11 Kasım 2011 Cuma

çuvaşça videolar




KARŞILAŞTIRMALI TÜRK DİLBİLİMİ ÇALIŞMALARINDA ÇUVAŞÇANIN YERİ

http://turkishstudies.net/Makaleler/1235846833_31Y%C4%B1lmaz_Emine.pdf dosyasının html sürümüdür.
G o o g l e taradığı belgelerin otomatik olarak html sürümlerini oluşturur.

KARŞILAŞTIRMALI TÜRK DİLBİLİMİ
ÇALIŞMALARINDA ÇUVAŞÇANIN YERİ
I
SESBİLGİSİ
Emine YILMAZ*
ÖZET
Bir Türk dili ve aynı zamanda bağımsız bir Altay
dili olan Çuvaşça, hem Ana ve İlk Türkçenin hem de Ana
Altayca biçimlerin yeniden kurulması için sesbilgisi,
biçimbilgisi, sözdizimi ve söz varlığı düzeylerinde veriler
sağlar. Bu yazıda, söz konusu verilerden sesbilgisiyle ilgili
olanlar ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Karşılaştırmalı Dilbilim,
Çuvaşça, Sesbilgisi, Ana Türkçe, İlk Türkçe.
THE PLACE OF CHUVASH IN THE COMPARATIVE
TURKISH LINGUISTICS STUDIES
I
PHONETICS
ABSTRACT
Chuvash, which is a Turkic language and also is
an independent Altaic language, provides phonetic,
morphologic and syntactic data for the reconstruction of
Proto-Turkic, Pre-Turkic and Proto-Altaic forms. In this
article, the phonetic data are mentioned.
Key Words: Comparative Linguistics, Chuvash,
Phonetics, Proto-Turkic, Pre-Turkic.
0. Giriş
Bilindiği gibi Çuvaşça, bir Türk dili olmanın yanısıra
bağımsız bir Altay dilidir. Bunun anlamı şudur: Çuvaşçanın ses,
biçim, söz dizimi ve söz varlığı açısından taşıdığı özellikler hem diğer
* Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü Öğretim Üyesi. eminey@hacettepe.edu.tr
Page 2
Karşılaştırmalı Türk Dilbilimi Çalışmalarında…
729
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 5/4 Fall 2010
Altay dilleriyle hem de diğer Türk dilleriyle karşılaştırılabilir ve bu
özellikler Ana Türkçeye veya İlk Türkçe üzerinden Ana Altayca
biçimlere geri götürülebilir. Burada Ana Türkçe ve İlk Türkçe
terimlerinin kullanımları özel bir önem taşır ve öncelikle Türkçe
literatürde bu konuda görülen karışıklık ve belirsizliğe değinmek
gerekir. Batı Türkolojisinde, Ana Türkçe ve İlk Türkçe terimleri
sırasıyla Proto-Turkic ve Pre-Turkic (İngilizce), Urtürkisch ve
Vortürkisch (Almanca) terimleriyle karşılanır. Ana Türkçe, İlk
Türkçeden ayrılan en önemli özelliği r/l sesleri yerine z/ş
bulundurmak olan, Çuvaşça dışındaki bütün Türk dillerinin
götürülebildiği en eski, varsayımsal Türk dil birliğidir. Bundan bir
önceki dönem ise, içinde Çuvaşçanın da yer aldığı, bir r/l dili olan İlk
Türkçedir. Her iki dönem arasındaki diğer farklar ve ayrıntılar için
Tekin 2003‟e bakılabilir. Altay dilleri teorisine göre İlk Türkçe, diğer
Altay dillerinin de (Moğolca, Mançu-Tunguzca, Korece ve belki
Japonca) içinde yer aldığı bir Ana Altay ortak diline gider. Korece ve
Japoncanın Altay dil ailesi içindeki yeri ile ilgili tartışmalar için Choi
2010, Robbeets 2005, Vovin 1994 ve 2009‟a bakılabilir.
Yukarıda, Çuvaşçanın aynı zamanda bağımsız bir Altay dili
olduğuna da değinilmişti. Bunun anlamı da Çuvaşçadaki kimi
özelliklerin diğer Türk dilleriyle değil, ancak diğer Altay dilleriyle
açıklanabilecek olmasıdır. Bu tip özellikler ancak İlk Türkçe ve/veya
Ana Altayca biçimlerin yeniden kurulmasında rol oynar. Türk ve
Altay dillerinin kimi tarihsel ses ve biçim sorunları sadece Çuvaşçanın
sağladığı verilerle çözülebilir. Çuvaşçanın, Ana Altayca biçimlerin
yeniden kurulması için sağladığı veriler başka bir yazının konusudur
ve bu tür veriler için Altay dilleri teorisinin başlangıcındaki önemli
isimlerden Ramstedt (1922 vd.) ve Poppe‟ye (1925, 1926-32, 1927,
1960, 1974 vd.); son dönem çalışmalardan ise Starostin-Dybo-Mudrak
2003, Vovin 2005 ve Dybo-Starostin 2008‟e bakılabilir.
Çuvaşçanın bir Türk dili olarak, Türk dillerinin
karşılaştırılmasında sağladığı veriler ve bunların Ana Türkçe ve İlk
Türkçe biçimlerin yeniden kurulmasında nasıl kullanılabileceği ise bu
çalışmanın asıl konusunu oluşturur.
Çuvaşçanın ses, biçim, sözdizimi ve söz varlığı açısından
diğer Türk dilleriyle arasındaki paralel veya farklı gelişmeler,
Ramstedt ve Poppe‟nin söz konusu çalışmalarında ve bu yazının
sınırları içinde değinemediğimiz daha pek çok çalışmada zaten ortaya
konulmuştu. (Bu anlamdaki daha geniş bir literatür ve tartışmaların
tarihçesi için bk. Ceylan 1997, Yılmaz 2002). Bu nedenle, bu
çalışmada, çok sayıdaki benzer veya farklı özellik sıralanmayacak,
karşılaştırmalı Türk dili çalışmalarında ortaya çıkan kimi sorunların
Page 3
730
Emine YILMAZ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 5/4 Fall 2010
çözümünde Çuvaşçanın ne tür çözümler sunacağı üzerinde
yoğunlaşılacaktır. Yani sadece tartışılmış veya tartışılmakta olan
konularda Çuvaşçanın rolü üzerinde durulacaktır. Bu yazı,
karşılaştırmalı dilbilimin her alanında doğal olarak görülebilecek bu
özelliklerden sadece sesbilgisi ile ilgili olanlarla sınırlandırılmıştır.
1. Ünlü Niceliğinin Sesbirim Olarak Belirlenmesinde
Çuvaşça
Eski ve yeni Türk dillerinde bir sesbirim olarak ünlü
uzunluğunun varlığı 19. yüzyılın ortalarından beri bilinmektedir. Bu
uzunlukların birincil olup olmadığı konusu, hem batıda hem de daha
sonra Türkiye Türkolojisinde uzun tartışmalara neden olmuşsa da
Yakutça, Türkmence, Halaçça gibi, çok farklı coğrafyalardaki Türk
dillerinde, aynı köklerde rastlanan uzunluklar, araştırmacıları bu
uzunlukların Ana Türkçeden kaynaklandığı görüşüne götürmüştür.
Örneğin Trkm. gāş, Yak. ħās, Halç. kāaş <*kāş “kaş”; Trkm. ôt, Yak. uot, Halç. hūot <*hōt “ateş”; Trkm. gȫk, Yak. küöħ, Halç. káek <*kȫk “gök” vb. Ünlülerinin niceliğiyle ayrılan en küçük karşıt çiftlerin varlığı da bu uzunluğun Ana Türkçede bir sesbirim olduğunu kanıtlar: āç “acıkmış”/aç- “açmak”; ēr- “erişmek”/er “erkek” vb. Konuyla ilgili tartışma ve veriler için, birincil uzun ünlüler konusuna Türkiye‟den en çok katkıyı yapmış olan Talat Tekin‟in Türk Dillerinde Birincil Uzun Ünlüler adlı kitabına bakılabilir. İlk Türkçe ve Ana Türkçenin ünlü uzunluğu, çağdaş Türk dillerinde her zaman bu biçimiyle korunmamış, pek çok dil ve diyalektte de özel ses gelişmelerine neden olmuştur. Çuvaşça, bu ikinci gruptaki diller içinde en ilginç olanıdır. Kök hecede birincil olarak uzun ünlü bulunduran sözcüklerin büyük çoğunluğunda, kurallı ses gelişmeleriyle açıklanamayacak özel değişmeler ortaya çıkmıştır. Bu değişimlerin belli başlı olanları şöyle gösterilebilir: Dağınık s>ş ve t>ç Değişimleri:
Birincil s ve t ünsüzleri Çuvaşçada her durumda genel olarak
korunmuş (ses=sasǐ, sekiz=sakǐr; toprak=tǐpra, otuz=vǐtǐr vb.) fakat
ı/i ünlüleri önünde sırasıyla ş ve ç olmuşlardır (sil-= şǐl-, sırça=şǐrśa;
tiz “diz”=çĩr, tırŋak= çĩrne vb.). Ancak kimi Çuvaşça sözcüklerde, ı/i
ünlüleri önünde bulunmayan s ve t seslerinin de ş ve ç‟ye değiştiği
görülür. Bu durum ancak, uzun bir ünlünün ikiseslileşmesi sonucu
ortaya çıkan i sesi önünde gerçekleşebilir. Yani;
Çuv. şurǐ “beyaz”<*siarıg<*sârıg “sarı”, Mac. sár [şâr] “sarı” <*siar<*sâr, Mac. sár [şâr] “çamur, bataklık” <*tial <*tâl=MK tâş “taş”, Trkm. dâş, Yak. tâs, Halç. tâaş=Mo. çilagun. Örneklerde görüldüğü gibi, ia ikiseslisine değiştiği için İlk Türkçe ve Ana Türkçe biçimleri *â olarak tasarlanan kök hece ünlüleri, hem eski Çuvaşçadan Macarcaya girmiş sözcüklerde, hem de uzunlukları koruyan Türkmence, Yakutça, Halaçça gibi dillerde de uzun ünlülere veya ikiseslilere denk gelmektedir. Çuvaşçada az sayıda sözcükte görülen söz başı k->y-
değişimi ise ancak dolaylı olarak uzun ünlülerle ilgili olabilir. Sadece
Çuvaşçada görülen bu özel değişme için literatürde çok sayıda
açıklama bulunur (bk. Ceylan 1997: 24-28). Bunlardan biri de
Poppe’nin bu gelişmeyi s>ş ve t>ç değişmeleriyle paralel görmesidir
(1926-32: 71). Ancak s>ş ve t>ç değişmeleri birincil ı/i sesleri ve *ia
ikiseslisi önünde, hem ön hem de iç seste gerçekleşmiştir ve istisnası
çok az olan ses olaylarıdır. *k->y- değişimi ise yalnız ön seste ve çok
az sayıda sözcükte gerçekleşmiştir. Üstelik kök heceleri uzun ünlü ile
kurulmuş pek çok Çuvaşça sözcükte *k->y-
değişimi
gerçekleşmemiştir: Çuv. hupǐ “kapak” <*kâpak, krş. Trkm. gâbak gibi. Buna karşılık kısa ünlüden önce *k->y- değişimi görülebilir:
Çuv. yǐvǐ “koyu” <*koyug vb. Bu konuda Adamović’in açıklaması daha doyurucu görünür. Yani birincil *k- sesi sızıcılaşarak h- üzerinden düşmüş ve ünlüyle başlayan diğer Çuvaşça sözcüklerin çoğunda olduğu gibi kendisinden önce bir ünsüz türetmiştir (1989: 180-182). Bu sızıcılaşma için Volga Bulgarcasında da kanıtlar vardır (bk. Tekin 1988). Yani; Çuv. yun “kan” <*yan <*ian <*ân <*kân = MK kân, Trkm. gân, Yak. ħân, Halç. kâ a n ay. Çuvaşçada *k->y- değişimi ile görülen kökler, yǐvǐ
“koyu”<*koyug dışında, birincil düz ünlülerle kurulmuş oldukları için başta y- türemesi de anlaşılır bir durumdur. Doğal olarak bu köklerin bir bölümü birincil uzun ünlülüdür ve y- türemesi bununla da ilişkilendirilir. Kök Hecede Üçseslileşme: Çuvaşçanın en tipik ses değişmelerinden biri de Genel Türkçedeki bazı kök hece ö ünlülerine karşılık ǐva üçseslisini bulundurmasıdır: Çuv. kǐvak “gök, mavi” <*kȫk, Mac. kék [kēk] “mavi”=MK Page 5 732 Emine YILMAZ Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall 2010 kȫk, Trkm. gȫk “mavi, yeşil; gök”, Yak. küöħ “yeşil, mavi”, Halç. ká e k “yeşil”. Çuv. tǐvattǐ “dört”<*tȫrt=MK tȫrt, Trkm. dȫrt, Yak. tüört ay. Örneklerde görüldüğü gibi ǐva üçseslisi ancak birincil bir uzun *ȫ ünlüsünden gelişebilir ve uzunluğu koruyan Türk dillerinde uzun biçimlere veya Halaççada ve Yakutçada olduğu gibi ikiseslilere denk gelir. Öndamaksıllaşma: Dillerde, uzunluğun yol açtığı ses değişmelerinden birinin de öndamaksıllaşma olduğu bilinmektedir. Çuvaşçada, öndamaksıllaş- maya uğramış pek çok sözcüğün kök hece ünlüsüne, uzunluğu koruyan Türk dillerinde uzun ünlüler denk gelir: Çuv. hĩr <*kîr=MK kîz, Trkm. gîz, Yak. kîs ay. Çuv. yüś- “ekşimek, acımak” <*âçı-=MK âçı- “ekşimek, acımak”, Trkm. âca-, Halç. hâ a çug “acı”. Çuv. yĩnĩ “kın” <*kîn=Trkm. gîn, Yak. kîn. Söz Başında Ünsüz Türemesi: Çuvaşçada çok sık rastlanan y- ve v- ön türemeleri, genel kanının aksine, ünlü uzunluğu açısından sağlam ölçütler değillerdir. Dillerde ünsüz türemesinin nedenlerinden biri ünlü uzunluğu olsa da, Çuvaşçada, uzunluktan bağımsız olarak düz ünlülerden önce genellikle y-, yuvarlak ünlülerden önce de genellikle v- türer. Ancak aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi, kendisinden önce y-/v- türeten çok sayıda kök hece ünlüsü aynı zamanda diğer Türk dillerinde uzun ünlülere veya yine uzunluktan kaynaklanan ikiz ünsüzlere denk gelir: Çuv. yus “kakım”<*âs=MK âs, âz, Trkm. âs “kertenkele”, Yak. âs “beyaz, kır”. Çuv. yĩkĩr “ikiz” <*ė̄kir=MK ikkiz, Trkm. ekkiz ay. Çuv. vıś- “acıkmak”<*ôç- <*âç-=MK âç “aç”, âç- “acıkmak”, Trkm. âç, âcık-, Yak. âs “açlık”, âs- “açlık çekmek”, Halç. â a çu- “acıkmak”. Çuv. var “orta, merkez”<*ǐvar<*ȫr=MK ȫz “öz, kendi”, Trkm. ȫz, Yak. üös “ağacın özü”. Çuvaşçada y- ve v- ön türemeleriyle görülen bu tip örnekler ancak uzunluğu koruyan Türk dillerinde de uzun ünlülere denk Page 6 Karşılaştırmalı Türk Dilbilimi Çalışmalarında… 733 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall 2010 geliyorlarsa uzunluk için kanıt olarak kullanılabilirler. Söz Sonunda Ünlü Türemesi: Uzunluğun Çuvaşçada yol açtığı yaygın ses değişmelerinden biri de çok sayıda söz sonu ünlü türemesidir: Çuv. külĩ “göl” <*kȫl=MK kȫl, Trkm. gȫl, Yak. küöl ay. Çuv. sulǐ “sal” <*sâl, Mac. szál [sâl] “sal” <*ôn=MK, Trkm. ôn, Yak. uon. Ünsüz İkizleşmesi: Ünsüz uzaması olarak da adlandırılabilecek bu ses olayı, açık hecedeki uzun ünlünün, ünsüzle başlayan bir sonraki hecenin ünsüzünü ikizleştirmesidir. Yani ünlü kısalırken uzunluk ünsüze aktarılmış olur. Bütün Türk dillerinde dağınık olarak izlenebilen bu ses olayına Çuvaşçada da çok sık rastlanır ve ikizleşmelerin büyük bir çoğunluğu uzun ünlü komşuluğunda gerçekleşmiştir: Çuv. ikkĩ “iki”<*ė ki = MK iki, ikki, Yak. ekki, ikki. Çuv. pĩrre “bir”<*bár = MK, Trkm., Yak. bár. Çuv. śiççĩ “yedi”<*yė̄ti = Az. yëddi, Yak. sette. Uzunluk İçin Macarcadaki Eski Çuvaşça Sözcüklerin Tanıklığı: Çuvaşçanın söz varlığı, Çuvaşların ilişki için bulundukları komşu Kıpçak grubu Türk dilleri ve Fin-Ugor dillerinin yoğun etkisi altındadır. Ayrıca Çuvaşların geçmişte İranlılarla olan ticari ilişkileri sonucu, dillerinde çok sayıda Farsça ve Arapça sözcük de bulunur. Bu etkiler altında Eski Çuvaşça/Bulgarcaya ait çok sayıda Türkçe kökenli sözcük kullanımdan düşmüştür. Ancak bu sözcüklerin bir bölümü Çuvaş/Bulgarların Macarlarla ilişkisi döneminde Macarcaya geçmiş ve bugüne kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir1. Macarcadaki bu en eski 1Bugün Macarcada Türk dillerinden alınmış sözcüklere ait üç katman bulunmaktadır. İlki yani en eskisi, Kuban Bulgarcasından alındığı düşünülen üç yüz kadar sözcüğün oluşturduğu katmandır. Bunlar Çuvaş/Bulgar tipi bir dilden alındıklarını gösteren izler taşırlar. Yani z/ş yerine r/l bulundururlar. Ancak bu ilişkinin ne zaman ve nerede gerçekleştiği, ne kadar sürdüğü konusu kesin değildir ve literatürde farklı görüşler bulunur. Ancak 1000 yılında önce ve Karadeniz‟in kuzeyinde gerçekleştiği kabul edilmektedir. Bu sözcüklerle ilgili ilk geniş çalışma Gombocz tarafından yapılmıştır (1912). Macar literatüründe konuyla ilgili çok sayıda makale de bulunur. Bu konudaki araştırmaların tümünü bir araya toplayan bir çalışma, A. Róna- Page 7 734 Emine YILMAZ Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall 2010 Çuvaşça/Bulgarca sözcüklerde bulunan kök hece uzunluklarının hala korunduğu görülür. Gombocz‟ta yer alan çok sayıda örnekten bazıları şunlardır: Mac. béka [bçka] “kurbağa” git-, *bė̄l>bál, *kė̄çe>gáce vb. Yakutçada ise açık e sesi
