30 Mart 2015 Pazartesi

ÇUVAŞLAR ve ÇUVAŞÇA


Emine Yılmaz, “Çuvaşlar ve Çuvaşça”, Türkler, c. 20, 110-118, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002

ÇUVAŞLAR ÇUVAŞLAR
Milat sıralarında bazı Türk boylarının (bu Türk boyları, Hunlar, Bulgarlar,
Peçenekler, Hazarlar olarak anılmaktadır) Orta Asya‘dan batıya göç ederek bir süre
Kuzey Kafkasya‘da yaşadıktan sonra Doğu Avrupa‘ya geçmiş oldukları ve
Çuvaşların atalarının da bu göçebe topluluklar içinde yer aldığı biliniyor. Adlarıyla
ilk kez 482 yılında karşılaştığımız Bulgarlar1
, (Bizans kayıtlarında Onogur Türkleri),
Doğu Avrupa‘da dağınık boylar halinde yaşamış, değişik zamanlarda farklı devletler
kurmuşlardır.
Orta Volga ve Ural bölgesinin yerli halkları Fin-Ugor topluluklarıydı. Fakat
milat sıralarından başlayarak, bu bölgeye Batı Sibirya ve Güney Urallardan pek çok
Türk topluluğu gelmişti.2
 2-4. yüzyıllar arasında Volga-Çolman bölgesinde bulunan
Hunlar, Volga ve Ural bölgesinde görülen ilk Türklerdi.3
 Bu dönemde, Fin-Ugor
topluluklarının bir bölümünün de Türkleşmiş oldukları düşünülüyor.4
 Bulgarların
ataları sayılan Onogurlar da milat sıralarında Batı Sibirya‘yı işgal etmiş ve Orta
Volga bölgesine kadar yayılmışlardır. Onogurlar, daha sonra büyük Hun kitlesi içine
karışıp onların bir parçası olmuşlardır.
Attila yönetiminde bulunan bu büyük Hun kitlesi, Attila‘nın 453 yılında
ölümünden sonra dağılmaya başlamıştı. Attila‘nın oğlu İrnek, Hun boylarını bir süre
daha bir arada tutmayı başarmıştı. Bizans tarihçileri tarafından 463 yılında
Karadeniz‘in kuzeyinde, Tuna Irmağının kolları ile Volga Irmağı arasındaki
bozkırlara yerleşmiş olarak gösterilen Şaragur, Ugor ve Onogur adlı Hun boyları da
İrnek‘e bağlı boylardan birkaçıydı. İrnek‘in boylar üzerindeki egemenliği uzun
sürmedi. İmparatorluk hızla dağıldı. Bu imparatorluk içinde yer alan iki büyük Türk
boyu, Kutrigur ve Utigurlar, Azak Denizi‘ne yakın bir bölgeye göç ettiler.
“Karışmak” anlamına gelen bulga- eyleminden türediği kabul edilen Bulgar adı bu
iki boyun ortak adıdır. Onogur adıyla da anılan bu iki Türk topluluğu, bugün yalnız
Çuvaşlar tarafından konuşulan Batı Türkçesinin (Batı Hunca) ilk konuşucularıydılar.
Utigur ve Kutrigurların Bizans Devleti ile ilişkileri sırasında, Bizanslıların onlara
misyonerler gönderdikleri ve İncil‘i de Onogur-Bulgar diline çevirdikleri biliniyor.5
Ancak ne bu çeviri ne de bu dile ilişkin başka bir yazılı belge bugüne ulaşmıştır.
1
 A. N. Kurat 1949b: 796; T. Tekin 1987: 1.
2
 A. N. Kurat 1949a: 781.
3
 A. N. Kurat 1949a: 781.
4
 A. N. Kurat 1949a: 782.
5
 T. Tekin 1987: 2.
Emine Yılmaz, “Çuvaşlar ve Çuvaşça”, Türkler, c. 20, 110-118, Yeni Türkiye yay., Ankara
2002.
Bizans Devleti‘nin, kendi sınırlarını korumak amacıyla Utigur ve Kutrigurları
sürekli savaştırması nedeniyle, 6. yüzyılın sonunda Kutrigurlar Azak Denizi‘nin
batısına, Utigurlar da doğusuna, Kuban boylarına göç ettiler. 555 yıllarında Utigur
Bulgarları Kuzey Kafkasya‘ya yakın bir yerde bulunuyorlardı. Bu sırada Orta
Asya‘daki II. Doğu Türk Kağanlığı‘nın baskısından kaçan Moğol asıllı Avarlar,
552‘de Volga‘yı geçip Avrupa içlerine girdiler ve 567‘de bugünkü Macaristan
topraklarını kendilerine merkez edinerek buralardaki toplulukları egemenlikleri altına
aldılar. Kutrigur ve Utigurların ayrı yönlere göç etmelerinin nedeninin Avarlar
olabileceği de öne sürülmektedir.
