötü ruhlar arasında ise şuyttan, esrel (esreylĩ), yĭrĭh (yĩrĩh), vupkĭn, vutĭş, arśuri, vupĭr (vĭpĭr, vopĭr, vĭvĭr, lopĭr), kiremet (keremet), hıtĭm, iye (ıyya, ĭya) adı verilen ruhlar bulunur.
2.3. Kurban
Çuvaşlar, düzenli olarak tarım işlerinin bitiminde, Çuvaş takvimine göre yaklaşık olarak kasım ayının ortalarına denk gelen “kurban ayı”nda (çük uyĭhĭ) kurban töreni yaparlar. Kanlı ve kansız olmak üzere iki türlü kurban sunarlar. Onlar, Tanrıya, iyi ruhlara olduğu gibi kötü ruhlara da at, sığır, koç, koyun, kaz, tavuk, horoz, ördek gibi kanlı kurban; tahıl ürünleri, lapa, ekmek, para, yumurta, süt, yağ, peynir, bal, un, tuz, bira, pide ve başka çeşitli yiyeceklerden kansız kurbanlar takdim ederler (Fuks, 1840: 19-22; Vişnevskiy, 1846: 10-11;Magnitskiy, 1881: 26-33).
Çuvaş inanışlarına göre at dışında kurbanlık hayvanların ak olması, kötü ruhlar için kurbanların ise genel olarak kara olması gerekir. Kurban sunarken bazı uygulama ve dualar yerine getirilir. Genellikle kurbanın türünü, kendine has yöntemlerle yumśĭlar belirler (Vişnevskiy, 1846: 11; Nikol’skiy, 1911: 589-590). Bazı durumlarda kurbanlık hayvan, ölen kimsenin ruhunun yerleştiği yeri belirten, kutsal kabul edilen kiremet yerinde canlı olarak bırakılır. Kiremet sözüyle genellikle bir ağaç, ağaçlık ya da koruluk kastedildiği gibi Türklerde yer-su inanışı kapsamında değerlendirilen bütün kutsal mekânlar da kastedilir.
Bunlardan başka Çuvaşlarda kurban olarak kadınların el işi dokumaları,
(1.Çuvaşların geleneksel dinî inanışlarına göre domuz kurban için uygun olmayan bir hayvandır. Eskiden Çuvaşlar domuzu sevmez, bundan dolayı domuz beslemez ve etini yemezlerdi. Çuvaşların inanışına göre domuz gördüğü her şeyi yer. Çuvaşlar arasındaki bir rivayete göre o aynı zamanda “nankör” bir hayvandır (Aşmarin 1984: 11). Ayrıca Çuvaşların önceleri en çok sevdiği ve başlıca yemekleri at eti idi. Hıristiyan olmayanlar, at etini severek yemeye devam etmekte, Tatarları taklit ederek domuz etini yememektedirler. Hıristiyan olduğu belirtilenler ise domuz etini artık reddetmemektedirler. )
elbiseler ve madenî paralar da yer alır (Denisov 1959: 107; Kudryaşov 1961: 46). Çuvaşlar için kurban sunulacak yerler genellikle tarla, orman, nehir, göl ya da dere kıyıları ve “kurban ağacı”nın (çük yıvĭśi) yanıdır (Nikol’skiy 1911: 588).Yüce Tanrıya ve diğer iyi varlıklara kurban hayvanları, aile içinde özel olarak uygulanan kurban töreninde ya da toplu ve genel olarak bir yerleşim yerindeki herkesin katılımıyla sunulan büyük kurban töreninde (mĭn çük) sunulur. Birinci tarz kurban törenine aile üyeleri, diğerine ise bir köy, birkaç köy hatta bazen birkaç kasabadan oluşan kalabalık insan topluluğu katılır. Özel kurban törenlerinde kurbanlık hayvan aile reisi tarafından evin dışında sunulur. Aile reisinin bulunmaması durumunda bu töreni evin hanımı yönetir. Ancak evin hanımı, yalnızca kansız kurbanlarla ilgili duaları icra etme hakkına sahiptir. Ayrıca töreni idare eden kadının erkek şapkası giymesi de gerekir (Vişnevskiy, 1846: 13; Nikol’skiy, 1911: 589).