düzenli olarak e ile karşılandığı halde kısa ė sesi i ile, uzun ė̄ sesi de á
veya ie ikiseslisi ile karşılanır ancak aykırı gelişmeler de çoktur:
*ėşid->ihit-, *yėr>sir, *bė̄r->bier- “vermek”, *kė̄çe>kiehe vb.
Aynı karışıklık Çuvaşçada da bulunur. Genel kural olarak
Ana Türkçenin kök hecedeki açık e sesi Çuvaşçada a ünlüsüne, i
ünlüsü de daha kısa ĩ ünlüsüne denk gelir: sekiz=sakǐr, keç-=kaś-, til-
=çĩl- “dilimlemek”, inek=ĩne vb. Ancak literatürde kapalı e kökleri
olarak tartışılan, eski ve yeni Türk dillerinde e~i alternasyonu gösteren
bir grup kök hece ünlüsü Çuvaşçada i~ĩ ile karşılanır. Bu tip köklerin
bir bölümünü Azeri, Türkmence ve Yakutça biçimlerle
karşılaştırdığımızda kapalı e sesi için kanıt oluşturabilecekleri görülür:
Çuv. ir “erken”, Az. ër, Trkm. ár, Yak. er.
Çuv. itle-, ilt- “işitmek”, Az. ëşit-, Yak. ihit-.
Çuv. pil-ĩk “bel”, Az. bël, Yak. bál, Trkm. bál.
Çuv. pil-lĩk “beş”, Az. bëş, Trkm. bēş, Yak. bies.
Çuv. śi- “yemek”, Az. yë-, Trkm. á-, iy-, Yak. sie-.
Çuv. śil “yel”, Az. yël, Trkm. yel, Yak. sillie.
Çuv. śĩr “yer”, Az. yër, Trkm. yer, Yak. sir.
Page 9
736
Emine YILMAZ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 5/4 Fall 2010
Çuv. śit- “yetmek, erişmek”, Az. yët-, Trkm. yet-, Yak. sit-.
Çuv. śitmĩl “yetmiş”, Az. yëtmiş, Trkm. yetmiş.
Çuv. yikĩr “ikiz”, Az. ëkiz, Trkm. ekkiz fakat iki, Yak. ikki,
ekki.
Macarcadaki eski Bulgarca alıntılarda da bu açıdan aynı
karışıklığın gözlenmesi ilginçtir. Gombocz, Macarcadaki Bulgar
Türkçesi alıntıları incelediği çalışmasında, Macarcadaki ünlüleri
nitelik açısından açıklamanın kolay olmadığına dikkat çeker. Ana
Macarcada açık ve kapalı olmak üzere iki uzun e sesi bulunduğunu,
yazıtların ve diyalektlerin tanıklığıyla her iki uzun e sesinin
ayrılabildiğini belirtir (1912: 155):
Uzun kapalı e ile: Mac. bér “bedel, değer”= GT ver-; Mac.
ér “değmek” = GT er- “ulaşmak”; Mac. kép “biçim, form” =GT kep,
kip; Mac. késik, késő “durmak, tereddüt etmek”= GT keç-
“gecikmek”.
Uzun açık e ile: Mac. szél “rüzgar”= GT yel; Mac. szék =
GT seki; Mac. csécs “çiçek”= GT çeçek.
Gombocz’un listesindeki kapalı ve açık e örnekleri, szél
“rüzgar” dışında, Türk dillerindeki duruma uygundur. Németh,
Macarcadaki Türkçe alıntılarda, kök hecedeki açık ve kapalı e
seslerini incelediği yazısında, Gombocz’un tespitini bir adım ileriye
taşır ve Macarcada uzun kapalı e yanında, ö ile gösterilen kısa kapalı
bir e sesinin de varlığına işaret eder: Mac. bölcső “beşik” = GT beşik;
Mac. szök-ik “sıçramak, dansetmek” = GT sek- vd. (1939: 528-529).
Németh ilginç bir tespit olarak, Macarcadaki uzun kapalı e
sesine Çuvaşçada a, kısa kapalı e sesine de i ünlüsünün denk geldiğini
söyler (1939: 529). Ancak verdiği örnekler çoğu durumda bu yargıyı
doğrulamaz. Örneğin, Mac. bér “bedel, değer”, Çuv. paru “vergi”
<*bė̄r- “vermek”; Mac. szök-ik “sıçramak”, Çuv. sik-
“sekmek”<*sėk- örnekleri yargısına uygunsa da, Macarca érdem
“ücret, kazanç”= Çuv. ar “erkek” denkliği kapalı uzun e sesine değil
açık kısa e sesine gider.
Sonuç olarak, Gombocz ve Németh’in örneklerinden,
birincil açık ve kapalı e seslerinin Macarcadaki görünümlerine dair
kurallar çıkarmak kolay değilse de, bu özellik zaten kapalı e sesinin
Türk dillerindeki görünümüyle uyum içindedir.
3. Birincil k/g Ünsüzlerinin Belirlenmesinde Çuvaşça
Bilindiği gibi Türk dillerinde k~g alternasyonu gösteren kimi
Page 10
Karşılaştırmalı Türk Dilbilimi Çalışmalarında…
737
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 5/4 Fall 2010
durumlarda birincil sesin ötümlü mü ötümsüz mü olduğunu belirlemek
her zaman kolay değildir. Çuvaşçada, söz içi ünsüz komşuluğunda ve
söz sonu durumdaki k/g ünsüzlerinin gelişmesi, birincil ünsüzün
niteliğini belirlemekte yardımcı olabilir.
Söz İçi, Ünsüz Komşuluğunda k/g:
Genel Türkçede r, l ünsüzleri komşuluğunda görülen -g-
sesine Çuvaşçada bir -h- sesi denk gelir. İlk Türkçe -g- sesi Çuvaşçada
ya düşmüş ya da v sesine değişmiş olduğundan Çuvaşça -h- = Genel
Türkçe -g- durumunda İlk Türkçe ve Ana Türkçe ses *-k- olarak
tasarlanmalıdır. Art ünlüler komşuluğundaki *k sesinin Çuvaşçadaki
düzenli karşılığı h sesidir. Moğolcada bu durumlarda *k ünsüzünün
bulunması da birincil sesin g değil k olması gerektiğini gösterir.
Çuv. hǐlha “kulak” <*kulka = Orh. kulkak, Uyg. kulgak, Tat.
kǔlak, TT kulak, Yak. kulgaħ = Mo. kulki “kulak kiri”, Bury. ħulħa
ay.
Çuv. hĩrhi, hĩrhü “kukumav” <*kırkuy=MK kırguy, karguy,
karkuy, kırkuy “atmaca”, Tat. kırgıy “vahşi”, Kzk. kırgıy “bozdoğan”,
Kırg. kırgıy “bir tür atmaca”.
Çuv.
pǐlhan-
“bulanmak” <*bulkan-=Uyg. bulga-
“karıştırmak”, MK bulga-, bulgan-, Tat. bǔlga-, TT bula-, bulan-.
Çuv. śǐrha “yorga, eşkin (at için)” <*yorka; MK yorıga
“eşkin”, Çağ. yorga, Tat. yurga, Trkm. yorga.
Genel Türkçede ise, birincil *-k- sesinin Ana Türkçe
döneminden başlayarak özellikle r ve l ünsüzleri komşuluğunda
bulunduğu bazı durumlarda ötümlüleşmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Söz Sonu Durumda k/g:
Çuvaşçada, söz sonu -g sesinin düzenli olarak düşmesi
yanında, Genel Türkçede, söz sonunda -k‟ye denk gelen ses de sıklıkla
düşmüştür. İki ve daha çok heceli sözcüklerin sonunda, art ve ön
ünlüler komşuluğunda gerçekleşen, ilk bakışta *-k yitimi gibi görülen
bu ses olayı da sadece Çuvaşçaya özgüdür:
Çuv. atǐ “ayakkabı”<*etük = MK etük, etik “çizme”, Trkm.
ēdik.
Çuv. ine “inek”<*inek = GT inek.
Çuv. pırśa “burçak” = GT burçak; Mac. borsó
“burçak”<*burçak.
Çuv. purış “porsuk”<*purşı<*borsık = GT porsuk; Mac.
Page 11
738
Emine YILMAZ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 5/4 Fall 2010
borz “porsuk”
Örneklerde görüldüğü gibi, *-k yitimine Macarcadaki
Türkçe alıntılarda da rastlanır. Ancak bugünkü Çuvaşçada olduğu gibi
Macarcadaki Türkçe sözcüklerde bu ünsüz korunmuş da olabilir:
Mac. tyúk “tavuk”
MK takagu.
Mac. kölyök “genç köpek”
“deve yavrusu”.
Söz sonundaki bütün *-k seslerinin Çuvaşça ve Macarcada
düşmüş olması durumunda, Çuvaşçada, erken bir tarihte *-g ve *-k
sesbirimleri arasındaki zıtlığın kaybolduğu ve aynı gelişmeyi
gösterdikleri düşünülebilirdi. Ancak hem Çuvaşçada, hem Macarcada
*-k sesini koruyan örnekler bu açıklamayı yetersiz kılar. Burada başka
bir çözüm düşünülebilir. Çuvaşçadaki *-k yitimi olayı, *-g sesinin
yitimi ile bağlantılı görünmektedir. Yani Çuvaşça ve Macarcada *-k
varsa birincil *-k, yoksa birincil *-g söz konusudur.
Böyle bir olasılık Róna-Tas (l97l: 389-399) tarafından
tartışılmıştır. Róna-Tas, bir dizi *-k ve *-g‟li sözcüğün Genel Türkçe,
Çuvaşça ve Moğolca biçimlerini karşılaştırmıştır. Róna-Tas,
Moğolcada, söz sonunda ötümsüz gırtlak ünsüzü bulunmayışı
nedeniyle, Türkçede söz sonunda ötümlü ya da ötümsüz gırtlak
ünsüzleriyle bulundukları halde Moğolcada söz konusu ünsüzlerden
sonra bir ünlü ile bulunan sözcükleri ele almıştır. Moğolca, bu
durumda birincil ötümlü-ötümsüz karşıtlığını korumaktadır. Örneğin,
GT kök “gök; mavi”=Mo. köke. Vardığı sonuç şudur: r/z ve ş/l
durumunda olduğu gibi yine Çuvaşça ve Moğolca Genel Türkçeye
karşı ortak bir tavır göstermektedir:
l. Genel Türkçe -k= Çuvaşça -h/-k = Moğolca -k.
2. Genel Türkçe -k = Çuvaşça ø = Moğolca -g.
Yani ilk durumda birincil ses *-k, ikinci durumda ise *-g‟dir.
Çuvaşça-Türkçe-Moğolca arasında, söz konusu sesleri karşılaştırmada
kullanılabilecek ortak sözcük sayısı az olsa da, Türk dillerinde söz
sonu k/g gırtlak ünsüzlerinin niteliğini belirlemek için Çuvaşça önemli
ipuçları taşır.
KISALTMALAR:
Bulg. Bulgarca
Bury.: Buryatça
Çağ.: Çağatayca
Page 12
Karşılaştırmalı Türk Dilbilimi Çalışmalarında…
739
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 5/4 Fall 2010
Çuv.: Çuvaşça
GT: Genel Türkçe
Halç.: Halaçça
Kırg.: Kırgızca
Kzk.: Kazakça
Mac.: Macarca
Mo.: Moğolca
MK: Mahmut Kaşgarlı
Orh.: Orhon Türkçesi
Tat.: Tatarca
Trkm.: Türkmence
TT: Türkiye Türkçesi
Uyg.: Uygurca
Yak.: Yakutça
KAYNAKÇA
ADAMOVİĆ, Milan, “Fragen der tschuwaschischen Lautgeschichte”,
CAJ 33 (1989), s. 161-192.
CEYLAN, Emine, Çuvaşça Çok Zamanlı Ses Bilgisi, TDK, Ankara
1997.
CHOİ Han-Woo, Türkçe, Korece, Moğolca ve Mançu-Tunguzcanın
Karşılaştırmalı Ses ve Biçim Bilgisi, TDK, Ankara 2010.
DYBO, Anna, G. S. Starostin, “In Defense of the Comparative
Method, or The End of the Vovin Controversy”, Aspects of
Comparative Linguistics 3, RSUH Publishers, Moscow
2008, s. 119-258,
GOMBOCZ, Zoltán, Die bulgarisch-türkischen Lehnwörter in der
ungarischen Sprache, MSFOu 30, Helsinki 1912
NÉMETH, Gyula, “Zur Kenntnis des geschlossenen e im
Türkischen”, KCsA I (1939), s. 515-531.
NÉMETH, Gyula, “Zu den E-Lauten im Türkischen”, StO XXVIII-14
(1964), s. 1-19.
Page 13
740
Emine YILMAZ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 5/4 Fall 2010
POPPE, Nikolaus, “Türkisch-tschuwassische vergleichende Studien”,
Islamica I, (1925), s. 409-427.
POPPE, Nikolaus, “Die tschuwassische Sprache in ihrem Verhältnis
zu den Türksprachen”, KCsA II (1926-32), s. 65-83.
POPPE, Nikolaus, “Die türkischen Lehnwörter im Tschuwassischen”,
UJb 7 (1927), s. 151-167.
POPPE, Nikolaus, Vergleichende Grammatik der altaischen
Sprachen, Teil 1, Vergleichende Lautlehre, Otto
Harrassowitz, Wiesbaden 1960.
POPPE, Nikolaus, “Zur Stellung des Tschuwaschischen”, CAJ 18
(1974), s. 135-147.
RADLOFF, Wilhelm, Die alttürkischen Inschriften der Mongolei,
Neue Folge, Gedrukt auf Verfügung der Kaiserlichen
Akademie der Wissenschaften, St. Petersburg 1897.
RAMSTEDT, Gustav J., “Zur frage nach der stellung des
tschuwassischen”, JSFOu 38/3 (1922), s. 3-34.
ROBBEETS, Martine Irma, Is Japanese Related to Korean, Tungusic,
Mongolic and Turkic?, Harrassowitz, Wiesbaden 2005.
RÓNA-TAS, Andras, “On the Chuvash Guttural Stops in the Final
Position”, L. Ligeti (ed.) Studia Turcica, Bibliotheca
Orientalis Hungarica 17, Budapest 1971, s. 389-399.
STAROSTİN, G. Sergei, Anna V. Dybo, Oleg Mudrak, Etymological
Dictionary of the Altaic Languages, E. J. Brill, Leiden-
Boston 2003.
TEKİN, Talat, Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgarcası, TDK,
Ankara 1988.
TEKİN, Talat, Türk Dillerinde Birincil Uzun Ünlüler, Simurg, Ankara
1995.
TEKİN, Talat, “Altay Dilleri Teorisi”, E. Yılmaz, N. Demir (Haz.]
Makaleler I, Altayistik, Grafiker, Ankara 2003, 73-86.
THOMSEN, Kaare, “The closed e in Turkish“, AO (Copenhagen)
XXII (1957), s. 150-153.
THOMSEN, Vilhelm, “Une lettre méconnue des Inscriptions de
l’Iénissei”, JSFOu XXX-4 (1913), s. 1-9.
THOMSEN, Vilhelm, Inscriptions de l’Orkhon dechiffrées, MSFOu 5,
Imprimerie de la Societé de Littérature Finnoise, Helsingfors
1896.
Page 14
Karşılaştırmalı Türk Dilbilimi Çalışmalarında…
741
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 5/4 Fall 2010
VOVİN, Alexander, “Genetic Affiliation of Japanese and
Methodology of Linguistics Comparison”, JSFOu 85
81994), s. 21-40.
VOVİN, Alexander, “The End of the Altaic Controversy”, CAJ 49/1
(2005), s. 71-132.
VOVİN, Alexander, “Japanese, Korean, and Other „Non-Altaic‟
Languages”, CAJ 53/1 (2009), s. 105-150.
YILMAZ, Emine, Çuvaşça Çok Zamanlı Morfoloji, Grafiker, Ankara
2002.
YILMAZ, Emine, “Ana Türkçede Kapalı e Ünlüsü”, László Károly,
N. Demir, E. Yılmaz, Turcology in Turkey, Selected Papers,
Studia Uralo-Altaica 47, Szeged 2007, s. 521-539.