Kutrigur ve Utigurlar bundan sonra ayrı coğrafyalarda ayrı devletler kurarak
varlıklarını sürdürmüşler, Kutrigurlar Tuna Bulgarları, Utigurlar ise Volga Bulgarları
olarak tanınmışlardır.
Asparuh döneminde de Hazar baskısıyla karşılaşan Kutrigurlar, Don-Dnyeper
arasındaki yurtlarından çıkıp, Bizans‘tan aldıkları izinle Tuna bölgesine
yerleşmişlerdir. Bizans Devleti, 679‘da Asparuh yönetiminde Tuna‘yı geçerek
Dobruca‘yı işgal eden Kutrigurlarla barış imzalamak zorunda kaldı ve Tuna Bulgar
Devleti de resmen tanınmış oldu. Asparuh‘un oğlu Tervel zamanında Bizansla olan
ilişkiler artmıştır. Tervel‘den sonra sırasıyla Tvirem Han (718-721), Sevar (721-736),
Kormisog‘ (737-754), Sovineh‘ (754-760), Teleç (760-763), Savinos (763-765),
Umor (Mayıs 765-Haziran 765) başa geçmiş, Telerig (770) zamanında iç
karışıklıklar ortaya çıkmıştır. Kardam (777-803) iç karışıklığa son vermiş, Krum Han
(803-814) döneminde de Tuna Bulgar Devleti en parlak yıllarını yaşamıştır. 813‘te
İstanbul‘u almak amacıyla kuşatan Krum Han, ani ölümü nedeniyle bunu
gerçekleştirememiştir. Krum Han‘ın oğlu Omurtag (814-831) zamanında da ülke
ekonomi ve kültür açısından çok ilerlemiştir. Malamır (831-836)‘dan sonra yönetime
geçen Boris (852-890) zamanında Hristiyanlık Bulgar devletinin resmi dini olarak
kabul edilmiş (864), Yunan papazları halkı vaftiz etmeye başlamışlardır. Bulgar
kilisesi Bizans‘tan bağımsız olarak bir baş papazın yönetiminde kalmış, Bizans ve
Bulgar devletleri arasında otuz yıllık bir barış anlaşması imzalanmıştır. Boris‘in oğlu
Simeon (893-927) zamanında Balkanlarda Bulgar egemenliği kurulmuş fakat
Bulgarlar da tümüyle Slavlaşıp Hristiyanlaşmışlardır. Bu arada Bulgar Türkçesi de
Güney Slavcası tarafından sömürülmüş, unutulmuştur. Simeon‘dan sonra ülke ikiye
ayrılmış, Bizans imparatoru Yoannis zamanında Bulgaristan bir Bizans eyaleti
durumuna getirilmiştir. 1018‘de Bulgaristan tümüyle Bizans yönetimi altına girmiş,
Tuna Bulgar Devleti ortadan kalkmıştır. Tuna Bulgarlarından kalmış olan Bulgarca
yazılı belgeler şunlardır:
1. Tuna Bulgar Hanları listesi (Umor dönemi, 765).
2. Rahip Tudor Doksov‘un 907 yılında İskenderiyeli Aziz Athanasius‘un
vaazlarının çevirisine düştüğü bir cümlelik not.
3. Nagy-Szent-Miklós hazinesindeki İlk Bulgarca yazıtlar.
4. İlk Bulgarca yazıtlardaki Türkçe sözcük ve deyimler.
5. Bizans kaynaklarındaki Bulgar Türkçesi etnik adlar.
6. Eski Kilise Slavcasındaki İlk Bulgarca ödünç sözcükler (T. Tekin 1987: 12).
Kutrigur ve Utigurların ayrılmalarından sonra, Utigurların Azak Denizi‘nin
doğusuna, Kuban boylarına yerleştikleri belirtilmişti (6. yüzyıl sonu)6
. Kuban
Bulgarlarının Orta Volga bölgesine geliş nedenlerinin de Avar baskısı olduğu
düşünülüyor. Kuban Bulgarları Orta Volga bölgesine geldiklerinde, burada
Hunlardan kalma topluluklardan Türkleşmiş Fin-Ugorlar ve yerli Fin-Ugor
halklarıyla karşılaştılar. Bu sırada Orta Asya‘da kurulmuş bulunan II. Doğu Türk
Kağanlığı‘nın batı sınırları Volga‘ya dayanmış olduğu için, Volga Bulgarları da bu
kağanlığa bağımlıydılar.