Kurbanın türü tanrının veya ruhların derecesine göre ayarlanır. Yüce Tanrının, tazim edilen büyük ruhların ve kiremetlerin kendilerine büyük kurban, ikinci derecedekilerin ise küçük kurbanlar istediğine inanılır. Çuvaşlar, aile fertlerinden birinin hastalığı durumunda özel kurban takdimi yapar. Büyük kurban törenlerinde kurban olarak at, sıradan kurban törenlerinde ise sığır kesilir. Kurban törenleri için uygun olan yiyecekler arasında genellikle ekmek, pide, lapa, bal, tereyağı ve yumurta bulunur. Bunlar tuz ekleyerek suda pişirilir ve bunlar olmadan kurban törenlerinde yemek yenmesi uygun görülmez. Kurban törenleri için her zaman pirinç lapası pişirilir. Pirinç yoksa darı veya karabaşak lapası yapılır. Ancak bu lapanın içine en azından üç pirinç tanesinin
katılması gerekir. Aksi hâlde kurban için hazırlanan lapanın uygun olmayacağı düşünülür (Aşmarin, 1984: 11).
Kurban için ayrılan hayvanlar, suyla yapılan bir denemeden sonra kesilir. Kurbanlık hayvan kesilmeden önce başına ve sırtına soğuk su dökülür. Su döktükten sonra hayvanın titremesi kurbanın, Tanrı veya ruhlar tarafından kabul edileceği anlamına gelir. Hayvan titremezse, bu hayvan kesilmeden bırakılır. Titremeyen hayvanın Tanrı ve ruhlar tarafından kabul edilmediğine inanılır. Bu yüzden bazen hayvan titreyinceye kadar su dökme işlemi uygulanır (Vişnevskiy, 1846: 11-12; Aşmarin, 1984: 11; Matorin 1929: 51). Dua sırasında dua dışında başka ses ve gürültü olmamalıdır. Kurban günlerinde komşu veya yakınlardan bir şey istemeye gelen olduğunda onlara hiçbir şey verilmemelidir. Kurban töreninde dua bitimine kadar hiç kimsenin kurban yemeğine dokunmaması gerekir. Herhangi birisi onu tadarsa, duanın boşa gideceğine ve onun tekrar edilmesi gerektiğine inanılır (Aşmarin, 1984: 9). Zikredilen yemeği yememesi için çocuklar korkutulur. Onlara “Kurban sonuna kadar bu yemeği yerseniz dilsiz olur, konuşamazsınız” denir. Kekeme konuşanlar hakkında, onların zamanından önce kurban yemeği yedikleri için böyle oldukları söylenir. Kurban esnasında kullanılan kaplar saklanır ve gelecek kurban zamanına kadar korunur. Başka zamanlarda çok ihtiyaç olsa bile bu kaplar nadiren kullanılır. Dua veya kurban yerine gelirken, uygun ve güzel sözler kullanmaya özen gösterilir. Kurbanla dalga geçen ve onu hafife alan, aşağılayan kimse büyük günah işlemiş sayılır. Kurban uygulamasını yabancılar görürse, bu kurbanın amacına ulaşmayacağına ve onun tekrar edilmesi gerektiğine inanılır. Çuvaşlar hiçbir zaman Tanrıya elbisesiz, çıplak veya yalınayak ibadet ve dua etmezler. Onlar ibadetlerden ve duadan önce banyoda güzelce yıkanarak temiz elbiselerini giyerler (Aşmarin 1984: 10).
Çuvaş inanışlarına göre kurban sunanların kurban etinden yemeleri gerekir. Kurbanın eti kazanlarda pişirilir ve dua bittikten sonra ziyafet verilir. Kurban, bütün törene katılanlara eşit miktarda dağıtılır. Kurban yerine getirilen her şey yenir ve içilir. Kurban Yüce Tanrıya sunulduysa kurbanın kemiklerinin ve iç organlarının yakılarak külünün dağıtılması gerekir; eğer kurban olarak Yüce Tanrıya at sunulduysa, at başları yakılmaz. At Yüce Tanrı’ya veya onun idaresi altında bulunan iyi varlıklara sunulduysa, atın kafatası tarlada korkuluk üzerine asılır. Bundan dolayı her Çuvaş köyünde korkuluklar üzerinde at kafatasları görülür. At kiremete kurban olarak sunulduysa, bu durumda at kafatası ormanda ağaca asılır ya da tarlada toprağa atılır (Vişnevskiy, 1846: 12; Aşmarin, 1984: 4).