ÇUVAŞİSTAN

Çuvaşistan veya Çuvaş Cumhuriyeti Çuvaşça: Çuvaşistan Respublikası Çavaşla, veya Çuvaşya (Чува́шия), Rusya Federasyonu’nun federe cumhuriyetidir. Cumhuriyetin adını aldığı Çuvaşlar, Türk halkları'ndan biridir. Çuvaşistan, Rusya’nın orta kesiminde yer alır ve Haziran 1920’de kurulmuştur. Yüzölçümü 18.300 km²'dir. Nüfusu yaklaşık 1.350.000'dir. Başkenti Şupaşkar'dır.

Çuvaşların, X-XVI. yy'larda eski Türk boylarının (îdil Bulgar'nın) karışmasından meydana geldikleri yazılmıştır. Ayrıca Çuvaşların Suvar ya da Suvaz adlı Türk adından geldiği de öne sürülmektedir. Çuvaşların % 15'i Başkurt ve Tatar bölgesindedir.

Çuvaşların yaşadığı bölge 16. yy'da Rusların eline geçmiş, bölgede 1920'de özerk yönetim birimi oluşmuş, Nisan 1925'te de özerk Cumhuriyet haline gelmiştir. SSCB'nin dağılmasından sonra da (1991) Çuvaşistan Özerk Cumhuriyeti adını almıştır.

Çuvaşlar Orta Volga bölgesinde, kapalı bir toplum olarak yaşarlar. Cumhuriyetin yüzölçümü 18.300 km2 dir. Ülkenin üçte biri ormanlarla kaplıdır. Çuvaşistan'nın ülke nüfusu 1.500.000'dir. Nüfusun %60'ı şehirlerde yaşamaktadır. Bu nüfusa, Rusya'ya bağlı diğer federasyon ülkelerinde yaşayan çuvaşlar da eklenirse, tüm Rusya Federasyonlarındaki Çuvaş halkının nüfusu 2.500.000'u bulmaktadır.


Çuvaş ekonomisi sanayi ve tarıma dayalıdır. Sanayi kolunda makine, dokuma, elektrik, alkol, kâğıt, kereste, kimyadır. Çuvaşistan'da yaklaşık 300 sanayi kuruluşu bulunmaktadır.


Başlıca ürünleri tahıl, kenevir, patates, sebze, keten, şeker pancar ve tütündür. Bölgede büyük ve küçükbaş hayvancılığın yanı sıra domuz yetiştiriciliği de önemli yer tutar. Tarım kolhoz ve sovhozlarda yapılır. Et, süt, yumurta üretimi yüksektir.


Çuvaş Türkleri'nin dinleri çoğunluklaHıristiyan Ortodoks tur. Çuvaşistan'ın toplam nüfusunun 6'da biri Müslüman.50.000 müslüman yaşıyor.Farabi'nin yazdığı esere göre Çuvaşlar İslam'a girerek Müslüman olmuşlar. Zalim İvan devrinde zorla Hrıstiyanlaştırılmışlar.


İlk olarak 1872'de Çuvaşça yapılmıştır. Çuvaşlarda eğitim düzeyi diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi yüksektir. Halen ülkede:

24 Anaokulunda 22.000 öğrenci,

702 Ortaokulda 280.000 öğrenci,

3 Üniversitede 19.000 öğrenci

bulunmakta olup, eğitim Çuvaşçayle yapılmaktadır. Halkın % 77'si Çuvaşça'yı kullanmaktadır. Ülkede Türk eğitim sevdalılarının açmış olduğu okullar bulunmaktadır.

Ayrıca, Çuvaşistan'da 801 kütüphane, 1200 kulüp bulunurken, yılda 3 milyon kitap basılmakta ve 30 gazete çıkarılmaktadır.


Ülkenin ulaştırma ağı kara ve deniz yoluyla yapılır. Demiryolları ve karayolları Moskova, Gorki, Kazan, Ulyanovsk ve başkent Şupaşkar ile bağlantılıdır.

ÇUVAŞLAR KİMDİR

Çuvaşlar

Çuvaşlar (Çăvaşsem), Orta Volga bölgesinde özerk Çuvaşistan Cumhuriyeti'nde yaşamakta olan, Çuvaşça konuşan yaklaşık 2 milyon nüfuslu bir Türki halkdır. Hıristiyan dinine mensup olan iki Türki halklardan (diğeri Gagauzlar) biridir.


Etimoloji
Çuvaş (Çuvaşca чӑвашсем (Tšəvaš), Rusça чуваши, Tatarca: Çuaşlar\Чуашлар) Türkçe'deki "yavaş" sözcüğüyle eş anlamlıdır. (Webster Sözlüğü)
Nüfus [değiştir]

1989 Sovyet nüfus sayımında Çuvaş halkının nüfusu 1,834.300 kadar çıkmıştır. Nüfusun 907.000'i Çuvaşistan'da yaşamakta, geri kalanı Tataristan'ın çeşitli bölgelerinde, Kazakistan'da ve Ukrayna'da yaşamaktadır.

Çuvaşlar üç gruba ayrılmaktadırlar: Dağ Çuvaşları, Çuvaşistan'ın kuzey ve kuzeydoğu bölgesinde, ortakuşak Çuvaşları, Çuvaşistan'ın merkezinde ve güneybatısında, Aşağı bölge Çuvaşları ise güney Çuvaşistan'da ve Çuvaşistan'ın dışında yaşamaktadırlar.

Çuvaşlar ağırlıklı olarak Hristiyanlığın Ortodoks mezhebine bağlıdırlar. Bazı araştırmacılar Çuvaşların bir bölümünün İslamiyeti seçerek Tatarlarla karıştığını öne sürmektedirler.

çuvaş halk edebiyatı - kulturturizm.gov.tr

http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-8798/h/cuvashalkedebiyati.pdf dosyasının html sürümüdür.
G o o g l e taradığı belgelerin otomatik olarak html sürümlerini oluşturur.
Page 1
Çuvaş Halk Edebiyatı
Çuvaşlar, yazılı edebiyatla ancak XIX. yüzyılda
taııışınalarına rağmen çok zengin ve güçlü bir halk ede-
biyatına sahiptirler. Halkın genel itibariyle eski inançlannı
devam ettirmesi ve gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya
bağlı olması sözlü halk edebiyatının güçlü bir şekilde
devaın etınesini sağlamıştır.
Çuvaşlar, kahramanlık destanları, türküler, masallar,
atasözleri, bilmeceler gibi halk kültürü ve folklor
malzemeleri yönünden zengin bir halk edebiyatı
geleneğine sahiptirler. Bu sahada ilk eserler XIX. yüzyılın
ortalarında A.A.Fuchs, V.Sboyev, S.M.Mihaylov ve
N.İ.Zolotnitskiy tarafından kaleme alınmıştır. Daha sonra
bu yüzyılın başlarında N.l.Aşmarin, İ.N.Yarkin, G.Timo-
feyev, Finlandiyalı H.Paosonen ve Macar G.Meszaros
halk edebiyatı malzemelerini derleyerek yayıınlamışlardır.
XVIII. Yüzyılın sonlarında başlayan bögedeki halk-
ları hristiyanlaştırma çalışmaları beraberinde bölgede
kiliselerin kurulmasını ve din adamları öncülüğünde
yayınlanan dinî kitapların halkın arasında yayılması, halka
okuma yazma öğretme ihtiyacını doğunrıuştur.
Çuvaş edebiyatının ilk yazılı örneklerini XIX.
yüzyılın II. yarısından itibareıı kilisenin desteğiyle
sağlanan misyoner yayınları oluşturur. Bunlar Çuvaşça
yazılmış akaid ve ibadete dair kitaplar azizlerin hikayeleri,
İncil°in bazı bölümlerinin Çuvaşçaya tercümeleridir. 1917
Rus ihtilaline kadar basılan 564 Çuvaşça eserin yarıdan
fazlası dinî muhtevalıdır. Bu eserlerin dillerinin sade,
fıyatlannın ucuz olması, halkın okumasına ve bu yolla
kendi dilinde açılan edebî bir yola yönelmesine imkan
sağlamıştır. Bu yönde ilk adım İvan Yakovleviç Yakovlev
tarafından atılmış ve Ulyanosk(Çimbir)'ta ilk Çuvaş okulu
kurulmuştur. Eğitimde İ.Y.Yakovlev'in hazırladığı kiril
alfabesini temel alan Çuvaş alfabesi kullanılmış ve bu
okuldan yetişen gençler öğretmen olarak bütün Çuvaş böl-
gelerine dağılmış ve her bölgede Çuvaşların eğitim
faaliyeti hız kazanmıştır.
Çuvaş edebiyatı en eski dönemlerden beri halk ede-
biyatı ve folkloıun sözlü ürünleriyle varlığını sürdürürken,
yazılı edebiyatın oluşması ve tahsil yoluyla Rus edebiya-
tını bilenlerin çoğalması, halk edebiyatı dışında bir de Rus
edebiyatından Çuvaşçaya tercümeler yapılması Çuvaş
edebiyatında yeni türlerin ortaya çıkmasını sağlar.
Ulyanovsk'taki Çuvaş okulundan mezun olan öğret-
menler bölgelerinde Çuvaşların eğitimiyle uğraşırken aynı
zamanda halk edebiyatı ve folklor ürünlerini de derleyerek
yayınlaınışlar ve bu şekilde sözlü edebiyatta varlığını
devam ettiren ürünler yazılı edebiyattaki yerlerini de
almışlardır.
Çuvaşların tek parça bir destanlan yoktur. Çuvaş
destanları genellikle Ulîp(Alp) motifi çerçevesinde gelişen
ve zaman zaman diğer Türk destanlarında da görülen
motifleri içeren yarı destansı, yarı efsanemsi özellikler
taşımaktadır. Alp Destanlarınıda gerek Oğuz Kağan
Destanı, gerek Dede Korkut hikayeleri ve gerekse diğer
Türk destanlarının epizotlarını bulmak mümkündür. Daha
sonraki dönemlerde oluşan destanlar ise genellikle,
bölgeye sonradan gelen müslüman Kıpçaklarla yapılan
mücadeleri anlatır.
Çuvaş masalları diğer Türk masallarıyla büyük ben-
zerlikler göstemıektedir. Diğer Türk boylarında görülen
“Kel Oğlan” masallarını Çuvaş Masalları arasında
görmemiz mümkündür. Kel sözünün karşılığı olan
“kukşa(kel)” ve oğlan sözünün Çuvaşçada bulunmaması
karşılığında onun yerine ikame edilen “İvan” ismi masal-
ların adını “Kukşa İvan” olarak değiştirmiştir. Biz bu çalış-
mada bütün masallara yer veremedik. Fakat Kukşa İvan'ın
etrafında anlatılan masallann sayısı Çuvaşlarda oldukça
kabarıktır. Diğer Türk boylaıında görülen Türk masal
fomıu bir takım değişikliklere uğramıştır. Türk masal-
lannın girişinde söylenen masal tekerlemeleri çuvaşçada
ayrı bir tür olarak karşımıza çıkar.
Çuvaş efsaneleri diğer Türk efsanelerinde olduğu
gibi eski Türk dini temelinde şekillenmiştir. Çuvaş
efsaneleri de diğer Türk boylarındaki efsanelerle büyük
benzerlikler arz etmektedir. Çalışmamızda efsaneler geniş
yer bulmuştur. Sadece bazı efsanelerin çeşitli epizotları
arasında elemeler yapılmıştır.
F ıkralarda yer yer Nasrettin Hoca tarzı sezilmektedir.
Dualar büyücülük dilinde kullanılan ve hastalıkları
iyileştinnek için söylenen dualar, büyük güçlerden yardım
dilemek için söylenilen dualar ve biraz da nisihat içeren ve
karşıdaki insana iyilik dileyen dualar olmak üzere üç
kategoride ele alınmıştır. Dualar incelendiğinde karşımıza
tam anlamıyla eski Türk dini Şamanizm çıkar.
Atasözleri-deyimler ve bilınecelerin ancak yüzde
onluk bir kısmına yer verebildik.
Çuvaşlarda töreleriıı ağırlıkta olması her hareketin
belirli bir çerçevede nerdeyse dinî bir çehre kazanması
türküleri de belirli formatlara sokmuştur. Her türkünün
neredeyse söyleneceği bir yer vardır. Bu çalışmada türkü-
len' de çeşitli başlıklar altında özetleyerek verdik.
Bu çalışmada ele alınan bütün türler özet olarak
verilmiştir. Burada bütün türlere yer verilmeye çalışıl-
makla birlikte yer darlığı münasebetiyle çeşitli kısaltına ve
özetleme yollarına gidilmiştir. Çuvaş halk edebiyatı
metinlerinin tamamına yakını elimizde mevcuttur. Bunlar
ilerleyen yıllarda imkanlar ölçüsünde yayımlanacaktır.
İlgilenen araştıncılara ise her zaman kapımız açıktır.

Çuvaş Türklerinin Dinî İnanışları Üzerine

Çuvaş Türklerinin Dinî İnanışları Üzerine

Özet

Çuvaşların geleneksel inanışları Türklerin başka bir dini kabul etmeden önceki Tanrı merkezli inanç sistemi olmuş, bu inanç sisteminde iyi ve kötü ruhlara, yer-su ruhlarına, ölümden sonraki yaşama inanış yer almış, bu inanışların özü eski Türk inanışlarının hemen hemen bütün özelliklerini taşımıştır. Ancak zaman içerisinde inanışlara konu olan varlıkların isimlerinde ve inanışlarda İslam ve Hıristiyanlıkla etkileşimler olmuştur. Bu yazıda, Çuvaş halkının İslam ve Hristiyanlıkla ilişkilerinden çok, Türk dinler tarihine ışık tutacağından geleneksel dinî inançları üzerinde durulacaktır.

1. Giriş

Günümüzde Rusya Federasyonu’na dâhil olan İdil-Ural bölgesinde yaşayan Çuvaşların Türk dünyasında dinler tarihi ve Türk kültür tarihi bakımından ayrı bir yeri vardır. Çuvaşlar geleneksel Türk inanışlarını yaşatmaları yanında İslâm’ı ilk kez resmî olarak devlet dini kabul eden İdil Bulgarlarının bakiyeleridir. Günümüzde ise onlar artık Hıristiyan Türk toplulukları arasında sayılmaktadır. Bu çalışmada Çuvaşların İslam’la ve Hıristiyanlık’la ilişkilerinden ziyade Türk din tarihine ışık tutması bakımından “Çuvaşların geleneksel dinî inanışları” üzerinde durmaya gayret edeceğim.

http://onturk.wordpress.com/2011/09/26/cuvas-turklerinin-dini-inanislari-uzerine/

2. Geleneksel Çuvaş Dini

Tarihi süreçte Çuvaşlardan İslâm’ı kabul edenler ve Hıristiyanlaşanlar olmuş, ancak onlar, bu dinleri kabul etsin ya da etmesin, geleneksel dini inanışlarını ve törenlerini muhafaza etmiştir. Çuvaşların öteden beri diğer dinlerin kutsal kitapları gibi bir din kitabı bulunmamıştır. Bu nedenle onların geleneksel dini inanışları hakkındaki bilgiler daha çok, sözlü ve yazılı olarak günümüze kadar ulaşmış çeşitli törenlerde okunan dua metinlerinden, mitolojilerden, halk inanışlarından ve bu konu ile ilgili yapılmış çeşitli araştırmalardan öğrenilebilmiştir.