Volga Bulgarlarının 7.-9. yüzyıllar arasındaki durumları hakkında çok az
bilgimiz var. Yalnız Kutrigurlar (Tuna Bulgarları) gibi onların da bir süre Hazar
egemenliğinde yaşadıkları biliniyor. Yine bu yüzyıllarda Volga Bulgarlarının İslam
ülkeleri ile ticaret ilişkilerinin olduğu ve bu ilişkilerin İran‘dan Harezm‘e kadar
uzandığı da biliniyor (Kurat 1949a: 782). Toprakları tarıma uygun olduğu için
çiftçilikte de çok ileri idiler. İslam ülkeleri ile olan ticaret ilişkileri sonucunda
İslamiyet Bulgarlar arasında yayılmaya başlamıştı. 9. yüzyılın sonunda, Volga
Bulgarları, camileri, okulları olan, tüccar ve çiftçi bir topluluk olarak görülüyor. Yine
bu yüzyılın sonunda, Bağdat halifesinin Bulgar hükümdarı Almuş‘a (920-921)
gönderdiği elçi heyetinde İbni Fadlan da vardı (Kurat 1949a: 783). Fadlan, ülkesine
döndükten sonra Volga Bulgarları ile ilgili anı ve izlenimlerini anlatan bir kitap
yazmıştır (Kurat 1949a: 783). Bu dönemde de Volga Bulgarları Hazar egemenliğinde
idiler ve merkezleri Volga‘ya 6.5 kilometre uzaklıktaki Bulgar şehriydi. Bulgar şehri
ile İslam ülkeleri arasındaki ilişki 11. ve 12. yüzyıllarda da sürmüştür.
Rus-Bulgar ilişkisi ilk kez 985 yılında Ruslara ait bir kayıtla belgelenmiştir
(Kurat 1949a: 789). Bu kayıtta Kiev knezi Vladimir‘in Bulgarlar üzerine yürüyüşü
anlatılmıştır. Sonra barış yapılmış, 1006‘da Ruslar ve Bulgarlar arasında bir ticaret
anlaşması imzalanmıştır (Kurat 1949a: 789).

6
 Bugünkü Macarcada üç yüz kadar Bulgarca ödünç sözcüğün Kuban Bulgarcasından alındığı
düşünülüyor (T. Tekin 1987b: 11). Bulgarların (Utigur) ve Macarların atalarının ne zaman ve nerede
bir arada yaşadıklarına dair uzun süren bir tartışma vardır. Gombocz’a göre (1912: 194-208) bu ilişki
7.-8. yüzyıllar arasında Volga-Kama bölgesinde gerçekleşmiştir. Gombocz daha sonra 5.-7. yüzyıllar
arasında Kuban Irmağı ile Azak Denizi arasında ortaya çıkan bir ilişki tasarlamıştır (Róna-Tas 1982a:
141).
Cengiz‘in orduları 1220-1221‘de Batı Türkistan‘ı istila ettiklerinde, Subutay ve
Cebe yönetimindeki iki Moğol tümeni Kafkasları geçip 1223 Haziran‘ında Kıpçaklar
ve Rusları yendikten sonra asıl Moğol güçlerine katılmak için Hazar Denizi‘nin
kuzeyinde ilerlerken Bulgarlar tarafından pusuya düşürülerek öldürülmüşlerdi. 1236
ilkyazında, Batu Han yönetimindeki Moğol-Türk ordusu Bulgarlar üzerine yürümeye
başladı ve 1237 güzünde Volga Bulgar Devleti‘ni ele geçirdi. Merkez Bulgar şehri
yakılıp yıkıldı. Fakat Altınordu kurulduktan sonra da Bulgar Hanlığı varlığını
sürdürdü. Bulgar şehri onarılıp canlandıysa da eski önemini kazanamadı. Çünkü
Altınordu Devleti‘nin merkezi olarak kurulan Saray şehri giderek önemli bir ticaret
merkezi haline geldi. Aynı zamanda, kuzeye kaçan Bulgar halkının Kazan şehrini ve
Ulug Muhammed Han‘ın da 1437‘de Kazan Hanlığını kurmasıyla Bulgar şehri
önemini büsbütün yitirmiştir. Yine de Bulgar şehri 14. yüzyıl ortalarından sonra bile
varlığını korumuştur.