Kurban sırasında Çuvaşlar doğuya yönelir ve öyle dua eder. Kurbanın da doğuya yönelerek kesilmesi gerekir. Kurbanın sunulduğu şey onuruna kutlama yapmak için kurban zamanına kadar bira hazırlanır. Bira hazırlarken Hıristiyan Çuvaşların kendi üzerinde haç işareti bulundurmaması, haç işareti yapmaması ve orada Rusların da bulunmaması gerekir. Eğer bira hazırlanan eve tesadüfen bir Rus gelirse, ev sahibinin mutlaka gizlice, gelenin saçından, şapkasından veya giydiği giysilerden bir tutam kıl ya da bir parça koparması gerekir (Vişnevskiy, 1846: 12-13; Aşmarin, 1984: 5).
Genellikle Çuvaşlarda hem özel hem de toplu yapılan kurban törenlerinin belli bir vakti yoktur. Yüce Tanrıya sunulan kurban dışında diğer özel kurbanlar Çuvaşların işlerinin gidişatına bağlıdır. İyi ürün elde ettiklerinde veya isteklerinin gerçekleştiği yıllarda Çuvaşlar kendileri için kurban kesmeyi zorunluluk olarak görmezler. Ancak onlar tarla işleri kötü gittiğinde, iyi varlıkların kendisinden ne istediğini öğrenmek için yumśĭya giderler. Yumśĭ öğüt almak için gelen kimsenin önceden hangi kurbanları sunduğunu sorar ve işlerinin iyi gitmesi için sunmadığı kurbanı veya daha önce sunduğu kurbanları tekrar etmesini önerir. Toplu kurbanlar genelde ilkbaharda ekim ve toprağı sürme işinin sonunda ya da sadece birkaç yıl ürün olmaması durumunda veya uzun süre kuraklık ve verimsizlik durumunda icra edilir. Bu felaketlerden dolayı halkın çaresiz hâle geldiğinde yumśĭlar toplu kurban töreni yapılmasını ilan eder. Bunun için onlar kurbanlık hayvanların niteliklerini, sayısını ve törene katılacak köyleri belirlerler (Vişnevskiy, 1846: 13-14; Aşmarin, 1984: 5). Bu talimatlar doğrultusunda yapılan toplu kurban töreninde kurbanlık hayvanların kaça mal olacağı ilan edilir ve bunun için her aileden gerekli ücret istenir. Bunun yanında her aile belirlenen güne, tören için bira pişirir. Büyük kurban töreni için en az bir hafta hazırlık yapılır (Vişnevskiy, 1846: 14; Aşmarin, 1984: 6). Bir veya birkaç köyün katılımıyla gerçekleşen toplu kurban törenleri, kült hizmetçilerinin veya halkın itibar ettiği yaşlıların danışmanlığında belirlenen yerde icra edilir (Kudryaşov, 1961: 16-179).
Çuvaşlar bazı dua ve kurban törenlerini tarlada, köyde, kutsal sayılan özel koruluklarda ve su kaynaklarında gerçekleştirir. Çoğunlukla bu törenler, tarıma bağlı dönemlerle ilgili kurban takdimi ve duası şeklinde uygulanır: Ürünün fazla olması (uy çük – kurban töreni), yağmur yağması (śumĭr çük -yağmur duası ve kurbanı), elde edilen ürün için (avĭn pĭti – şükür kurbanı veya sĭra çükleni – bira sunusu) kurban törenleri yerine getirilir (Kudryaşov, 1961: 82, 96). Çuvaşlar başka tören ve bayramlarda da çeşitli kurbanlar sunar, ziyafet verirler. Kurban törenlerinin sonunda kurbanın önemli kısmını30 Durmuş Arık törene katılanlar yer. Kurban sunulan yüce varlıklara, tanrıya ve ruhlara kısmen kurbandan parça bırakırlar. Özellikle halkın maddî sıkıntılara maruz kaldığı dönemlerden itibaren sembolik kurbanlar gerçek kurbanların yerine konulmaya başlanmıştır. Ancak Çuvaşlar arasında bazı yerlerde, çeşitli zamanlarda kanlı ve kansız kurban uygulamasına günümüzde de devam edildiği görülmüştür.