Geleneksel Çuvaş dini inanışları hakkında yapılan araştırmaların başlıcaları V.P. Vişnevskiy (1846), V. Sboyev (1856), V. Magnitskiy (1881), N.İ. Zolotnitskiy (1831), G. Mészáros (1909) ve Sovyet dönemi bilim adamlarından N.İ. Aşmarin (1928-1950), P.V. Denisov (1959), G.E. Kudryaşov (1961), A. Salmin (1994; 1996; 1997) ve diğer bazıları tarafından yapılmıştır. Çuvaşların, artık günümüzde kaybolan ve yaşamayan inanışlarına ait bazı unsurlar belirtilen araştırmacıların eserlerinde yerini almıştır.

Çuvaşların dini inanışlarına “Çuvaş dini”, “yumśĭ dini” gibi adlar verilmektedir. Ancak Çuvaşlar kendi dinlerini ve geleneksel inanışlarını Çuvaşça söylenişiyle vatĭ yĭla, aval yĭla (eski inanış) olarak adlandırmaktadır (Mészáros 1909: 2). Çuvaşlar, vaftiz edilmemiş olanlarına, Tĩp Çĭvaş (Hakiki Çuvaş) ya da Rusça Nikreşçennıy (vaftiz edilmemiş) demektedirler. Ruslar ise onların dinini, tam karşılığı paganizm demek olan “yazıçestvo” terimiyle ifade etmekte, Çuvaşları, kreşinler (vaftizliler) ve yazıçnikler (paganistler) olarak ayırmaktadırlar.

Çuvaş inanışlarına göre, inançsız ve dinsiz yaşayan kimselerin kendi dinlerine çekilmesi gerekir. Onlara göre kendi inancını bırakıp başka bir dini kabul etmek yasaktır ve günahtır. Çuvaşlara göre kendi dininin üzerinde olan kimse, onu sevmiyorsa başka dini de sevemez ve gönülden Tanrıya dua edemez (Aşmarin, 1984: 10). Çuvaşlar, dinî inanışını değiştiren Çuvaşları Tanrının cezalandıracağına inanırlar (Efremov, 1913: 714).

Çuvaşların diğer Türk topluluklarıyla ortak tarih ve kültür birliği göz önünde bulundurulduğunda, onların inanışlarının genel olarak geleneksel Türk inanışlarıyla yakınlığı görülür. Çuvaşların bu inanışlarının tarihi süreç içinde İslam ve Hıristiyanlık gibi dinlerin tesirinden uzak kalmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Çuvaşlar ve onların mitolojilerini bilen yumśĭ (Çuvaş halk hekimi, falcı, büyücü) adı verilen kimseler dinlerinin nereden geldiği sorusuna: “Atalarımız nereden aldılar, bilinmiyor.” şeklinde cevap verirler (Vişnevskiy, 1846:25).

Günümüzde Çuvaşlar arasında çeşitli yerleşim birimlerinde, özellikle bazı Çuvaş köylerinde canlı biçimde geleneksel dini inanışlarını sürdürenler vardır. 1998 ve 1999 yılında Çuvaşistan’da bulunduğumuz süre zarfında bu köylerin bir kısmını tespit etme imkânı bulduğumuzu burada belirtmek isterim. Ayrıca Müslüman ya da Hıristiyan Çuvaşların da günümüzde bazı geleneksel dini inanış ve uygulamalarını devam ettirdiği görülür. Bu nedenle daha çok Ruslar tarafından, özellikle Hıristiyan Çuvaşlar, “çift inançlılar” olarak adlandırılır (Matorin, 1929: 33-34).

Çuvaşların inanışları arasında, genellikle bütün Türklerin başka herhangi bir dini kabul etmeden önce sahip olduğu Tanrı merkezli dinlerinin temel unsurları sayılabilecek, yer-su kültü, atalar kültü, öbür dünya ve ölümle ilgili inanışlar başta gelir. Çeşitli ruhlara inanışın da yer aldığı Çuvaş dininde, Türklerdeki kamın rol ve fonksiyonlarının kısmen farklılaştığı ve kaybolduğu dikkat çeker. Türklerdeki kam, görevleri ve özellikleri bakımından Çuvaş dininde önemli yere sahip olan yumśĭlarla karşılaştırılır. Araştırmanın bu kısmında Çuvaşların dinî inanışlarındaki temel bazı unsurlar hakkında bilgi vermeye çalışacağım.

2.1. Tanrı İnancı

Çuvaşlardaki Tanrı anlayışı ile diğer Türklerdeki Tanrı anlayışı arasında benzerlikler vardır. Çuvaş dininin araştırmacılarından biri olan Mészáros’a göre, geleneksel Çuvaş dininde “Tek Tanrı” inanışı net olarak ortaya çıkar. Hiç bir şekilde bu inanış paganizme (yazıçestvo) benzemez. Mészáros, Sboyev, Magnitskiy ve diğer bazı araştırmacıların Çuvaşçayı ve konuyu bilmedikleri için Çuvaş mitolojisine ait bazı figürleri farkında olmadan onların dinî inanışlarına taşıdıklarını; bu bakış açısı yanında onların çok tanrıcılıkla, kara inanışla ilgilendikleri için bazı figürleri “tanrı” olarak değerlendirdiklerini belirtir (1909: 3). Ancak Mészáros Çuvaşlardaki bu tek tanrı inanışında İslam’ın etkisinin bulunduğuna dikkat çeker. Bunu ise Çuvaş dinî literatürüne geçmiş olan İslamî terminolojiyle açıklamaya çalışır (Mészáros, 1909: 4). Bu iddia, Çuvaşların İslâm’la tanıştıkları dönem için doğru olabilir. Fakat Çuvaşlar diğer Türk topluluklarının tarihiyle ve kültürüyle birlikte ele alındığında, onların “tek tanrı”ya dayalı bir inanışa İslâm’ı henüz tanımadan önce de sahip oldukları anlaşılmaktadır (Tanyu, 1986; Günay-Güngör, 1997: 33-41; Güngör, 1998: 19-25). Bunun yanında, onların İdil Bulgar devleti döneminde İslam’la tanışmalarıyla onlardaki tek tanrı inancının İslam’ın tek tanrıcılık anlayışı çerçevesinde algılanmaya başladığı ve bu anlayışın daha sonraları pekiştiği söylenebilir.

Çuvaşlar, en yüce varlık olarak Tanrıyı (Turĭ) bilmekte, bu adı tek ve yüce Tanrı için kullanmaktadır. Turĭ adı, Çuvaşlarca tazim edilen diğer varlıklar için kullanılmamakta ve bunlar hiç bir zaman Turĭ gibi tazim görmemektedir. Bunun yanında Turĭ’ya atfedilen özellikleri diğer varlıklar taşımamaktadır. Tanrının, kendi yüceliğinde göklerde yaşadığına, dünyayı, insanı ve diğer varlıkları yarattığına, her şeyin sonu geldiğinde yeni bir dünya ve yeni milletler yaratacağına inanılmaktadır (Aşmarin, 1982: 17). 22 Durmuş Arık Çuvaşların Tanrı anlayışında antropomorfik özelliklere de rastlanır. Dualarda ve törenlerde zikredilen Tanrının sıfatlarını, çeşitli ruhları ve antropomorfik özellikleri dolayısıyla inanılan bazı varlıkları tanrı gibi değerlendiren araştırmacılar, Çuvaşların dinini çok tanrılı bir dinmiş gibi sunmaktadırlar (Nikol’skiy, 1911: 581-584; Matorin, 1929: 43).

Hıristiyanlaşan Çuvaşlarda Tanrı, “Hıristiyan Tanrısı” şeklinde karşımıza çıkar. Hıristiyanlaşan Çuvaşlarda Tanrı’ya en yakın durumda olan Tanrılar vardır. Bunlardan ilk sırayı alan, Tanrının Babası (Turĭ Aşşĩ) ve Tanrının Annesi (Turĭ Amĭşĩ)’dir. Bunlar hakkında daha ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. Ancak bunların saf bir Hıristiyan tasavvuru olduğunu söylemek mümkündür. Şüphesiz böyle bir Tanrı inanışında Hıristiyanlığın etkisi görülmekte ve Hıristiyan inanç esaslarının Çuvaşların inanışlarına karıştığı anlaşılmaktadır (Aşmarin 1982: 20).

Bazı araştırmacılar da Tanrı karşısına şeytanı koyarak Çuvaşların dininin “dualizm” olduğunu ileri sürmekte, bunu da Çuvaşların İran kültürünün tesiri altında kalmış olmalarıyla açıklamaktadırlar (Sboyev, 1856: 101-102; Trofimov, 1993: 12-13). Fakat derinlemesine ele alındığında, diğer Türklerdeki Tanrı inancıyla Çuvaşların Tanrı inancının birbirine yakın, hatta temel özellikleri itibariyle aynı olduğu ortaya çıkmaktadır. Çuvaşların tek ve yüce bir Tanrı anlayışına sahip olduklarını ve onların inandığı Tanrının özelliklerini göstermesi bakımından öteden eri Tanrı hakkında kullandıkları atasözleri önemlidir.

Bu atasözlerinden bazıları şunlardır:

Turĭ leple śinsanya tĭrat, aşşĩn açisene Turĭ papay tıtsa tĭrat.

(Babanın kendi çocuklarının geçimini sağladığı gibi, Tanrı da insanlara bakar).

Vıśśa śürene Turĭ tĭrantarat.

(Tanrı aç olanı doyurur, rızık verir).

Turĭ parni tĭranmalĭh, a etem parni tutanmalĭh.

(Tanrı verse doya doya yeter, insan verse sadece tatmaya yeter).

Turĭ kalat yolaşki pĕrçine te śınna parma.

(Tanrı ihtiyacı olanlara son zerreye kadar vermeyi emreder).

Turĭsĭr pośne nim te tuma polmas.

(Tanrısız -Tanrının yardımı olmadan- hiç bir şey olmaz).

Turĭ ĩślekene yoratat.

(Tanrı çalışkanı sever).

Turra porte pĩreşkeleh: hot’ aksahĭ, hot’ kośsĭrĭ.

(Tanrı için herkes aynıdır: topal da kör de).

Śıntan vĭtanmasassĭn, Turĭran hĭramasassĭn, parhatar kurman.

(Kim insanlardan utanmaz, Tanrıdan korkmazsa ondan fayda gelmez).

Turrĭn kunĕ nomay.

(Tanrının günü çoktur).

Turĭ korat ta ças kalamas.

(Tanrı görür ama hemen söylemez).

Turĭ parmazasĭn kaśkĭr śĩmes.

(Tanrı vermezse kurt da aç kalır).

Turĭsĭr alĭk sollĕ orlĭda kaśma polmast.

(Tanrının izni olmadan kapıdan dahi geçilmez)

(Mészáros, 1909: 10; Aşmarin, 1982: 17-19). Geçmişi oldukça eski olan bu atasözleri, Çuvaşların Yüce Tanrı hakkındaki görüşlerini yansıtması bakımından dikkat çeker.

Geleneksel Çuvaş dininde önemli yeri olan kurban sistemi ve bazı dualar da Çuvaşların Tanrı inanışı hakkında bilgi verir. Çuvaşlar, ilkbaharda tarım işlerine başlamadan ve hayvanlarını otlağa çıkarmadan önce, sonbaharda otlaktan hayvanlarını içeri aldıklarında ve ürünlerini tarladan topladıklarında bolluk, bereket ve şükür için yalnızca Tanrıya kurban sunarlar. Bu törenlerde sadece onun adını anar, ona şükür ve dua ederler (Mészáros, 1909: 12-13).

Hıristiyan Çuvaşlar Turĭ adını bu dine taşımıştır. Hıristiyan Çuvaşların, Rusların azizlerine ve Tanrılarına ibadetlerinden hiç bir şey anlamadıkları, geleneksel inanışını muhafaza eden Çuvaşların da çoğu zaman Rus azizlerine ve putperestliğe kadar götüren onların ikonlarına saygı göstermesine şaşkınlıkla baktıkları ifade edilmiştir. Bunun nedeni olarak Çuvaşlarda derin bir monoteizm anlayışının bulunması gösterilmiştir (Mészáros, 1909: 16). Yine bu anlayışla Çuvaşlar, Hıristiyanların Tanrı olarak nitelediği İsa’nın Tanrı olamayacağını her fırsatta çeşitli şekillerde ifade etmişlerdir. Çuvaşlar bu konuda şunları ifade etmiş ve tanrı anlayışını ortaya koymuştur:

Pirĩn Turĭ ırĭ sıvlĭş… Etemren turĭ pulma pultaraymast’. Śavĭnpa ta sirĩn Hristosa ĩnenme may śuk ĩndĩ.

(Bizim Tanrımız görünmez bir varlıktır. İnsan hiçbir zaman bir Tanrıya dönüşmez. Bu yüzden sizin Hıristosa inanmanız boştur.).

Çuvaşların Tanrı hakkında bir başka ifadesi de şöyledir:

Tĩp Turĭ – Śülti Turĭ. Sirĩn pek kletke turra ĩnenmestpĩr. Pirĩnşĩn Hristos śuralman ta, vilmen te.

(Gerçek Tanrı Yüce Tanrıdır. Biz, sizin gibi insan suretinde bir tanrıya inanmıyoruz. Bizim için Hristos, -İsa- doğmadı da ölmedi de.)

(Kudryaşov, 1961: 64). Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Çuvaşlar Hıristiyanların tanrılaştırdığı İsa’nın tanrılığına akıl erdirememiştir. Rus Ortodokslar arasında yaşayan vaftiz olmuş Çuvaşlar, Hıristiyan teslisinin, yani Hıristiyanlıkta Tanrı’yı oluşturan üç ayrı unsurun özünü öğrenememiş, fakat buna karşılık mutlaka Yüce Tanrı’ya (Śülti Turĭ) inanmış ve Tanrı olarak onu bilmiştir (Kudryaşov, 1961: 65).

Çuvaş mitoloji tasavvurları da Çuvaşların Tanrı hakkındaki inanışlarıyla ilgili değerli bilgiler verir. Çuvaş mitolojilerine göre Tanrı, orta dünyanın bütün unsurlarını yaratır, bitki ve hayvan dünyasını yerleştirir. Tanrı, insanları topraktan yaratır. İnsanlar ilk yaratıldıklarında çirkindir. Bu çirkinliği gidermek için Tanrı mahlûkata ruh verir. Önce yalnızca bir milleti yaratır. İnsanlar huzur içinde çalışmadan yaşarlar. Yeryüzü insanların bütün ihtiyaçlarını bolca verir. İlk yaratılışta insanların hepsi aynı dile, aynı servete ve zenginliğe sahiptir (Nikol’skiy, 1911: 601; Yegorov, 1995: 118, 120).

İnsanlar sonraları şeytanın etkisi altına girer ve kibirlenirler. Şarabı icat ederler. Daha sonra çatışmalar, sarhoşluk ve oburluk başlar. Bu işlere kızan Tanrı 77 dil, 77 inanç ve 77 millet yaratarak onları yeryüzüne gönderir. Sonra “kepe” adındaki ruhu, her insanın kaderini tayin etmesi için görevlendirir. İnsanlar arasındaki düzenin korunması için Tanrı yeryüzünde bir “hakan” yaratır. Dünyayı bir düzene koyduktan sonra 7. göğe yükselir. Oradan hizmetindeki ruhlar aracılığıyla yeryüzünün düzenini korur ve sürdürür. Tanrı yer ve gök arasındaki aracılık fonksiyonlarını genellikle en yakın yardımcılarına yükler. Tanrı’nın önemli yardımcısı “kepe” adı verilen ruhtur. Kepe alt ve yukarı dünya arasında Tanrı’nın yardımcısı sayılır. Mevcut bilgilere göre kepe yerin içinde ve yerin altında olanı yönetmekle görevlidir. Tanrı ona pülĩhśĩ ve pihampar adında iki hizmetçi verir. Pülĩhśĕ doğan çocuklara rızıklarının belirlenmesi ve yumśĭ (Çuvaş din adamı veya halk hekimi) tarafından verilen isimlerin yazılmasıyla görevlidir. Aynı hizmetçi işini bitirdikten sonra göklere döner, kepeye bildirir. Pülĩhśĩ hakkında halk arasında “Tanrı rızık verdiği halde pülĩhśĩ yazmadıkça o görünmez” sözü yaygındır. Hayvanları kurtlardan, diğer vahşi hayvanlardan koruma ve bütün evrene ateş sağlama görevi pihamparındır. Pihampar Tanrının emriyle devamlı yeryüzünde dolaşır, insanlar hakkında Tanrıya gereken haberleri toplar ve iletir (Nikol’skiy, 1911: 601; Yegorov, 1995: 122).