14. yüzyılda Altınordu sarsılmaya başlamış ve yavaş yavaş küçük parçalara
ayrılmıştır. 15. yüzyılda kurulan Kazan Hanlığı bugünkü Çuvaşistan‘ı da içine
almaktaydı. Kazan Hanlığı‘nın 1552‘de Rus çarı Korkunç İvan tarafından
yıkılışından sonra, bölge Rus egemenliğine geçmiştir. Çuvaş adına da ilk kez bu
yüzyılın ilk yarısında yazılmış olan Rus kaynaklarında rastlanmıştır.
Ruslara haraç ödemek zorunda kalan Çuvaşlar, yavaş yavaş ellerindeki tüm
toprakları yitirdiler. Çok yoksul köylüler, geleneksel olarak sürdürdükleri çiftçiliği
bırakarak işçi olarak çalışmaya veya Volga üzerinde taşımacılık yapmaya başladılar.
Bazıları iş ararken bölgeden ayrıldı, bir bölümü Türkiye‘ye göç etti.7
1650‘de Çuvaşistan, Moskova hükümeti ile birleşmiş görünmektedir. Çuvaş
bölgesi 17. yüzyılda Simbirsk ve Kazan eyaletleri arasında paylaşılmıştır.8
9. yüzyıldan başlayarak İslamiyetle tanışan ve Altınordu egemenliği
altındayken çoğu müslüman olan Çuvaşlar, daha sonraları yoğun Rus etkisiyle
Hrıstiyanlığı kabul etmeye başladılar ve Tatarların tersine olarak Çuvaşların çoğu
vaftiz oldu. Ruslar bu amaçla İncil‘i Çuvaşçaya çevirmeye çalışmışlar, misyonerlere
Çuvaşça öğretmek amacıyla da Çuvaşça gramerler hazırlamışlardır. İlk Çuvaşça
gramer 1769‘da hazırlanmıştır. Hemen ardından dinsel metinler Çuvaşçaya
çevrilmiştir. Kazan Üniversitesi, Doğu Dilleri Fakültesi dil araştırmalarına öncülük
yapmıştır. Bu öncülükle, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında bir dizi çalışma
hazırlanmıştır. 1836‘da V. P. Vishnevskiy‘in gramer ve sözlüğü yayımlanmıştır.
20. yüzyıl başlarında, bu bölgede bir dizi hükümet karşıtı gelişmeler vardı.
1917 Mart‘ında Çeboksarı‘da bir Sovyet gücü oluşturuldu ve 1918 Mayıs‘ında bütün

7
 Sh. Akiner 1983: 71.
8
 J. R. Krueger 1961: 8-10.
Çuvaşistan‘a yayıldı. Sivil savaş boyunca, karşıt görüşler burada sürekli çatışma
halindeydi. Sonunda Bolşevikler kontrolü kazandı ve 24 haziran 1920‘de Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içinde Çuvaş Özerk Bölgesi oluşturuldu. 21 Nisan
1925‘te Çuvaş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti‘ne (Çuvaş ASSR) değiştirildi.9
1990‘da Sovyetler Birliği‘nin dağılmasından sonra ise Çuvaş Cumhuriyeti adını
alarak Rusya Federasyonu‘na katıldı.
ÇUVAŞİSTAN ÇUVAŞİSTAN
Çuvaşistan, Moskova‘nın 600 km. doğusunda, Orta Volga‘da, Volga dizi
denilen bölgenin esas olarak sağ tarafına yerleşmiştir. Kuzey ve kuzeybatısında Mari
Cumhuriyeti, doğusunda Tatar Cumhuriyeti ve güneybatısında Mordvin Cumhuriyeti
yer alır.
Yüzölçümü 18.300 kilometrekaredir. Başkenti, Rusça söylenişiyle Çeboksarı,
Çuvaşça söylenişiyle Çupaşkar‘dır. Çeboksarı‘nın nüfusu 1979 sayımına göre
308.000‘dir. Dokuz şehri ve altı yerleşim birimi vardır. Çuvaşistan‘ın toplam nüfusu
1979 sayımına göre 1.298.611‘dir. Yine 1979 sayımına göre, bu nüfusun 887.738‘ini
Çuvaşlar, 37.573‘ünü Tatarlar, 338.150‘sini Ruslar, 35.150‘sini de diğer topluluklar
oluşturmaktadır.