2.4. Ölümle İlgili İnanış ve Uygulamalar
Çuvaşlar ölümün esrel (azrail) tarafından gerçekleştirildiğine inanırlar. Onlar, ruhun bedenden ayrıldığında suya girip arınması inancıyla ölecek hastanın yanı başına bir kap su koyarlar. Ayrıca ölümü beklenen kimsenin ruhunun bedenini kolayca terk edebilmesi için elbisesinin bütün düğmelerini çözerler (Kudryaşov 1961: 48).
Çuvaşlarda öbür dünyaya (ahiret yaşamı) inanış vardır. Öbür dünya yeryüzündeki yaşamın devamı gibidir. Erdemli ve faziletli insanlar, öbür dünyada “şıtmak”a (cennet) – ışık ve bolluk ülkesine girer. Burada mutlu olarak bolluk içinde yaşar. Günahkârlar ve kötüler ise “tamık” (cehennem) ateşinde yanar. Bunlar için burada açlık, acı ve keder vardır. Fakat ölülerin refahı ve mutluluğu geride kalan akrabalarının cömertçe ölünün ihtiyaçlarını karşılamasına bağlıdır (Magnitskiy, 1881: 189-193). Ayrıca Çuvaşlar arasında yaygın olan bir inanışa göre, bedenî ölüm insanın bu dünya ile ilişkisini kesmez. Onlara göre öldükten sonra insan hissî hayatla yaşamaya devam eder.
Çuvaşlarda bu durum şöyle tasavvur edilir; öbür dünyada kıtlık, açlık olduğu zaman ölü ruhları bu dünyaya karınlarını doyurmaya, susuzluklarını gidermeye gelir. Hayattaki akrabalarının onlar için mutlaka bira ve yiyecekler hazırlaması gerekir. Aksi hâlde öbür dünyadan gelenler hayattaki akrabalarını mide ve bel ağrıları ile cezalandırır (Vişnevskiy, 1846: 8, 20). Ölüleri gömme ve anma törenleri bu anlayış üzerine bina edilmiştir. Bu törenler ve uygulamalar ölülerin ihtiyaçlarını karşılamak ve onların zararlarını önlemeye yöneliktir. Bu nedenle Çuvaşlar arasında ölüler için anma töreni yapmanın çok önemli bir yeri vardır.Çuvaşların tasavvuruna göre ahiret hayatı, yeryüzündekine benzer biçimde ortaya çıkar. Çuvaşlar öbür dünyada bu dünyadaki meşgalesinin, durumunun ve hatta eğlence hayatının devam edeceğini düşünür. Bu nedenle bir Çuvaş için ölüm belirsiz, meçhul bir dünyaya geçiş değildir, aksine dünyada tanıdığı kimselerin yanına ve bildiği bir ortama göç etmektir (Timofeyev, 1972: 19, 70).
Çuvaşların cenaze töreninde birkaç aşama vardır. Bunlar ölüm öncesi, ölünün gömülmesi, ölünün yedirilmesi, ruhlar âlemine uğurlanması ve ölü için anma törenlerinin yerine getirilmesidir. Çuvaşlarda ölü ile ilgili bütün uygulamalar, ölünün öbür dünyaya hazırlanması ve ölülerin kötülüklerinden korunma amacını taşır. Bir hastanın ölümünün yaklaştığı hissedilirse, Çuvaşlar onu kapıya yaklaştırır ve yüzünü duvara çevirir. Ölünün ruhunun bedeninden ayrılırken yıkanabilmesi ve temiz olarak öbür dünyaya gitmesi için bir kaba su koyarlar. Çuvaşlar ölülerini yıkadıktan sonra gömer.