Çuvaşlara göre Tanrı, en yüce varlıktır. Tanrı, yarattığı dünyayı koruyan ve bütün varlıkları besleyen; yerin ve suyun Tanrısıdır. Yeryüzündeki insanlara rızık veren Tanrı’dır. Tanrı’nın devamlı barınağı göktür. Çuvaşlar, “yukarı nurlu, ışıklı dünya” ifadesiyle, Yüce Tanrı’yı anlatırlar. İnanışa göre; Tanrı bu mekânı sadece cuma günleri terk eder ve yeryüzüne iner. Çuvaşların bu günde çalışıp çalışmadıklarını ve Çuvaş eşlerinin ocaklarını erkenden yakıp yakmadıklarını öğrenir (Aşmarin 1982: 21).

Çuvaşlar arasında yaygın olan inanışa göre, Tanrı olaylara doğrudan müdahale etmez. O, insan neslinin kaderini tayin eden kepe ve onun hizmetçileri yardımıyla faaliyet gösterir. Tanrı’nın hizmetinde başka hizmetçi ruhlar da vardır. Geç döneme ait Çuvaş mitolojilerinde Tanrı inancının Hıristiyanlığın inanç esasları ile karıştığı görülür. Tanrıya babalık, annelik ve çocukluk gibi nitelendirmeler yapılır (Nikol’skiy 1911: 580-584). Mevcut bilgiler bize Çuvaşların bir Yüce Tanrı Yüce (Śülti Turĭ) inanışına sahip olduklarını, ancak zaman içerisinde çeşitli etkilere maruz kalarak bu inanışlarında değişim

yaşandığını gösterir.

2.2. Ruhlar

Çuvaşların dininde Tanrının hizmetinde bulunan ve tabiat hadiselerini idare eden çeşitli ruhlar bulunur. Onların inanışına göre bütün dünya insanların hayatına ve kaderine etki eden sayısız ruhla doludur. Çeşitli hastalıklar, felâketler ve ölümün kendisi de bu ruhların faaliyetiyle açıklanır. Kendisine kötü ruh müptelâ olan insan hastalanır ve bu hastalık sonucunda ölebilir. Geleneksel inanışını muhafaza eden Çuvaşlar bu ruhlardan birini kızdırmaktan korkar. Bu nedenle sık sık bu ruhları çeşitli kurbanlarla ve törenlerle teskin etmeye ve merhamete getirmeye çalışırlar (Aşmarin, 1984: 31). Bu ruhlar arasında insanları, insanların konutlarını, ekmeklerini, hayvanlarını, mal-mülklerini yöneten ve koruyan ruhlar da yer alır. Bazı araştırmacıların bunları tanrı olarak nitelendirmesine ve değerlendirmesine rağmen bu ruhlar Tanrının taşıdığı özellikleri taşımaz ve Çuvaşlar tarafından Tanrı olarak kabul edilmezler. Bu nedenle onların birçoğunun gökte değil, yeryüzünde yerleştiği ve yaşadığı tasavvur edilir. Çuvaşlar, aynı zamanda güneşi, yeri, gök gürültüsünü, yıldırımı, ışığı, ateşi temsil eden birçok başka ruha da saygı gösterir (Nikol’skiy, 1911: 580-590). Bu ruhlar çeşitli şekillerde tasavvur edilir ve tazim görür.

Ruhların zararlarından korunmak veya onların iyiliklerini temin etmek için dualar yapılır, kurbanlar sunulur. Çuvaş inanışlarında bu ruhlar iyi ve kötü olarak iki gurupta değerlendirilir. İyi ruhlar arasında pirĩşti, kepe, pülĩhśĩ, pihampar, hĩrtsurt adı verilen ruhlar vardır. Kötü ruhlar arasında ise şuyttan, esrel (esreylĩ), yĭrĭh (yĩrĩh), vupkĭn, vutĭş, arśuri, vupĭr (vĭpĭr, vopĭr, vĭvĭr, lopĭr), kiremet (keremet), hıtĭm, iye (ıyya, ĭya) adı verilen ruhlar bulunur.

2.3. Kurban

Çuvaşlar, düzenli olarak tarım işlerinin bitiminde, Çuvaş takvimine göre yaklaşık olarak kasım ayının ortalarına denk gelen “kurban ayı”nda (çük uyĭhĭ) kurban töreni yaparlar. Kanlı ve kansız olmak üzere iki türlü kurban sunarlar. Onlar, Tanrıya, iyi ruhlara olduğu gibi kötü ruhlara da at, sığır, koç, koyun, kaz, tavuk, horoz, ördek gibi kanlı kurban; tahıl ürünleri, lapa, ekmek, para, yumurta, süt, yağ, peynir, bal, un, tuz, bira, pide ve başka çeşitli yiyeceklerden kansız kurbanlar takdim ederler (Fuks, 1840: 19-22; Vişnevskiy, 1846: 10-11;Magnitskiy, 1881: 26-33).

Çuvaş inanışlarına göre at dışında kurbanlık hayvanların ak olması, kötü ruhlar için kurbanların ise genel olarak kara olması gerekir. Kurban sunarken bazı uygulama ve dualar yerine getirilir. Genellikle kurbanın türünü, kendine has yöntemlerle yumśĭlar belirler (Vişnevskiy, 1846: 11; Nikol’skiy, 1911: 589-590). Bazı durumlarda kurbanlık hayvan, ölen kimsenin ruhunun yerleştiği yeri belirten, kutsal kabul edilen kiremet yerinde canlı olarak bırakılır. Kiremet sözüyle genellikle bir ağaç, ağaçlık ya da koruluk kastedildiği gibi Türklerde yer-su inanışı kapsamında değerlendirilen bütün kutsal mekânlar da kastedilir.

Bunlardan başka Çuvaşlarda kurban olarak kadınların el işi dokumaları,

(1.Çuvaşların geleneksel dinî inanışlarına göre domuz kurban için uygun olmayan bir hayvandır. Eskiden Çuvaşlar domuzu sevmez, bundan dolayı domuz beslemez ve etini yemezlerdi. Çuvaşların inanışına göre domuz gördüğü her şeyi yer. Çuvaşlar arasındaki bir rivayete göre o aynı zamanda “nankör” bir hayvandır (Aşmarin 1984: 11). Ayrıca Çuvaşların önceleri en çok sevdiği ve başlıca yemekleri at eti idi. Hıristiyan olmayanlar, at etini severek yemeye devam etmekte, Tatarları taklit ederek domuz etini yememektedirler. Hıristiyan olduğu belirtilenler ise domuz etini artık reddetmemektedirler. )

elbiseler ve madenî paralar da yer alır (Denisov 1959: 107; Kudryaşov 1961: 46). Çuvaşlar için kurban sunulacak yerler genellikle tarla, orman, nehir, göl ya da dere kıyıları ve “kurban ağacı”nın (çük yıvĭśi) yanıdır (Nikol’skiy 1911: 588).Yüce Tanrıya ve diğer iyi varlıklara kurban hayvanları, aile içinde özel olarak uygulanan kurban töreninde ya da toplu ve genel olarak bir yerleşim yerindeki herkesin katılımıyla sunulan büyük kurban töreninde (mĭn çük) sunulur. Birinci tarz kurban törenine aile üyeleri, diğerine ise bir köy, birkaç köy hatta bazen birkaç kasabadan oluşan kalabalık insan topluluğu katılır. Özel kurban törenlerinde kurbanlık hayvan aile reisi tarafından evin dışında sunulur. Aile reisinin bulunmaması durumunda bu töreni evin hanımı yönetir. Ancak evin hanımı, yalnızca kansız kurbanlarla ilgili duaları icra etme hakkına sahiptir. Ayrıca töreni idare eden kadının erkek şapkası giymesi de gerekir (Vişnevskiy, 1846: 13; Nikol’skiy, 1911: 589).

Kurbanın türü tanrının veya ruhların derecesine göre ayarlanır. Yüce Tanrının, tazim edilen büyük ruhların ve kiremetlerin kendilerine büyük kurban, ikinci derecedekilerin ise küçük kurbanlar istediğine inanılır. Çuvaşlar, aile fertlerinden birinin hastalığı durumunda özel kurban takdimi yapar. Büyük kurban törenlerinde kurban olarak at, sıradan kurban törenlerinde ise sığır kesilir. Kurban törenleri için uygun olan yiyecekler arasında genellikle ekmek, pide, lapa, bal, tereyağı ve yumurta bulunur. Bunlar tuz ekleyerek suda pişirilir ve bunlar olmadan kurban törenlerinde yemek yenmesi uygun görülmez. Kurban törenleri için her zaman pirinç lapası pişirilir. Pirinç yoksa darı veya karabaşak lapası yapılır. Ancak bu lapanın içine en azından üç pirinç tanesinin

katılması gerekir. Aksi hâlde kurban için hazırlanan lapanın uygun olmayacağı düşünülür (Aşmarin, 1984: 11).

Kurban için ayrılan hayvanlar, suyla yapılan bir denemeden sonra kesilir. Kurbanlık hayvan kesilmeden önce başına ve sırtına soğuk su dökülür. Su döktükten sonra hayvanın titremesi kurbanın, Tanrı veya ruhlar tarafından kabul edileceği anlamına gelir. Hayvan titremezse, bu hayvan kesilmeden bırakılır. Titremeyen hayvanın Tanrı ve ruhlar tarafından kabul edilmediğine inanılır. Bu yüzden bazen hayvan titreyinceye kadar su dökme işlemi uygulanır (Vişnevskiy, 1846: 11-12; Aşmarin, 1984: 11; Matorin 1929: 51). Dua sırasında dua dışında başka ses ve gürültü olmamalıdır. Kurban günlerinde komşu veya yakınlardan bir şey istemeye gelen olduğunda onlara hiçbir şey verilmemelidir. Kurban töreninde dua bitimine kadar hiç kimsenin kurban yemeğine dokunmaması gerekir. Herhangi birisi onu tadarsa, duanın boşa gideceğine ve onun tekrar edilmesi gerektiğine inanılır (Aşmarin, 1984: 9). Zikredilen yemeği yememesi için çocuklar korkutulur. Onlara “Kurban sonuna kadar bu yemeği yerseniz dilsiz olur, konuşamazsınız” denir. Kekeme konuşanlar hakkında, onların zamanından önce kurban yemeği yedikleri için böyle oldukları söylenir. Kurban esnasında kullanılan kaplar saklanır ve gelecek kurban zamanına kadar korunur. Başka zamanlarda çok ihtiyaç olsa bile bu kaplar nadiren kullanılır. Dua veya kurban yerine gelirken, uygun ve güzel sözler kullanmaya özen gösterilir. Kurbanla dalga geçen ve onu hafife alan, aşağılayan kimse büyük günah işlemiş sayılır. Kurban uygulamasını yabancılar görürse, bu kurbanın amacına ulaşmayacağına ve onun tekrar edilmesi gerektiğine inanılır. Çuvaşlar hiçbir zaman Tanrıya elbisesiz, çıplak veya yalınayak ibadet ve dua etmezler. Onlar ibadetlerden ve duadan önce banyoda güzelce yıkanarak temiz elbiselerini giyerler (Aşmarin 1984: 10).

Çuvaş inanışlarına göre kurban sunanların kurban etinden yemeleri gerekir. Kurbanın eti kazanlarda pişirilir ve dua bittikten sonra ziyafet verilir. Kurban, bütün törene katılanlara eşit miktarda dağıtılır. Kurban yerine getirilen her şey yenir ve içilir. Kurban Yüce Tanrıya sunulduysa kurbanın kemiklerinin ve iç organlarının yakılarak külünün dağıtılması gerekir; eğer kurban olarak Yüce Tanrıya at sunulduysa, at başları yakılmaz. At Yüce Tanrı’ya veya onun idaresi altında bulunan iyi varlıklara sunulduysa, atın kafatası tarlada korkuluk üzerine asılır. Bundan dolayı her Çuvaş köyünde korkuluklar üzerinde at kafatasları görülür. At kiremete kurban olarak sunulduysa, bu durumda at kafatası ormanda ağaca asılır ya da tarlada toprağa atılır (Vişnevskiy, 1846: 12; Aşmarin, 1984: 4).

Kurban sırasında Çuvaşlar doğuya yönelir ve öyle dua eder. Kurbanın da doğuya yönelerek kesilmesi gerekir. Kurbanın sunulduğu şey onuruna kutlama yapmak için kurban zamanına kadar bira hazırlanır. Bira hazırlarken Hıristiyan Çuvaşların kendi üzerinde haç işareti bulundurmaması, haç işareti yapmaması ve orada Rusların da bulunmaması gerekir. Eğer bira hazırlanan eve tesadüfen bir Rus gelirse, ev sahibinin mutlaka gizlice, gelenin saçından, şapkasından veya giydiği giysilerden bir tutam kıl ya da bir parça koparması gerekir (Vişnevskiy, 1846: 12-13; Aşmarin, 1984: 5).

Genellikle Çuvaşlarda hem özel hem de toplu yapılan kurban törenlerinin belli bir vakti yoktur. Yüce Tanrıya sunulan kurban dışında diğer özel kurbanlar Çuvaşların işlerinin gidişatına bağlıdır. İyi ürün elde ettiklerinde veya isteklerinin gerçekleştiği yıllarda Çuvaşlar kendileri için kurban kesmeyi zorunluluk olarak görmezler. Ancak onlar tarla işleri kötü gittiğinde, iyi varlıkların kendisinden ne istediğini öğrenmek için yumśĭya giderler. Yumśĭ öğüt almak için gelen kimsenin önceden hangi kurbanları sunduğunu sorar ve işlerinin iyi gitmesi için sunmadığı kurbanı veya daha önce sunduğu kurbanları tekrar etmesini önerir. Toplu kurbanlar genelde ilkbaharda ekim ve toprağı sürme işinin sonunda ya da sadece birkaç yıl ürün olmaması durumunda veya uzun süre kuraklık ve verimsizlik durumunda icra edilir. Bu felaketlerden dolayı halkın çaresiz hâle geldiğinde yumśĭlar toplu kurban töreni yapılmasını ilan eder. Bunun için onlar kurbanlık hayvanların niteliklerini, sayısını ve törene katılacak köyleri belirlerler (Vişnevskiy, 1846: 13-14; Aşmarin, 1984: 5). Bu talimatlar doğrultusunda yapılan toplu kurban töreninde kurbanlık hayvanların kaça mal olacağı ilan edilir ve bunun için her aileden gerekli ücret istenir. Bunun yanında her aile belirlenen güne, tören için bira pişirir. Büyük kurban töreni için en az bir hafta hazırlık yapılır (Vişnevskiy, 1846: 14; Aşmarin, 1984: 6). Bir veya birkaç köyün katılımıyla gerçekleşen toplu kurban törenleri, kült hizmetçilerinin veya halkın itibar ettiği yaşlıların danışmanlığında belirlenen yerde icra edilir (Kudryaşov, 1961: 16-179).

Çuvaşlar bazı dua ve kurban törenlerini tarlada, köyde, kutsal sayılan özel koruluklarda ve su kaynaklarında gerçekleştirir. Çoğunlukla bu törenler, tarıma bağlı dönemlerle ilgili kurban takdimi ve duası şeklinde uygulanır: Ürünün fazla olması (uy çük – kurban töreni), yağmur yağması (śumĭr çük -yağmur duası ve kurbanı), elde edilen ürün için (avĭn pĭti - şükür kurbanı veya sĭra çükleni - bira sunusu) kurban törenleri yerine getirilir (Kudryaşov, 1961: 82, 96). Çuvaşlar başka tören ve bayramlarda da çeşitli kurbanlar sunar, ziyafet verirler. Kurban törenlerinin sonunda kurbanın önemli kısmını30 Durmuş Arık törene katılanlar yer. Kurban sunulan yüce varlıklara, tanrıya ve ruhlara kısmen kurbandan parça bırakırlar. Özellikle halkın maddî sıkıntılara maruz kaldığı dönemlerden itibaren sembolik kurbanlar gerçek kurbanların yerine konulmaya başlanmıştır. Ancak Çuvaşlar arasında bazı yerlerde, çeşitli zamanlarda kanlı ve kansız kurban uygulamasına günümüzde de devam edildiği görülmüştür.

2.4. Ölümle İlgili İnanış ve Uygulamalar

Çuvaşlar ölümün esrel (azrail) tarafından gerçekleştirildiğine inanırlar. Onlar, ruhun bedenden ayrıldığında suya girip arınması inancıyla ölecek hastanın yanı başına bir kap su koyarlar. Ayrıca ölümü beklenen kimsenin ruhunun bedenini kolayca terk edebilmesi için elbisesinin bütün düğmelerini çözerler (Kudryaşov 1961: 48).