Çuvaşların toplam sayısı ise 1979 sayımına göre 1.751.366‘dır. Bu nüfusun
887.738‘i Çuvaşistan‘da, 147.088‘i Tataristan‘da, 122.344‘ü Başkurdistan‘da,
532.677‘si Rusya Federasyonu içinde (Tataristan ve Başkurdistan‘da yaşayanlar bu
sayıya dahil değildir), 61.519‘u ise eski Sovyetler Birliği‘nin çeşitli bölgelerinde
yaşamaktadır.10
ÇUVAŞÇANIN YERİ ÇUVAŞÇANIN YERİ
Çuvaşça, Türk Dilleri arasında, bir taraftan Moğolcaya diğer taraftan da FinUgor
dillerine olan yakınlığı ile özel bir yer tutar. Bu nedenle, bir Türk dili
olduğunun kanıtlanması uzun tartışmalardan sonra gerçekleşmiştir. Daha 1828‘de
Klaproth‘un, Comparasion de la Langue des Tchouvaches Avec les Idioms Turks
adlı yapıtında ve Schott‘un 1841‘de De lingua Tschuwaschorum adlı doktora tezinde,
Çuvaşçanın bir Türk dili olduğunu söylemelerine karşın (Poppe 1924b: 775-776),
Radloff (1882: 90) Çuvaşçayı Türkçeleşmiş bir Fin-Ugor dili saymıştır. O,
Çuvaşçanın aşama aşama Türkçeleştiğini düşünmüştür. Şöyle ki;
1. aşama: Türkçe sözcükler çok bozuk alınmıştır; Genel Tü. a >Çuv. ı : Genel
Tü. ķarın “karın” >Çuv. hırǐm.

9
 Sh. Akiner 1983: 71.
10 Sh. Akiner 1983: 72-73.
2. aşama: Çuvaşça yavaş yavaş Türkçe sesleri doğru olarak almaya başlamıştır;
Genel Tü. a >Çuv. u: Genel Tü. ķarındaş “kardeş” >Çuv. hurǐntaş.
3. aşama: Çuvaşça bütünüyle Türkçeleşmiştir. Türkçe sözler aynen alınmıştır;
Genel Tü. a = Çuv. a. Çuv. karǐntǐk “diyafram; pencere”çadırlarda pencereler karın derisinden yapılmaktaydı).
Bu görüşte olan yalnızca Radloff değildi. Levesque ve Castrén (Poppe 1924b:
776) de Çuvaşların Türkleşmiş Fin-Ugor olduklarına inanmışlardı.
Çuvaşça ve Çuvaşçanın yeri sorunu 20. yüzyılın başında da çok tartışılmıştır.
Aşmarin (1898: 19) ve V. Grønbech (1902), Çuvaşça biçimleri İlk Türkçe biçimlerle
karşılaştırmışlar, Çuvaşçanın, eski biçimlerden çok uzaklaşmış olmakla birlikte bazı
eskicil özellikler de taşıdığını belirtmişlerdir.
Çuvaşçanın Moğolca ile olan ilişkisi de yine bu dönemde tartışılan konulardan
biridir. Németh önce Türkçe-Moğolca soy akrabalığını reddetmişken (1912: 549-
576), daha sonra (1913-14: 244) tersine bir yol izleyerek iki dil arasında soy
akrabalığı olduğunu kabul etmiş, Çuvaşçanın yerini de şöyle belirlemiştir: “Çuvaşça,
bir taraftan Türkçe, bir taraftan Moğolca özellikler taşır ve bu bazen aynı sözcükte
ortaya çıkar.” Németh, Çuvaşça ve Moğolca arasındaki ortak özelliklerin her iki dil
arasında karşılıklı bir etkileşim ile doğduğunu düşünmüştür. Gerçekte Moğollar ve
Çuvaşların hiçbir zaman ortak bir coğrafya ve tarihleri olmamıştır.
Gombocz (1912: 188), Çuvaşça ve Moğolcanın ortak bir yol izlediklerini ve
Çuvaşçanın Moğol ve Türk dilleri arasında bir bağlantı oluşturduğunu söylemiştir.
Çuvaşçanın yeri konusunda en ayrıntılı çalışmalar Ramstedt ve öğrencisi
Poppe tarafından yapılmıştır. Ramstedt, Çuvaşçanın yeri ile ilgili ünlü makalesinde
(1922: 3-34) Çuvaşçayı ilk kez bir Türk dili ve Moğolca ile doğrudan akraba
saymıştır. Bütün Türk dillerini bir ana ağıza, Çuvaşçayı ise ayrı bir ağıza
götürmüştür.