Çuvaşlar, kendilerini ölüden ve kötü ruhlardan ayırabileceği inancıyla, evden çıkarılan ölünün arkasından yanan çul-çaput veya kızgın taşlar atarlar (Vişnevskiy, 1846: 21). Mezara kadar ölünün cesedi araba üzerinde taşınır. Bütün yol boyunca tabut üzerine birkaç adam oturur. Bu uygulama, yaşamdakilerin ölüler üzerine üstünlüğünün bir ifadesi olarak yapılır (Denisov, 1959: 51).
Yupa
Çuvaşlarda ölümü takip eden üçüncü, yedinci ve kırkıncı günü kutlanan yupatörenine kadar her perşembe ölüyü anma töreni düzenlenir. Ölünün üçünde ve yedisinde yapılan anmalar evde olur. Ölünün kırkı ise mezarda gerçekleşir. Çuvaşlar ölenin mezarı üstüne ölen kişiyi tasvir eden heykeller diker. Bu heykellere “yupa” adı verilir. Yupa, genellikle ağaçlar yontularak yapılır ve bazı yerlerde ölümün 40. gününde mezara “yupa töreni” adını verdikleri törenle dikilir. Anmalar günümüzde bazı Hıristiyan Çuvaşlar tarafından da uygulanmakta, ancak onlar mezara yupa yerine haç işareti dikmektedir. Çuvaşlarda bazı özel durumlarda da anma töreni yapılır. Bu özel durumlar, rüyada ölülerin görülmesi, karında veya belde ağrı duyulmasıdır. Çuvaşlara göre bu rüyalar ve ağrılar yaşayanlara öbür dünyadaki ölülerin aç olduklarını ve sıkıldıklarını haber verir (Vişnevskiy, 1846: 22). Yıllık toplu anma törenleri sonbaharda (avdan sırı), ilkbaharda (şurta günü) ve yazın (şimek) gerçekleştirilir. Bu anmalardan birincisi ve ikincisi evlerde, sonuncusu ise mezarlıklarda veya mezarlık yakınlarındaki yarlarda icra edilir.
Yupa
2.5. Yumśĭ (Çuvaş Halk Hekimi )
Türkler, genel olarak dinî törenlerde öne çıkan kişilere kam (şaman) adını verir. Kamların, ruhlar dünyasıyla sıradan insanlar arasında aracılık yaptığına inanılır. Türklerin inanışına göre çeşitli metotlarla ulaştığı cezbe/trans hâlinde kam, görünmeyen ruhlarla diyaloga geçer ve onları tanıyabilir. Kamlar akdiken, bıçak ve kamçı ile bazı ruhların kendilerine hizmet etmesini sağlayabilir ve onları kovabilir. Özellikle ruhların demirden korktuğuna inanılır. Bundan dolayı kam kendi elbisesine demir parçaları takar. Kamın bütün araç ve gereçleri şu veya bu dinî inanışlarla ilişkili sayılır ve sembolik birer anlam taşır.
Örneğin def/davul, gök ve yer anlamına gelir; def/davul üzerine resimlenen insanlar, kuşlar ve gök cisimleri ruhları temsil eder. Bunlar aracılığı ile kam hastayı tedavi eder (Aşmarin, 1984: 32). Çuvaşlarda, kam benzeri, yumśĭ adı verilen dinî konularda daha fazla bilgi sahibi olduğuna, tanrı ve ruhlarla irtibat kurabildiğine inanılan kişiler bulunur. Yumśĭlar geleneksel dinde Çuvaş halk hekimi olarak değerlendirilir.
Bazı araştırmacıların yumśĭları, kamlar (şaman) olarak belirlediği görülür. Fakat bu varsayım çeşitli açılardan eleştirilir. A. Rόna-Tas, yumśĭların özelliklerinin, kamların göze çarpan trans hâline geçmek, başka dünyalara yolculuk etmek, özel bir elbise giymek ve kutsal davul kullanmak gibi özellikleri ile uyuşmadığını kaydeder. RόnaTas, ayrıca eğer yumśĭ’nın gerçekten kam-şaman olarak belirlenecek olsaydı, etimolojik olarak bu terimin de Türkçe kam kelimesiyle belirlenmesi gerektiğini ifade eder. J. Szalontay Dimitriyeva ise bu belirlemenin zorluklarına işaret eder ve Moğolca’da domci (büyücü, tedavi edici) kelimesine benzeyen eski Türkçede yumci şeklinde izi olan, Tatarca bir terim olabileceğini belirtir (Róna-Tas, 1987: 496).