Çuvaşlarda öbür dünyaya (ahiret yaşamı) inanış vardır. Öbür dünya yeryüzündeki yaşamın devamı gibidir. Erdemli ve faziletli insanlar, öbür dünyada “şıtmak”a (cennet) – ışık ve bolluk ülkesine girer. Burada mutlu olarak bolluk içinde yaşar. Günahkârlar ve kötüler ise “tamık” (cehennem) ateşinde yanar. Bunlar için burada açlık, acı ve keder vardır. Fakat ölülerin refahı ve mutluluğu geride kalan akrabalarının cömertçe ölünün ihtiyaçlarını karşılamasına bağlıdır (Magnitskiy, 1881: 189-193). Ayrıca Çuvaşlar arasında yaygın olan bir inanışa göre, bedenî ölüm insanın bu dünya ile ilişkisini kesmez. Onlara göre öldükten sonra insan hissî hayatla yaşamaya devam eder.

Çuvaşlarda bu durum şöyle tasavvur edilir; öbür dünyada kıtlık, açlık olduğu zaman ölü ruhları bu dünyaya karınlarını doyurmaya, susuzluklarını gidermeye gelir. Hayattaki akrabalarının onlar için mutlaka bira ve yiyecekler hazırlaması gerekir. Aksi hâlde öbür dünyadan gelenler hayattaki akrabalarını mide ve bel ağrıları ile cezalandırır (Vişnevskiy, 1846: 8, 20). Ölüleri gömme ve anma törenleri bu anlayış üzerine bina edilmiştir. Bu törenler ve uygulamalar ölülerin ihtiyaçlarını karşılamak ve onların zararlarını önlemeye yöneliktir. Bu nedenle Çuvaşlar arasında ölüler için anma töreni yapmanın çok önemli bir yeri vardır.Çuvaşların tasavvuruna göre ahiret hayatı, yeryüzündekine benzer biçimde ortaya çıkar. Çuvaşlar öbür dünyada bu dünyadaki meşgalesinin, durumunun ve hatta eğlence hayatının devam edeceğini düşünür. Bu nedenle bir Çuvaş için ölüm belirsiz, meçhul bir dünyaya geçiş değildir, aksine dünyada tanıdığı kimselerin yanına ve bildiği bir ortama göç etmektir (Timofeyev, 1972: 19, 70).

Çuvaşların cenaze töreninde birkaç aşama vardır. Bunlar ölüm öncesi, ölünün gömülmesi, ölünün yedirilmesi, ruhlar âlemine uğurlanması ve ölü için anma törenlerinin yerine getirilmesidir. Çuvaşlarda ölü ile ilgili bütün uygulamalar, ölünün öbür dünyaya hazırlanması ve ölülerin kötülüklerinden korunma amacını taşır. Bir hastanın ölümünün yaklaştığı hissedilirse, Çuvaşlar onu kapıya yaklaştırır ve yüzünü duvara çevirir. Ölünün ruhunun bedeninden ayrılırken yıkanabilmesi ve temiz olarak öbür dünyaya gitmesi için bir kaba su koyarlar. Çuvaşlar ölülerini yıkadıktan sonra gömer.

Çuvaşlar, kendilerini ölüden ve kötü ruhlardan ayırabileceği inancıyla, evden çıkarılan ölünün arkasından yanan çul-çaput veya kızgın taşlar atarlar (Vişnevskiy, 1846: 21). Mezara kadar ölünün cesedi araba üzerinde taşınır. Bütün yol boyunca tabut üzerine birkaç adam oturur. Bu uygulama, yaşamdakilerin ölüler üzerine üstünlüğünün bir ifadesi olarak yapılır (Denisov, 1959: 51).

Yupa

Çuvaşlarda ölümü takip eden üçüncü, yedinci ve kırkıncı günü kutlanan yupatörenine kadar her perşembe ölüyü anma töreni düzenlenir. Ölünün üçünde ve yedisinde yapılan anmalar evde olur. Ölünün kırkı ise mezarda gerçekleşir. Çuvaşlar ölenin mezarı üstüne ölen kişiyi tasvir eden heykeller diker. Bu heykellere “yupa” adı verilir. Yupa, genellikle ağaçlar yontularak yapılır ve bazı yerlerde ölümün 40. gününde mezara “yupa töreni” adını verdikleri törenle dikilir. Anmalar günümüzde bazı Hıristiyan Çuvaşlar tarafından da uygulanmakta, ancak onlar mezara yupa yerine haç işareti dikmektedir. Çuvaşlarda bazı özel durumlarda da anma töreni yapılır. Bu özel durumlar, rüyada ölülerin görülmesi, karında veya belde ağrı duyulmasıdır. Çuvaşlara göre bu rüyalar ve ağrılar yaşayanlara öbür dünyadaki ölülerin aç olduklarını ve sıkıldıklarını haber verir (Vişnevskiy, 1846: 22). Yıllık toplu anma törenleri sonbaharda (avdan sırı), ilkbaharda (şurta günü) ve yazın (şimek) gerçekleştirilir. Bu anmalardan birincisi ve ikincisi evlerde, sonuncusu ise mezarlıklarda veya mezarlık yakınlarındaki yarlarda icra edilir.

Yupa

2.5. Yumśĭ (Çuvaş Halk Hekimi )

Türkler, genel olarak dinî törenlerde öne çıkan kişilere kam (şaman) adını verir. Kamların, ruhlar dünyasıyla sıradan insanlar arasında aracılık yaptığına inanılır. Türklerin inanışına göre çeşitli metotlarla ulaştığı cezbe/trans hâlinde kam, görünmeyen ruhlarla diyaloga geçer ve onları tanıyabilir. Kamlar akdiken, bıçak ve kamçı ile bazı ruhların kendilerine hizmet etmesini sağlayabilir ve onları kovabilir. Özellikle ruhların demirden korktuğuna inanılır. Bundan dolayı kam kendi elbisesine demir parçaları takar. Kamın bütün araç ve gereçleri şu veya bu dinî inanışlarla ilişkili sayılır ve sembolik birer anlam taşır.

Örneğin def/davul, gök ve yer anlamına gelir; def/davul üzerine resimlenen insanlar, kuşlar ve gök cisimleri ruhları temsil eder. Bunlar aracılığı ile kam hastayı tedavi eder (Aşmarin, 1984: 32). Çuvaşlarda, kam benzeri, yumśĭ adı verilen dinî konularda daha fazla bilgi sahibi olduğuna, tanrı ve ruhlarla irtibat kurabildiğine inanılan kişiler bulunur. Yumśĭlar geleneksel dinde Çuvaş halk hekimi olarak değerlendirilir.

Bazı araştırmacıların yumśĭları, kamlar (şaman) olarak belirlediği görülür. Fakat bu varsayım çeşitli açılardan eleştirilir. A. Rόna-Tas, yumśĭların özelliklerinin, kamların göze çarpan trans hâline geçmek, başka dünyalara yolculuk etmek, özel bir elbise giymek ve kutsal davul kullanmak gibi özellikleri ile uyuşmadığını kaydeder. RόnaTas, ayrıca eğer yumśĭ’nın gerçekten kam-şaman olarak belirlenecek olsaydı, etimolojik olarak bu terimin de Türkçe kam kelimesiyle belirlenmesi gerektiğini ifade eder. J. Szalontay Dimitriyeva ise bu belirlemenin zorluklarına işaret eder ve Moğolca’da domci (büyücü, tedavi edici) kelimesine benzeyen eski Türkçede yumci şeklinde izi olan, Tatarca bir terim olabileceğini belirtir (Róna-Tas, 1987: 496).

Bu bilgiler Çuvaşlar arasındaki yumśĭnın, geleneksel Türk dinindeki kama görevleri bakımından benzediğini, ancak kullandığı metotlar ve teknik bakımdan kamdan kısmen ayrıldığını ortaya koyar. Kamlığın bazı zayıf yansımaları Çuvaş yumśĭlarında görülür ve yumśĭlar kamlardan bazı yönleriyle farklılık arz eder. Çuvaşlarda yumśĭlar erkek veya kadın olabilir. Çuvaşlar yumśĭların, çeşitli hastalıkları iyileştirdiğine inanırlar. Bu yönüyle yumśĭlar bir halk hekimi kabul edilebilir. Yumśĭlar özel ayinleri icra eder, düğün törenlerine katılır ve doğum esnasında doğumun kolay olması için yardımcı olurlar. Ayrıca yumśĭların kaybolan veya çalınan hayvanların izini bulduğuna inanılır (Róna-Tas:1987, 496; ). Yumśĭlar, Çuvaşlara Tanrının iradesiyle kurban sunmaları gerektiğini bildiren, kurban zamanı sunulacak olan kurbanın hangi tür hayvan ve ne renkte olacağını da söyleyen kişilerdir, Öyle ki, Çuvaşlar Tanrının rüyada yumśĭlara, hangi kurbanı, nerede sunmaları gerektiğini haber verdiğine de inanırlar. Onlar bazen kehanette bulunurlar ve yeni doğan çocuklara da isim verirler (Sboyev, 1856: 122; Denisov, 1959: 97; Salmin, 1997: 54-63).

Çuvaşlar eskiden birkaç eş sahibi olabildikleri hâlde, yumśĭların yalnızca bir eşi olurdu. Çuvaş yumśĭları toplu dua ve kurban törenlerinde beyaz elbise giyerlerdi. Bununla birlikte etnografik çalışmalarda yumśĭların giysisi hakkında ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. Bu bilgiyi ve diğer İdil halklarındaki benzerlikleri göz önünde bulundurarak Çuvaşlardaki yumśĭların giysilerinin sıradan halkın giydiğinden önemli derecede farklı olduğu varsayılabilir (Denisov, 1959: 93-94). Yumśĭların öldükten sonra ruhlarının yeryüzünde dolaştığına, bazen hastalıklara sebep olduğuna inanılır. Bu nedenle onların ruhu için de kurban sunulur (Denisov, 1959: 100-102).

Yumśĭnın tavsiye ettiği uygulamalar ve tedavi usulleri arasında, kurban sunma, kutsal bir kaynağı veya Hıristiyan Çuvaşlar arasında bir ikonu ziyaret, salgın hastalık sırasında çeşitli büyüsel toplu törenler bulunur. Çok önceleri birçok hastalığın ortaya çıkışını Çuvaşlar eski inanışlarına uymamakla, vaktinde tanrıya ve ruhlara kurban sunmamakla, ölen akrabalara tazim göstermemekle, kutsal kabul edilen mekânlarda davranış kurallarına uymamakla (kiremetleri terzil etme, kutsal ağaçları kesme) açıklarlar (Denisov, 1959: 106; Kudryaşov, 1961: 19). Bunlardan başka, kolera, çiçek, sıtma gibi birçok hastalık halkın inanışına göre merhamete gelmek için kurban talep eden canlı varlıklar olarak kabul edilir. Onların cezalandırmalarından sadece büyülü sözlerle kurtulmak mümkün değildir, onlar daha büyük kurban sunulmasını isterler. Çuvaş inanışına göre yumśĭlar yalnızca bu tür hastalıkların sebeplerini ortaya çıkarmaz, aynı zamanda onlardan kurtulmanın bilgisine de sahiptirler. Hastalıktan kurtulmak için tanrıya (veya ruha) hangi kurbanı sunmak gerektiğini yalnızca yumśĭlar belirleyebilir (Matorin, 1929: 57; Denisov, 1959: 107).

Üvez Ağacı

Çuvaşlarda yumśĭların önerdiği, büyü ve kötülüklerden insanları koruduğuna inanılan çeşitli nesneler vardır. Çuvaşlar üvez ağacını göz değmesinden ve büyücülerin vermek istediği zarardan korunmak için etkili bir araç olarak kabul ederler (Denisov, 1959: 114). Bu yüzden birçok insan, yanında üvez ağacından küçük bir parça taşır (Mészáros, 1909: 110, 265). Diğer korunma araçları; ağaç kabuğu, at kafatası, nal, gerdanlık, çeşitli bitkiler, ağaçlar, geyik boynuzu, eski paralar, renkli gömlek ya da elbiselerdir. Bahçelere, çoğunlukla at kafatası asılır. Bunlardan başka Çuvaşlarda ateş veya ateşle ilgili bir nesne de en iyi korunma aracı olarak kullanılır (Kudryaşov, 1961: 18, 69-71).

Çuvaşlarda yumśĭnın faaliyetleri bakımından kısmen kama benzemekte olduğu görülür. Son asırlarda Çuvaşlar arasında dinî önemini yitiren yumśĭlara, günümüzde artık çok nadir olarak rastlanır.

3. Sonuç

Genel özellikleri ile bilgi vermeye çalıştığımız Çuvaşların geleneksel inanışları Türklerin başka bir dini kabul etmeden önceki Tanrı merkezli inanç sistemi olmuş, bu inanç sisteminde iyi ve kötü ruhlara, yer-su ruhlarına, ölümden sonraki yaşama inanış yer almış, bu inanışların özü eski Türk inanışlarının hemen hemen bütün özelliklerini taşımıştır. Ancak zaman içerisinde inanışlara konu olan varlıkların isimlerinde ve inanışlarda İslam ve Hıristiyanlıkla etkileşimler olmuştur. Bu bağlamda tarihi süreçte İslâm’ı kabul eden Çuvaşlar, yaşadıkları coğrafyada İslâm’ın güçlü temsilcileri olarak görülen Tatarlarla kaynaşmış, Çuvaşların bu kesimi kayıtlara Tatar olarak geçmeye başlamış ve Tatarların kültür özelliklerini benimseyerek Tatarlaşmıştır.

Yaşadıkları bölgenin XVI. yüzyılda Rus işgaline uğramasıyla esaret altına giren Çuvaşlar, bu tarihten itibaren Hıristiyanlaştırma ve Ruslaştırma faaliyetlerine maruz kalmıştır. Bu faaliyetler sonucunda Çuvaşlardan Hıristiyanlığa geçenler olmuş, fakat kaynaklarda onların Hıristiyanlığa geçişinin kendi istekleriyle ve gönüllü olmaktan çok, baskı ve yıldırma politikasının neticesinde gerçekleştiği yer almıştır. Bu yüzden Çuvaşlar Rus Ortodoks Kilisesi’nin istediği nitelikte birer Hıristiyan olmayı başaramamış, onların Hıristiyanlık anlayışı “kendine has bir Hıristiyanlık” şeklinde ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlıkla Çuvaşların geleneksel dinî inanışları kaynaşmış, yeni şekil ve görüntüler oluşmuştur. Çuvaşlar geleneksel dinlerinin bazı kutsallarını Hıristiyanlığa taşımış ve bu inanışlar arasında senkretik bir anlayış geliştirmişlerdir.

Durmuş Arık

Ankara Üniversitesi

Kaynaklar

AŞMARİN, N.İ., (1928-1950), Slovar’ Çuvaşskogo yazıka, C. I-XVII, Kazan: Tipografiya Krasnıy Peçatnik Tatpoligrafa.

AŞMARİN, N.İ., (1982), “Vvedeniye v kurs çuvaşskoy narodnoy slovesnosti”, Çuvaşskiy fol’klor sipetsifika janrov (ÇFSJ), Çeboksarı: Nauçno-issledovatel’skiy institut yazıka, literaturı, istorii i ekonomiki pri Sovyete Ministrov Çuvaşskoy ASSR, ss.3-53.

AŞMARİN, N.İ., (1984), “Vvedeniye v kurs Çuvaşskoy narodnoy slovesnosti”, İssledovaniya po Çuvaşskomu folkloru (İÇF), Çeboksarı: Nauçno-issledovatel’skiy institut yazıka, literaturı, istorii i ekonomiki pri Sovyete Ministrov Çuvaşskoy ASSR,s. 3-48.

DENİSOV, P.V., (1959), Religioznıye verovaniya Çuvaş, Çeboksarı: Çuvaşskoye gosudarstvonnoye izdatel’stvo. EFREMOV, S., (1913) “O yazıçnikah Tsivilskago uezda”, İzvestiya poKazanskoy Eparhii (İKE), Kazan, No: 23-24.

FUKS, A., (1840), Zapiski o Çuvaşah i Çirmisah Kazanskoy gubernii, Kazan.

GÜNAY, Ünver – GÜNGÖR, Harun, (1997), Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi, Ankara: Ocak Yayınları.

GÜNGÖR, Harun, (1998), Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, Kayseri: Kıvılcım Yayınları. 36 Durmuş Arık

KUDRYAŞOV, G.E., (1961), Perejitki religioznıh verovaniy Çuvaş i ih preodoleniye, Çeboksarı: Tipgrafiya No: 1 Ministerstva kul’turı Çuvaşskoy ASSR.