Ramstedt, Genel Türkçe z/ş = Çuvaşça r/l denkliklerinde, r ve l fonemlerinin
birincil olduğunu ve Moğolcada da aynı durumda r ve l bulunduğunu belirlemiştir.
Ramstedt‘in konuyla ilgili görüşleri şöyle özetlenebilir: Genel Türkçe z ve ş,
Çuvaşçada olduğu gibi Moğolca ve Mançu-Tunguzcada da aynı sözcüklerde r ve l
fonemlerine denk gelir. Çuvaşça bir Türk dilidir, fakat, Mançu-Tunguzca ve
Moğolca kesinlikle değil. Bu nedenle Türkçe z foneminden Çuvaşça, MançuTunguzca,
Moğolca r‘ye veya Türkçe ş foneminden Çuvaşça, Mançu-Tunguzca,
Moğolca l‘ye bir geçiş düşünülemez. Bu dillerde birbirinden bağımsız bir Rotasizm
veya Lambdasizm de gerçekleşmiş olamaz (l922: 26, 28).
Ramstedt, diğer pek çok Altayca denkliği ve bu arada Moğolca söz başı “n-, ń-,
d-, c-, y-” fonemlerinin de Çuvaşçada y-‘ye denk geldiğini ilk kez ortaya koyan
araştırmacı olmuştur.
Ramstedt‘ten sonra Çuvaşçanın yeri konusu öğrencisi Poppe tarafından
tartışılmıştır. Poppe‘nin (1924b: 775-777, 1974: 136) Ramstedt‘ten ayrıldığı noktalar
vardır. O, Çuvaşçanın Türk dilleriyle ortak eskicil özellikler taşımakla birlikte
bağımsız olarak gelişmiş bir Türk dili olduğunu, Altay dil ailesinin üçüncü bir üyesi
olarak Bulgar dalının ses dizgesini taşıdığını ve Bulgarca-Türkçe ana diline gittiğini
öne sürmüştür. Ana Türkçe bir z ve ş dili, Ana Çuvaşça da bir r ve l dili olarak
ayrılmıştır. Çuvaşça, temel biçimler açısından Genel veya Ana Türkçeden daha
eskidir ve özellikle de biçim bilgisel özellikler ve sözcük dağarcığı açısından bu
eskilik daha dikkat çekicidir.
ÇUVAŞÇA ÇUVAŞÇA
Çuvaşların ataları olan Bulgar Türklerinin, Orta Asya Türk topluluğundan
ayrılıp batıya doğru göç eden ilk Türk boyları içinde olmaları nedeniyle (bu göçün
milat sıralarında gerçekleştiği düşünülüyor) Çuvaşça, Türk dilleri içinde en eskicil
olanıdır ve tek başına Batı Türkçesini temsil eder.
Çuvaşça, bir r/l dili olan İlk Türkçe döneminde Türk dil birliğinden ayrıldığı
için, yine bir r/l dili olan Ana Çuvaşçaya, buna karşılık, diğer bütün Türk dilleri bir
z/ş dili olan Ana Türkçeye giderler. Bu ses dizilerinden r ve l‘nin z ve ş‘den eski
olduğu, Eski Çuvaşçadan Macarcaya geçmiş sözcükler ile Moğol, Munçu-Tunguz ve
Kore dillerinde z ve ş yerine r ve l bulunmasından anlaşılmaktadır. Ör.: Çuv. śur “ilk
yaz, ilkbahar” yāz, Yak. sās, Halaç. yāªz = Mo. niray “taze” Mançu. ńarħun “yeşil” = Ko. nyerim “yaz” <*ńar-ım = Mac. nyár [ńār] “yaz”; Eski
Çuv. *kölek >Macar. kölyök [köl’ök] “kurt yavrusu” = Trkm. kȫşek “deve yavrusu”
= Mo. gölige “kurt yavrusu”.
Çuvaşça, hem Moğol-Mançu-Tunguz, hem Türk, hem de Fin-Ugor dilleriyle
ortak özellikler taşır. Bu nedenle Çuvaşçanın bir Türk dili olduğu uzun
tartışmalardan sonra kanıtlanabilmiştir. Daha geçen yüzyılın ortalarında V. Radloff
Çuvaşçayı aşama aşama Türkçeleşmiş bir Fin-Ugor dili saymıştı. Bu tartışma 20.
yüzyılın başında da sürmüştür. Gy. Németh Çuvaşça ve Moğolca arasında soy
akrabalığı olduğunu düşünmüş, Z. Gombocz Çuvaşça ve Moğolcanın ortak bir yol
izlediklerini ve Çuvaşçanın Moğol ve Türk dilleri arasında bir köprü oluşturduğunu
öne sürmüştür.