Bu bilgiler Çuvaşlar arasındaki yumśĭnın, geleneksel Türk dinindeki kama görevleri bakımından benzediğini, ancak kullandığı metotlar ve teknik bakımdan kamdan kısmen ayrıldığını ortaya koyar. Kamlığın bazı zayıf yansımaları Çuvaş yumśĭlarında görülür ve yumśĭlar kamlardan bazı yönleriyle farklılık arz eder. Çuvaşlarda yumśĭlar erkek veya kadın olabilir. Çuvaşlar yumśĭların, çeşitli hastalıkları iyileştirdiğine inanırlar. Bu yönüyle yumśĭlar bir halk hekimi kabul edilebilir. Yumśĭlar özel ayinleri icra eder, düğün törenlerine katılır ve doğum esnasında doğumun kolay olması için yardımcı olurlar. Ayrıca yumśĭların kaybolan veya çalınan hayvanların izini bulduğuna inanılır (Róna-Tas:1987, 496; ). Yumśĭlar, Çuvaşlara Tanrının iradesiyle kurban sunmaları gerektiğini bildiren, kurban zamanı sunulacak olan kurbanın hangi tür hayvan ve ne renkte olacağını da söyleyen kişilerdir, Öyle ki, Çuvaşlar Tanrının rüyada yumśĭlara, hangi kurbanı, nerede sunmaları gerektiğini haber verdiğine de inanırlar. Onlar bazen kehanette bulunurlar ve yeni doğan çocuklara da isim verirler (Sboyev, 1856: 122; Denisov, 1959: 97; Salmin, 1997: 54-63).
Çuvaşlar eskiden birkaç eş sahibi olabildikleri hâlde, yumśĭların yalnızca bir eşi olurdu. Çuvaş yumśĭları toplu dua ve kurban törenlerinde beyaz elbise giyerlerdi. Bununla birlikte etnografik çalışmalarda yumśĭların giysisi hakkında ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. Bu bilgiyi ve diğer İdil halklarındaki benzerlikleri göz önünde bulundurarak Çuvaşlardaki yumśĭların giysilerinin sıradan halkın giydiğinden önemli derecede farklı olduğu varsayılabilir (Denisov, 1959: 93-94). Yumśĭların öldükten sonra ruhlarının yeryüzünde dolaştığına, bazen hastalıklara sebep olduğuna inanılır. Bu nedenle onların ruhu için de kurban sunulur (Denisov, 1959: 100-102).
Yumśĭnın tavsiye ettiği uygulamalar ve tedavi usulleri arasında, kurban sunma, kutsal bir kaynağı veya Hıristiyan Çuvaşlar arasında bir ikonu ziyaret, salgın hastalık sırasında çeşitli büyüsel toplu törenler bulunur. Çok önceleri birçok hastalığın ortaya çıkışını Çuvaşlar eski inanışlarına uymamakla, vaktinde tanrıya ve ruhlara kurban sunmamakla, ölen akrabalara tazim göstermemekle, kutsal kabul edilen mekânlarda davranış kurallarına uymamakla (kiremetleri terzil etme, kutsal ağaçları kesme) açıklarlar (Denisov, 1959: 106; Kudryaşov, 1961: 19). Bunlardan başka, kolera, çiçek, sıtma gibi birçok hastalık halkın inanışına göre merhamete gelmek için kurban talep eden canlı varlıklar olarak kabul edilir. Onların cezalandırmalarından sadece büyülü sözlerle kurtulmak mümkün değildir, onlar daha büyük kurban sunulmasını isterler. Çuvaş inanışına göre yumśĭlar yalnızca bu tür hastalıkların sebeplerini ortaya çıkarmaz, aynı zamanda onlardan kurtulmanın bilgisine de sahiptirler. Hastalıktan kurtulmak için tanrıya (veya ruha) hangi kurbanı sunmak gerektiğini yalnızca yumśĭlar belirleyebilir (Matorin, 1929: 57; Denisov, 1959: 107).