MAGNİTSKİY, V., (1881), Materiyalı k obyasneniyu staroy Çuvaşskoy verı, Kazan: Tipografiya İmperatorskago Universiteta. MATORİN, N.M, (1929), Religiya u narodov Vol’jsko-Kamskogo kraya, Moskova:

MÉSZÁROS, G., (1909), A Csuvas Ősvallás Emlékei, Budapeşte: Kıadja A Magyar Tudományos Akadémia. NİKOL’SKİY, N.V., (1911), Kratkiy konspekt po etnografii Çuvaş, İzvestiya Obşestvo Arheologii İstorii i Etnografii, (İOAİE),

Kazan: Pri Kazanskom universiteta, C. XXVI, Sayı: 6. 190 s. RÓNA-TAS, Andra, (1987), “Chuvash Religion”, Encyclopedia of Religion (ER), Ed. Mircae Eliade, New York: Macmillan, C.III, ss. 495-498.

SALMİN, Anton, (1994), Narodnaya obryadnost Çuvaşey, Çeboksarı: Çuvaşskiy gumanitarnıy institut.

SALMİN, Anton, (1996), Jertvennıye darı u Çuvaşey, Çeboksarı: Çuvaşskiy gosudartsvennıy institut gumanitarnıh nauk.

SALMİN, Anton, (1997), Predvoditeli obryadov u Çuvaşey, Çeboksarı: Çuvaşskiy gosudartsvennıy institut gumanitarnıh nauk.

SBOYEV, V., (1856), İssledovaniya ob inorodtsah Kazanskoy gubernii, Kazan: Tipografiya Universiteta.

TANYU, Hikmet, (1986), İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, İstanbul: Boğaziçi Yayınları.

TİMOFEYEV, G.T. (1972), Tĭhĭr’yal, Şupaşkar: Çuvaş ASSR Kineki izdatel’stvi.

TROFİMOV, Aleksey A., (1993), Çuvaşskaya narodnaya kul’tovaya skul’ptura, Çeboksarı: Çuvaşskoye knijnoye izdatel’stvo.

VİŞNEVSKİY, V.P., (1846), O religioznıh poveryah Çuvaş, Kazan.

YEGOROV, N.İ., (1995), “Çuvaşskaya mifologiya”, Kul’tura

Çuvaşskogo naroda, Çeboksarı: Çuvaşskoye Knijnoye izdatel’stvo, ss. 109-146.

ZOLOTNİTSKİY, N.İ., (1831), “O staroy Çuvaşskoy vere”, Çetvertegoarheologiçeskogo s’ezda v Rossi, Kazan, C. II, ss. 252-256.