Çuvaşçanın bir r/l (söz içi ve sonu) dili olduğu yukarıda belirtilmişti.
Çuvaşçanın en belirleyici sesbilgisel özelliği olan bu durumla ilgili örnekler de
yukarıda verilmişti. Çuvaşça sesbilgisinin dikkat çekici diğer özellikleri şunlardır:
Ana Türkçeden gelişen Türk dillerinde y, z, t seslerine değişmiş veya d olarak
korunmuş olan söz içi ve sonu d sesinin r‘ye değişmiş olması (Çuv. hĩrhü “üzüntü,
kaygı” <*ķadķu = Eski Tü. ķadġu, Tü. kaygı; Çuv. yar- “göndermek” <*id- = Eski
Tü. ıd-); i sesinden önce t‘ nin ç‘ ye, s‘ nin ş‘ye değişmesi (Çuv. çĩrĩ “diri, canlı”
<*tįrig = Eski Tü. tirig, Tü. diri; Çuv. şĭna “sinek” <*sįŋek = Orta Tü. siŋek, Tü.
sinek); söz başı y- sesinin ś-‘ye değişmesi (Çuv. śul “yol” <*yol = Eski Tü. yol, Tü.
yol), ç sesinin her durumda ś’ye değişmesi (Çuv. uś- “açmak” <*aç- = Eski Tü., Tü.
aç-, Çuv. viśĩ “üç” <*ǖç), açık e sesinin büyük bir çoğunlukla a, kapalı ė sesinin de
büyük bir çoğunlukla i, ĩ olması (Çuv. tar- “kaçmak” <*ter- = Eski Tü. tez- >*ter-,
Çuv. pillĩk “5” <*bė̅l = Ana Tü.. bė̅ş, Eski Tü. bė̅ş, Tü. beş); ilk ses durumundaki
dudak ünlülerinden önce çoğunlukla v- türemesi (Çuv. var “öz”, <*ȫr = Genel Tü.
öz, Çuv. vĩs- “uçmak” <*uç- = Eski Tü., Tü. uç-); birincil uzun ünlülerin kuralsız
gelişmelere neden olması (Çuv. kĭvapa “göbek” <*kȫpek = Trkm. gȫbek, Tü. göbek,
Çuv. çul “taş” <*tial < tāl = Trkm. dāş, Çuv. tul “dış” <*tal = Eski Tü. taş, Tü. dış,
Çuv. şur “sazlık, bataklık” <*siar <*sār (>Mac. sár [şār] “çamur”) = Trkm. sāzlıķ
“saz olan yer”, Tü. saz “saz, bataklık bitkisi”).
ÇUVAŞ ALFABESİ ÇUVAŞ ALFABESİ
A a a
Ă ă ĭ
Ъ б b
В b v
Г г g
Д д d
Е е ye
Ё ё yo
Ĕ ĕ į
Ж ж j
З з z
И и i
Й й y
К к k
Л л l
М м m
Н н n
О о o
П п p
С с s
Ç ç ś
Т т t
У у u
Ў ў ü
Ф ф f
Х х h
Ц ц ts
Ч ч ç
Ш ш ş
Щ щ şç
ъ
Ы ы ı
ь
Э э e-
Ю ю yu
Я я ya
SES BİLGİSİ SES BİLGİSİ
ÜNLÜLER ÜNLÜLER
Çuvaşça ünlülerin belirleyici özellikleri, birincil uzunlukların neden olduğu
özel gösterimler ve *e/*ė seslerinin büyük bir çoğunlukla ayırt edilebilmeleridir. Bu
nedenle Ana Çuvaşça için on sekiz ünlünün varlığı kabul edilmiştir.
Ana Çuv. *ā: Ana Çuv. *ā: Ana Çuvaşça *ā ünlüsü, ilk hecede, *a ile birlikte Çuvaşçada
genel olarak u, ı, ĭ seslerine değişmiştir. Bu farklı gösterimler, bir sonraki u, ı, l, r, y
seslerinin etkisiyle, iki ayrı *a sesi varsayımıyla ve vurgu ile açıklanmaya
çalışılmıştır. a>u değişimi daha çok ödünç sözcüklerde görülüyor. Ancak a ünlüsüne
karşılık u ve ı sesleri hem yerli, hem de alınma sözcüklerde görülür. Bir görüş de
*ā‘nın u‘ya, *a‘nın ise ı‘ya değiştiğidir. Bu durumdaki sözcükler, diğer Türk
dillerindeki uzunluklara denk gelmiyor. Çuvaşçada*ā, a>u değişiminin uzun
sürdüğü, erken dönemde ortaya çıkan u sesinin birincil u ünlüsü gibi işlem görerek
ı‘ya değiştiği anlaşılıyor.