Üvez Ağacı
Çuvaşlarda yumśĭların önerdiği, büyü ve kötülüklerden insanları koruduğuna inanılan çeşitli nesneler vardır. Çuvaşlar üvez ağacınıgöz değmesinden ve büyücülerin vermek istediği zarardan korunmak için etkili bir araç olarak kabul ederler (Denisov, 1959: 114). Bu yüzden birçok insan, yanında üvez ağacından küçük bir parça taşır (Mészáros, 1909: 110, 265). Diğer korunma araçları; ağaç kabuğu, at kafatası, nal, gerdanlık, çeşitli bitkiler, ağaçlar, geyik boynuzu, eski paralar, renkli gömlek ya da elbiselerdir. Bahçelere, çoğunlukla at kafatası asılır. Bunlardan başka Çuvaşlarda ateş veya ateşle ilgili bir nesne de en iyi korunma aracı olarak kullanılır (Kudryaşov, 1961: 18, 69-71).
Çuvaşlarda yumśĭnın faaliyetleri bakımından kısmen kama benzemekte olduğu görülür. Son asırlarda Çuvaşlar arasında dinî önemini yitiren yumśĭlara, günümüzde artık çok nadir olarak rastlanır.
3. Sonuç
Genel özellikleri ile bilgi vermeye çalıştığımız Çuvaşların geleneksel inanışları Türklerin başka bir dini kabul etmeden önceki Tanrı merkezli inanç sistemi olmuş, bu inanç sisteminde iyi ve kötü ruhlara, yer-su ruhlarına, ölümden sonraki yaşama inanış yer almış, bu inanışların özü eski Türk inanışlarının hemen hemen bütün özelliklerini taşımıştır. Ancak zaman içerisinde inanışlara konu olan varlıkların isimlerinde ve inanışlarda İslam ve Hıristiyanlıkla etkileşimler olmuştur. Bu bağlamda tarihi süreçte İslâm’ı kabul eden Çuvaşlar, yaşadıkları coğrafyada İslâm’ın güçlü temsilcileri olarak görülen Tatarlarla kaynaşmış, Çuvaşların bu kesimi kayıtlara Tatar olarak geçmeye başlamış ve Tatarların kültür özelliklerini benimseyerek Tatarlaşmıştır.
Yaşadıkları bölgenin XVI. yüzyılda Rus işgaline uğramasıyla esaret altına giren Çuvaşlar, bu tarihten itibaren Hıristiyanlaştırma ve Ruslaştırma faaliyetlerine maruz kalmıştır. Bu faaliyetler sonucunda Çuvaşlardan Hıristiyanlığa geçenler olmuş, fakat kaynaklarda onların Hıristiyanlığa geçişinin kendi istekleriyle ve gönüllü olmaktan çok, baskı ve yıldırma politikasının neticesinde gerçekleştiği yer almıştır. Bu yüzden Çuvaşlar Rus Ortodoks Kilisesi’nin istediği nitelikte birer Hıristiyan olmayı başaramamış, onların Hıristiyanlık anlayışı “kendine has bir Hıristiyanlık” şeklinde ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlıkla Çuvaşların geleneksel dinî inanışları kaynaşmış, yeni şekil ve görüntüler oluşmuştur. Çuvaşlar geleneksel dinlerinin bazı kutsallarını Hıristiyanlığa taşımış ve bu inanışlar arasında senkretik bir anlayış geliştirmişlerdir.
MÉSZÁROS, G., (1909), A Csuvas Ősvallás Emlékei, Budapeşte: Kıadja A Magyar Tudományos Akadémia. NİKOL’SKİY, N.V., (1911), Kratkiy konspekt po etnografii Çuvaş, İzvestiya Obşestvo Arheologii İstorii i Etnografii, (İOAİE),
Kazan: Pri Kazanskom universiteta, C. XXVI, Sayı: 6. 190 s. RÓNA-TAS, Andra, (1987), “Chuvash Religion”, Encyclopedia of Religion (ER), Ed. Mircae Eliade, New York: Macmillan, C.III, ss. 495-498.