çuvaş bilmeceleri - Feyzi Ersoy

http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s13/ersoy.pdf dosyasının html sürümüdür.
G o o g l e taradığı belgelerin otomatik olarak html sürümlerini oluşturur.
Page 1
ÇUVAŞ BİLMECELERİ
Feyzi ERSOY*
ÖZET
Bu çalışmada, bazı Çuvaşça kaynaklardan derlediğimiz Çuvaş bilmeceleri
incelenmiştir. Bilmeceler, Türkiye Türkçesine aktarılmış ve konularına göre
sınıflandırılmışlardır. Çalışmanın giriş kısmında Çuvaş bilmeceleri ile ilgili bazı bilgiler
de verilmiştir.
ANAHTAR KELİMELER
Çuvaşlar, Bilmece
THE CHUVASN RIDDLES
ABSTRACT
Chuvash riddles which were collected from some Chuvash sources were
examined in this study. The riddles, were translated into Turkish of Turkey and were
classified according to their topics. In the introduction part of the study, some
information about Chuvash riddles was given, too.
KEY WORDS
Chuvash people, Riddle
Çuvaş Türkleri, edebiyatın diğer türlerinde olduğu gibi bilmece
sahasında da zengin bir hazineye sahiptir. Ülkemizde, Çuvaş Türklerinin
atasözleri ve deyimleri hakkında bir çalışma yapılmışsa da (Ceylan;
1996), bilmeceleri üzerinde herhangi bir yayın bulunmamaktadır. Bu
çalışmada, bazı Çuvaşça kaynaklardan derlediğimiz Çuvaş bilmecelerine
ve bu bilmecelerle ilgili bilgilere yer verilecektir.
"Bilmece"nin Çuvaş Türkçesindeki karşılığı Çuvaşça-Rusça
sözlüklerde (M.Ya.Sirotkina; 1961), (M.İ.Skvortsov; 1982) "tupmalli
yumahsem" olarak verilmiştir. Buradaki tup- (bulmak) fiilinin, Dîvânü
Lügat-it Türk'de geçen tap- fiiliyle (B.Atalay; 1991) aynı kelime olduğu
açıkça belli olmaktadır. Saim Sakaoğlu, Türk dünyasındaki bilmece
*
Araş. Gör., Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve
Edebiyatları Bölümü.
Page 2
368
Feyzi ERSOY
terimlerini değerlendirirken 71 terim saymış ve bu terimlerin çoğunun
bil- ve tap- gibi birkaç köke dayandığını belirtmiştir (Sakaoğlu; 1983).
Sakaoğlu'nun verdiği terimler arasında "bilmece"nin Çuvaşçadaki şekli
bulunmamaktadır. Bilmecenin Çuvaş Türkçesindeki karşılığı, 71
terimden en çok "tapmaca"ya benzemektedir.
Çuvaşça kaynaklardan derlediğimiz ve çeşitli gruplara ayırdığımız
Çuvaş bilmecelerinde dikkatimizi çeken belli başlı hususlar şunlardır :
1. Bilmecelerin tamamı mensurdur. Türkiye Türkçesindeki
bilmecelerin çoğunun yapısı ise manzumdur. Burada yer verdiğimiz
Çuvaş bilmecelerinin tamamı mensur olsa da bunların yapılarındaki iç
kafiye (seci), en azından bazılarının manzum şekillerden bozma
olabileceğini bize düşündürmektedir. "KÏrhi şıvra íuralat', íurhi şıvra
íuhalat'." (Güzün suda doğar, yazın suda kaybolur.) örneğinde olduğu gibi
109 bilmecenin 43'ünde iç kafiye bulunmaktadır. Verdiğimiz örnekte
hece sayısı bakımından da bir denklik görülmektedir (7+7). Secili
bilmeceler içinde, hece sayısı açısından denklik gösteren başka örnekler
de mevcuttur.
2. Derlediğimiz Çuvaş bilmecelerinin konuları insan ve insanı
yakından ilgilendiren nesnelerdir. 109 bilmece içinde en çok tabiat ve
tabiat olaylarıyla ilgili bilmeceler mevcuttur. Bunların sayısı 27'dir.
Hayvanlarla ilgili bilmeceler ise 22 rakamı ile ikinci sırada yer
almaktadır. Bilmecelerin konuları ve yüzdeleri şu şekildedir:
- Tabiat ve Tabiat Olayları ile İlgili Bilmeceler
: 27 (% 22.7)
- Gökyüzü ve Gökyüzü Cisimleri ile İlgili Bilmeceler : 7 (% 5.8)
- Bitkiler ile İlgili Bilmeceler
: 9 (% 7.5)
- Hayvanlar ile İlgili Bilmeceler
: 22 (% 18.4)
- İnsan Uzuvları ile İlgili Bilmeceler
: 7 (% 5.8)
- Giyecekler ile İlgili Bilmeceler
: 3 (% 2.5)
- Yiyecek ve İçecekler ile İlgili Bilmeceler
: 13 (% 10.9)
- Ev ile İlgili Bilmeceler
: 7 (% 5.8)
- Diğer Bilmece Örnekleri
: 14 (% 11.8)
Page 3
Çuvaş Bilmeceleri
369
3. "YÉltÉr-yÉltÉr yÉltÉrkka, kaltÉr-kaltÉr kaltÉrkka..." (Prıl pırıl
kıvılcım, gümbür gümbür gürültü..." örneğinde olduğu gibi bilmecelerin
bazıları ses taklitlerine dayanılarak oluşturulmuştur.
4. Çuvaş bilmecelerinde yoğun olarak benzetme ve mecaz sanatları
kullanılmıştır. Verilen ipuçlarında edebî sanatların dışında sayılar, renkler
ve çeşitli tasvirler ön plâna çıkmaktadır:
íeíen hir varrinçe vatÉ yuman, vatÉ yumanÉn vun ikÏ turat, vun ikÏ turatra
tÉvatşar yÉva, tÉvatşar yÉvara íiçşer íÉmarta. (íultalÉk, uyÉhsem, ernesem,
kunsem).
Bozkırın ortasında yaşlı bir meşe, yaşlı meşede on iki dal, on iki dalda dörder
yuva, dörder yuvada yedişer yumurta! (Bir yıl, Aylar, Haftalar, Günler)
HÏrlÏ hÏrlemes hir çÉhhine hÏrhenmest. (TilÏ).
Kıpkızıl bir nesne, kır tavuğuna acımaz. (Tilki)
PuíÏ tura pek, hüri íurla pek, kÉşkÉrat' şuyttan pek. (Avtan).
Başı tarak gibi, kuyruğu orak gibi, bağırır şeytan gibi. (Horoz)
LÉpÉ-lÉpÉ íunatlÉ, utmÉl ikÏ turatlÉ, hutlÉ-hutlÉ hutaílÉ, urlÉ-pirlÏ kÏpellÏ.
(KupÉsta).
Yumuşak kanatlı, atmış iki budaklı, kat kat cepli, buruş buruş gömlekli.
(Lahana)
5. Çuvaş bilmecelerinde, Türk dünyasının bazı bilmecelerinde
olduğu gibi “Bu nedir”, “Kim bunu bilecek”... gibi kalıp soru ifadeleri
bulunmamaktadır.
Bilmece Örnekleri
1. Tabiat ve Tabiat Olayları ile İlgili Bilmeceler :
1. Pürt urlÉ çÏn yÏven ıvÉtrÉm. (Asamat kÏperÏ).
Ev üstünden dizgin fırlattım. (Gök kuşağı)
2. YÉltÉr-yÉltÉr yÉltÉrkka, kaltÉr-kaltÉr kaltÉrkka, ala vitÏr altÉrkka. (AslaillÏ
íumÉr).
Pırıl pırıl kıvılcım, gümbür gümbür gürültü, elekten geçen kova! (Gök gürültülü
yağmur)
3. ŞurÉ tÉvan şurÉ şupÉrpa, hura tÉvan hura şupÉrpa. (Kunpa íÏr).
Ak kardeş ak ketenle, kara kardeş kara ketenle. (Gece ile gündüz)
4. AslÉ ulÉhra asatte kuíÏ íutalsa vırtat’. (KülÏ).
Büyük çayırlıkta dede gözü parlar.(Göl)
5. HÉvalÉp-hÉvalÉp – íiteymÏp, íitsen te tıtaymÉp, tıtsan ta çapaymÉp. (MÏlke).
Kovalarım, kovalarım yetişemem, yetişsem de tutamam, tutsam da öpemem. (Gölge)
6. KÏrhi şıvra íuralat', íurhi şıvra íuhalat'. (PÉr).
Page 4
370
Feyzi ERSOY
Güzün suda doğar, yazın suda kaybolur. (Buz)
7. Pürte şur surÉh kÏrtse yatÉm, pÉhsa tÉrsah íuhatrÉm. (SivÏ).
Eve bir ak koyun aldım, besleyince kaybettim. (Soğuk)
8. Pay-pay-pay ukía, payÉr kÉna íut ukía, uyÉh aksa hÉvarat’, hÏvel tuhsa puítarat’.
(SıvlÉm).
Vay vay vay akça, özü parlak akça. Ay eker, güneş toplar. (Çiğ taneleri)
9. HalÉh uri ayÏnçen tuhaymast’, pÏtÏm halÉha tÉrantarat’. (íÏr).
Halkın ayağı onun üstünden kalkmaz, o bütün halkı besler. (Yeryüzü)
10. íeíen hirte tuman urapa kusat’. (íavra íil).
Bozkırda duman döner. (Kasırga)
11. MÉn asatte mihhinçen şurÉ şıría tÉkÉnat’. (íumÉr).
Büyükbabanın torbasından ak boncuk dökülür. (Yağmur)
12. PÏri yuhtarsa tÉrat’, tepri puítarsa tÉrat’, viííÏmÏşÏ íitÏnse pırat’. (íumÉr, íÏr, yıvÉí-
kurÉk).
Biri dökülür, diğeri toplar, üçüncüsü de yetişir. (Yağmur, Yeryüzü, Bitkiler)
13. íeíen hir varrinçe vatÉ yuman, vatÉ yumanÉn vun ikÏ turat, vun ikÏ turatra tÉvatşar
yÉva, tÉvatşar yÉvara íiçşer íÉmarta. (íultalÉk, uyÉhsem, ernesem, kunsem).
Bozkırın ortasında yaşlı bir meşe, yaşlı meşede on iki dal, on iki dalda dörder yuva,
dörder yuvada yedişer yumurta! (Bir yıl, Aylar, Haftalar, Günler)
14. Asatten tÉvatÉ siy: viíÏ tÉlÉp, viíÏ kÏrÏk, viíÏ sÉhman, viíÏ çappan. (HÏlle, íurkunne,
íulla, kÏrkunne).
Büyükbabanın dört armağanı var: Üç kaban, üç kürk, üç kaftan, üç çapan1. (Kış,
Yaz, İlkbahar, Sonbahar)
15. AşşÏ attine tÉhÉniççen ıvÉlÏ pÏlÏte íitnÏ. (TÏtÏm).
Babası çizmesini giyene kadar oğlu buluta ulaşmış. (Duman)
16. Hir varrinçe şur kÏtü íüret. (TÏtri)
Kır ortasında beyaz sürü gezer. (Sis)
17. IltÉn alÉk uíÉlçÏ, hurt-kÉpşankÉ taprançÏ. (Tul íutÉlni).
Altın kapı açıldı, haşerat yola çıktı. (Tan yerinin ağarması, Seher)
18. Şıv íÏkleymÏ, íÏr íÏklÏ. (Çul).
Su kaldıramaz, yer kaldırır. (Taş)
19. Asanne şupÉrÏ pÏtÏm íÏre huplarÏ. (Yur).
Büyükannenin keteni bütün yeryüzünü kapladı. (Kar)
20. Yuhat'-yuhat' - yuhsa pÏteymest, çupat'-çupat' - çupsa íiteymest. (Yuhan şıv).
Akar, akar, akıp bitemez; koşar, koşar, koşup ulaşamaz. (Akarsu)
21. ViíÏ pÏr tÉvan pur: pÏri kalat' çupas tet, tepri kalat' vırtas tet, viííÏmÏşÏ kalat' sullansa
laras tet. (Yuhan şıv, íıran, hÉmÉş).
Üç kardeş varmış: Biri koşmak, diğeri yatmak, üçüncüsü de salınıp durmak
istermiş. (Akarsu, Yar / Uçurum, Kamış)
22. HÉy pürt tulli, íapah ta Éna kurma íuk. (ÉşÉ).
Evin içi onunla doludur, o yine de görülmez. (Isı / Sıcaklık)
1
Bir tür giyecek.
Page 5
Çuvaş Bilmeceleri
371
23. AppÉşÏ şap-şurÉ, yÉmÉkÏ hup-hura. (Kunpa íÏr)
Ablası bembeyaz, bacısı kapkara. (Gece ile Gündüz)
24. Kuípa kurÉn, alpa tÉtaymÉn. (MÏlke)
Gözünle görsen de elinle tutamazsın. (Gölge)
25. Çupsa -çupsa pınÉ çuh kÏmÏl íÏrrÏm tuhsa ükrÏ, Éna uyÉh kurçÏ, hÏvel ilçÏ. (SıvlÉm)
Koşarken gümüş yüzüğüm düştü. Onu ay gördü, güneş aldı. (Çiğ tanesi)
26. SıvlÉşran şıv yuhat'. (íumÉr)
Havadan su akar. (Yağmur)
27. AlÉk umÏnçe avtan taşlat'. (Tumla)
Kapı önünde horoz dans ediyor. (Su damlası).
2. Gökyüzü ve Gökyüzü Cisimleri ile İlgili Bilmeceler :
1. MÉn asatten kalpakÏ ıltÉn-kÏmÏl şÉríallÉ. (íÉltÉrlÉ tüpe).
Büyükbabanın kalpağı altın ve gümüş boncuklu. (Yıldızlı Gökyüzü)
2. KÉvak arça uíÉlçÏ, ıltÉn íÉmha kurÉnçÏ. (HÏvel).
Mavi sandık açıldı, altın yumak göründü. (Güneş)
3. Asatte íurli íap-íutÉ, alla tÉssa ilme íuk. (UyÉh).
Büyükbabanın ışığı çok parlak, elle tutup alınamaz. (Ay)
4. Sar açi kilet - sar hÏrÏ pıtanat', sar hÏrÏ kilet - sar açi pıtanat'.(UyÉhpa hÏvel).
Sarı çocuk gelir, sarı kız saklanır; sarı kız gelir, sarı çocuk saklanır. (Ay ile Güneş)
5. Epir, epir, epirççÏ, hÏrÏh te pÏr hÏrÏççÏ, allÉ ta pÏr açiççÏ, íÏrÏpe tuy turÉmÉr, irhine
íuk pultÉmÉr. (íÉltÉrsem).
Biz, biz, biz idik, kırk bir kız idik, elli bir çocuk idik, yeryüzüyle düğün yaptık,
sabahleyin yok olduk. (Yıldızlar)
6. PusÉ tÏpne kÏmÏl íÏrÏ yatÉm. (íÉltÉrsem).
Kuyu dibine gümüş yüzük düşürdüm. (Yıldızlar)
7. Sar pike kulli tÏnçe tulli. (HÏvel).
Sarışın hanımın gülüşü dünya dolusu! (Güneş)
3. Bitkiler ile İlgili Bilmeceler :
1. MÉn huranÉn pÉtti yüíÏ. (YÏkel).
Büyük kazanın sütlacı ekşi. (Palamut tanesi)
2. Şalta timÏr, tulta nimÏr. (KatÉrkas ye íÏmÏrt íırli).
İçi demir, dışı nimir2. (Akdiken veya Kuşkirazı yemişi)
3. YuplÏ-yuplÏ çÏrÏ yıvÉí íinçe merçen sapaki íakÉnsa tÉrat'. (Pileş).
Çatal çatal ağaç üstünden mercan salkımı sarkar. (Üvez)
4. Uy varrinçe sukkÉr kayÉk vÏíet. (íulíÉ).
Kır ortasında kör bir kuş uçar. (Kurumuş yaprak)
5. PÏçÏkíeííÏ kurkam pur, kurkam tulli kÏrpem pur. (HurlÉhan).
Küçücük bir kepçem var, kepçe dolusu bulgurum var. (Frenk üzümü).
6. PÏr mayra puíne pilÏk puríÉn tutÉr íıhnÉ. (Çeçek).
2
Bir çeşit nişastalı tatlı.
Page 6
372
Feyzi ERSOY
Bir kadın, başına ipek şal bağlamış. (Çiçek)
7. íavrÉntÉm pÉhrÉm - íavra puí, karÉntÉm pÉhrÉm - katÉk puí, çın çiperri - hÏrlÏ
puí. (MÉkan').
Döndüm baktım yuvarlak bir baş, gerindim baktım çentikli bir baş, gerçekten güzeli
kırmızı bir baş. (Haşhaş)
8. AşşÏ türÏ, amÉşÏ kukÉr, hÏrÏ lÉpsÉrkka, ıvÉlÏ pit hayar. (HÉmla).
Babası düz, annesi eğri, kızı dallı budaklı, oğlu çok öfkeli! (Şerbetçi otu)
9. SarÉ hırÉn varri hÉvÉl. (Iraş hÉmÉlÏ).
Sarı çamın ortası kovuktur. (Çavdar sapı)
4. Hayvanlar ile İlgili Bilmeceler :
1. UltÉ uyÉh pulÉ íiyet, íiçÏ uyÉh íulíÉ íiyet. ( ÉtÉr).
Altı ay balık yer, yedi ay yaprak yer. (Su samuru)
2. Şik-şik şiklenet, şÏşkÏ kutne kuklenet. (Mulkaç).
Dehşetle ürker, fındık kuyruğunu büker. (Tavşan)
3. VÉrÉm-vÉrÉm vÉrÉmçÉk, ıltÉn puílÉ kÏmÏlçÏk. (íilen).
Upuzun bir boyu var. Altın renkli başı, gümüş renkli vücudu var. (Yılan)
4. HÏrlÏ hÏrlemes hir çÉhhine hÏrhenmest. (TilÏ).
Kıpkızıl bir nesne, kır tavuğuna acımaz. (Tilki)
5. AlÉsÉr, purtÉsÉr pürt lartÏ. (KayÉk).
Elsiz ayaksız ev yapacak. (Kuş)
6. ŞÉrçÏ pur ta - sısna mar, íuri pur ta - laşa mar. (PulÉ).
Kılı var, domuz değil; yavrusu var at değil. (Balık)
7. Larat' huran pek, hüri yeşÏl suhan pek, kÉşkÉrat' şuyttan pek. (Çakak).
Oturur, kazan gibi, kuyruğu yeşil soğan gibi, bağırır şeytan gibi. (Saksağan)
8. TinÏs varrinçe kaçaka putekÏ kÉşkÉrat. (Şapa)
Deniz ortasında keçi yavrusu bağırır. (Kurbağa)
9. Hura yÉmÉkÉn yurri hitre. (ŞÉnkÉrç).
Kara bacının türküsü güzel olur! (Sığırcık)
10. íeíen hir varrinçe tuy huranÏ vÏret. (KÉtkÉ yÉvÏ).
Bozkır ortasında düğün kazanı kaynar. (Karınca yuvası)
11. Ayakran ula Ïne mÏkÏrse kilet. (TÏkÏl tura).
Uzaktan ala inek bağırıp gelir. (Hezen arısı)
12. TÏp sak ayÏnçe puríÉn tutÉr íakÉnsa tÉrat'. (Ereşmen karti).
Bodrumda ipek şal asılı. (Örümcek)
13. SuhallÉ ta - vat íın mar, turatlÉ ta - yıvÉí mar, hutaílÉ ta - kÏlmÏíÏ mar. (Kaçaka).
Sakalı var ihtiyar değil, budağı var ağaç değil, kesesi var dilenci değil! (Keçi)
14. VatÉ kayÉkíÉ pÉşalne pürtre te tÉratsa íüret. (Kuşak).
Yaşlı avcı silahını evde de doldurup dolaşır. (Kedi)
15. Laşaran kayra, íunaran malta. (Laşa hüri).
Attan arkada, kızaktan önde. (Atın kuyruğu)
16. TÉkÉr-tÉkÉr tÉvat ura, mÉtÉr-mÉtır pÏr tuta. (SurÉh).
Tıkır tıkır dört ayak, şapur şupur bir dudak. (Koyun)
17. PuíÏ tura pek, hüri íurla pek, kÉşkÉrat' şuyttan pek. (Avtan).
Page 7
Çuvaş Bilmeceleri
373
Başı tarak gibi, kuyruğu orak gibi, bağırır şeytan gibi. (Horoz)
18. íiníe pilÏk - sarÉ hÏr, tÏttÏm íÏrte tÏri tÉvÏ. (Pıl hurçi).
İnce belli sarı kız, karanlık gecede nakış yapacak. (Bal arısı)
19. LÉkÉşti inke şıva anat'. (KÉvakal).
Topal yenge suya iniyor. (Ördek)
20. Lutra mayra - piçke Ésti. (ÇÉhÉ).
Fıçı ustası küçük hanım! (Tavuk)
21. SÏm vÉrmanta sÏt vÏret (KÉtkÉ yÉvÏ).
Gür ormanda süt kaynar. (Karınca yuvası).
22. Karta íumÏnçe şur Ïne vırtat’. (KÏrt).
Çit önünde beyaz inek yatar. (Sürü)
5. İnsan Uzuvları ile ilgili Bilmeceler :
1. PÏr yupa íumÏnçe ikÏ senÏk. (AlÉsem).
Bir direk önünde iki yaba. (Eller)
2. Yur ayÏpe yus çupat'. (Yun tımarÏ).
Kar altından ustaca koşar. (Damar)
3. íeíen hirte pÏr pÉría. (KÉvapa).
Bozkır ortasında bir nohut tanesi! (Göbek)
4. íül tu íinçe pÏçÏk pürt, íav pürt íine hÉmÉş vitnÏ, unÉn ikÏ çüreçe, ikÏ tÉmana
şÉtÉkÏ, ikÏ kuşak şÉtÉkÏ, pÏr tÏp sakay. (Puí).
Yüksek dağ önünde küçük bir ev var, bu ev üstüne kamış örtülmüş. Evin iki
penceresi var, iki duman deliği, bir de derin bodrumu!.. (Baş)
5. PilÏk aça laraííÏ, pÏri teprinçen pÏçÏk. (Pürnesem).
Beş çocuk oturuyor, her biri diğerinden küçük. (Parmaklar)
6. SÏm vÉrmanta purtÉ avrilÏh yıvÉí íuk. (íüí).
Gür ormanda balta sapı yapacak ağaç yok. (Saç)
7. İkÏ turçÉka, ikÏ turçÉka íinçe piçÏke, piçÏke íumÏnçe iki kÏreple, ikÏ kÏreple tÉrrinçe
pÏr çülmek, íav çülmekÏn íiçÏ şÉtÉk. (Etem).
İki maşa, iki maşa üstünde bir fıçı, fıçı önünde iki tırmık, iki tırmık üstünde bir
çanak var, o çanağın da yadi deliği... (İnsan)
6. Giyecekler ile İlgili Bilmeceler :
1. íurÉmÏ malta, hırÉmÏ kayra. (Ura tuni).
Sırtı önde, karnı arkada. (Çizme)
2. íüpíe pek hÉvÉl, turçÉka pek kukÉr. (íÉm atÉ).
Tekne gibi boş, maşa gibi eğri. (Yün çizme)
3. KÏmÏl küme tÉrrinçe tÉhlan tÉrna. (Tuh'ya).
Gümüş araba üstünde kalaylı turna. (Tuhya3)
3
Çuvaş kadınlarının başlarına taktıkları bir giyecek.
Page 8
374
Feyzi ERSOY
7. Yiyecek ve İçecekler ile İlgili Bilmeceler :
1. Yurtan şurÉ, pıltan pılak. (SahÉr).
Kardan beyaz, baldan tatlı. (Şeker)
2. AlÉpa tıtman, kÉmakana hıvman, sÏtel íine human, íÏíÏpe kasman, Éna íimen íın ta
íuk. (SÏt).
Elle tutulmaz, sobaya atılmaz, masaya bırakılmaz, bıçakla kesilmez. Onu tatmayan
insan yoktur. (Süt)
3. Şur piçkere ikÏ tÏslÏ sÉra. (íÉmarta).
Beyaz fıçıda iki renkli içki. (Yumurta)
4. Salatsan tukmak pek, puítarsan puçah pek. (Huplu).
Sallasan tokmak gibi, toplasan başak gibi. (Etli börek)
5. PÏçÏk huranÉn pÉtti tutlÉ. (MÉyÉr).
Küçük kazanın sütlacı tatlı. (Fındık)
6. LÉpÉ-lÉpÉ íunatlÉ, utmÉl ikÏ turatlÉ, hutlÉ-hutlÉ hutaílÉ, urlÉ-pirlÏ kÏpellÏ.
(KupÉsta).
Yumuşak kanatlı, atmış iki budaklı, kat kat cepli, buruş buruş gömlekli. (Lahana)
7. PÏr mayra pin hut pÉhsa makÉrtat' (Suhan).
Bir kadını bin defa baksa da ağlatır. (Soğan).
8. HÉy íavraka - uyÉh mar, hürellÏ - şÉşi mar, yeşil - vÉrman mar. (íarÉk).
Geniştir, ay değil, kuyruğu var fare değil, yeşildir orman değil. (Turp)
9. PÏr pürtre pÏn íın purÉnat', kÏme-tuhma şÉtÉk íuk. (HÉyar).
Bir evde bin insan yaşar, girip çıkacak bir aralık yok. (Hıyar)
10. PÏr yıvÉí íinçe íÏr íirÏm íÉmarta. (Vir).
Bir ağaç üstünde yüz yirmi yumurta. (Darı)
11. PÏr sÉpkara ikÏ aça. (PÉri).
Bir beşikte iki çocuk. (Kara Buğday)
12. KukÉr-makÉr turat pur, turat íinçe kukÉl' pur, kukılÏnçe - íÉmarta. (PÉría).
Eğri büğrü bir dal var. Dal üstünde bir börek var, börekte de bir yumurta var.
(Nohut)
13. Vií kÏteslÏ pürtÏm pur, tuhsa kÏme şÉtÉk íuk. (Hura tul).
Üç köşeli bir evim var. Girip çıkacak yerim yok! (Arnavut darısı)
8. Ev ile İlgili Bilmeceler :
1. Ni tulta mar, ni şalta mar, şÉpçÉk yÉva íavÉrnÉ. (AlÉk tÉpsi).
Ne dışarıdadır, ne içerde, bülbül ona yuva kurmuş. (Kapı menteşesi)
2. KaynÉ çuh ta al parÉp, kilnÏ çuh ta al parıp. (AlÉk hÉlÉpÏ).
Giderken de gelirken de elimi sıkar. (Kapı kolu)
3. íamki hura, çÏlhi hÏrlÏ. (KÉmaka).
Alnı kara, dili kırmızı. (Soba)
4. HÏlle tutÉ, íulla vıíÉ. (Nührep).
Kışın tok, yazın aç! (Ambar)
5. HÏreslÏ-mÏreslÏ, íirÏm tÉvat kÏteslÏ. (Çüreçe).
Haça benzer, yirmi dört köşelidir. (Pencere)
Page 9
Çuvaş Bilmeceleri
375
6. HÏlle mÉntÉrlanat', íulla naçarlanat'. (Valaşka).
Kışın şişmanlar, yazın zayıflar. (Yalak)
7. Tultan sakÉr kÏteslÏ, şaltan tÉvat kÏteslÏ. (Pürt).
Dışarıdan sekiz köşeli, içeriden dört köşeli. (Ev)
9. Diğer Bilmece Örnekleri :
1. VunÉ pürne sikkelÏ, çÉrÉş yıvÉí çÏtrenÏ, Éşri üte makÉrtÏ. (KÏsle).
On parmak sıçrayacak, çam ağacını titretecek, içindeki canı bağırtacak (Kisle4)
2. Hura íipÏn vÏíÏ íuk. (íul).
Kara ipin ucu yok. (Yol)
3. PÏr piççe hÏlle kanat', tepÏr piççe íulla kanat'. (Urapapa íuna).
Bir ağabey kışın dinlenir, diğer ağabey yazın dinlenir. (Araba ile Kızak)
4. Şalta yipe, tulta hura. (Huran).
İçi zengin, dışı dertli. (Kazan)
5. YÏs vitere yÏs ÉyÉr. (ŞÉnkÉrav).
Bakır ahırda bakır aygır. (Küçük çan / Çıngırak)
6. HurÉn tÉrri humhanat', hura halÉh puítarÉnat'. (Uray şÉlni).
Akağaç üstü sallanır, kara halk toplanır. (Bir zeminin süpürülmesi)
7. Pılpa íuran mÏn tutlÉ? (IyhÉ).
Yağla baldan ne tatlıdır? (Uyku)
8. ÜtsÏr purÉnat', nikam ta kurmast', purte ilteííÏ. (SasÉ).
Bedeni yoktur, kimse onu görmez ama herkes onu duyar. (Ses)
9. AlÉsÉr-urasÉr altÉr altat'. (Tumlam).
Elsiz ayaksız kepçe deler. (Damla)
10. YunÏ pur ta çunÏ íuk. (Palan).
Kanı var ama canı yok! (Kartopu)
11. PÏçÏk muçi munça tÉrat'. (Arman).
Küçük amca banyo yapıyor. (Değirmen)
12. Şıvra putmast’, íÏrte íÏrmest. (KÉmrÉk).
Suda batmaz, yerde çürümez. (Kömür).
13. PÏlÏt mar-şÉvat', yuhÉm mar-irtet. (VÉhÉt).
Bulut değil ilerler, akıntı değil geçer. (Vakit)
14. Şıva kÏret hÏp-hÏrlÏ, şıvran tuhat' hup-hura. (HÏrtnÏ tÏmÏre şÉvarni).
Suya girer kıpkırmızı, sudan çıkar kapkara. (Kızdırılmış demire su verilmesi)
4
Bir Rus enstrümanı.
Page 10
376
Feyzi ERSOY
BİBLİYOGRAFYA :
ATALAY, Besim; Dîvânü Lügat-it- Türk Dizini "Endeks", Ankara 1991,
(3.Baskı).
CEYLAN, Emine; Çuvaş Atasözleri ve Deyimleri, Simurg Yayınları,
Ankara 1996.
G.F.TROMİFOV-R.N.PETROVA; Aça-PÉça SÉmahlÉhÏ, Şupaşkar
1993.
N.G.İVANOVA-V.P.NİKİTİN; ÇÉvaş SÉmahlÉhÏ, Şupaşkar 1993.
SAKAOĞLU, Saim; "Bilmece Terimi Üzerine Notlar", Türk Kültürü
Araştırmaları 17-21, 1983, s. 226-243.
SİROTKİN, M.YA; Çuvaşsko-Russkiy Slovar', Moskova 1961.
SKVORTSOV, M.İ.; Çuvaşsko-Russkiy Slovar', Moskova 1982.