Ana Çuv. * Ana Çuv. *ā >Çuv. u, y, Çuv. u, y, Çuv. u, y, ĭ; *ārıġ “temiz” >ırĭ, *āsıġ “yarar” >usĭ, *āŋ “akıl,
bellek” >ĭn.
Ana Çuv. *ā ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:
y- türemesi, öndamaksıllaşma: *āçı- “acılaşmak, ekşimek” >*iaçı- >*yaçı-
>*yeçi- >*yüś-.
v- türemesi: *āç- “acıkmak” >ōç- >vıś-.
t- >ç-: *tāl “taş” >*tial >*çal >çul.
s- >ş-: *sārıġ “sarı” >*siarıġ >*şarı >şurĭ, şur “beyaz”.
ķ >ø >y-: *ķāl- “kalmak” >*ħāl- >*āl- >*ial- >*yal->yul-.
Söz sonunda ünlü türemesi: *sāġ “sağ” >sıvĭ.
Ana Çuv. *a: İlk hecede çoğunlukla Ana Çuv. *a: u, daha az olarak da ı, ĭ seslerine
değişmiştir: *bar- “varmak” >pur-, *tol- “dolmak” >tul-, *ķara “kara” >hura, *ķap-
“kapmak” >hıp-, *ķamıl “kamış” >hĭmĭl.
*a’nın öndamaksıllaştığı örnekler de vardır: *yaŋı “yeni” >śĩnĩ, *saç “saç”
>śüś, *baġır “bağır” >piver.
Ana Çuvaşça*a ünlüsü korunmuş veya ĭ sesine değişmiştir: *ķaran “kazan”
>huran, kāńaķ “kaymak” >hĭyma, *ķāpaķ “kapak” >hupĭ.
İlk hece dışındaki *a sesi öndamaksıllaşmaya uğramış sözcüklerde i, ĩ, e olarak
görünür: *buğday “buğday” >pĭri, *saçaķ “saçak” >sü śĩ, *ķuńal “güneş” >hĩvel.
AnaÇuv. *ė̅: Yalnız ilk hecede bulunabilen : *ė̅ ünlüsü, Çuvaşçada çoğunlukla i,
ĩ seslerine, çok az durumda da *ē, *e ünlüleri gibi a sesine değişmiştir: *ė̅ki “iki”
>VB eki >ikkĩ, *ė̅r “erken” >ir, *yė̅- “yemek” >śi-, *ė̅kir “ikiz” >yĩkĩr, *ė̅lik “eşik”
>alĭk, *ė̅n “genişlik” >an, *kė̅ç “gece” >ka ś.
Ana Çuvaşça *ė̅ ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:
y- türemesi: *ė̅l “ülke” >yal.
Üç seslileşme: *yė̅t- “yedekte götürmek” >śavĭt-.
Söz sonunda ünlü türemesi: *yė̅ŋ “yen” >śanĭ.
Ana Çuv. *ė: Ana Çuv. *ė: Yalnız ilk hecede bulunur. *ė̅ ünlüsü gibi özel gösterimlere neden
olmamıştır. Çoğunlukla i, ĩ seslerine değişmiştir: *ėşid- “işitmek” >itle-, ilt-, *yėr
“yer” >śir, *yėgirmi “yirmi” >śirĩm, *yėt- “yetişmek, kafi gelmek” >śit-.
Ana Çuv. *ē Ana Çuv. *ē: Yalnız ilk hecede bulunabilen Ana Çuvaşça *ē ünlüsü Çuvaşçada
düzenli olarak a ünlüsüne değişmiştir: *ētük “çizme” >atĩ, *bēr “beze, gudde” >par,
*kēkir- “geğirmek” >ĭkakĭr-, *kēb- “ağızda çiğnemek” >*kēb-le- >kav-le-.
Ana Çuvaşça *ē ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:
y- türemesi: *ēŋek “yanak” >yanah “çene”.
Ana Çuv. *e: Ana Çuvaşça Ana Çuv. *e: *e sesi, ilk hecede ve ilk hece dışında, korunduğu
bir kaç durum dışında a ünlüsüne değişmiştir: *ek- “ekmek” >ak-, *elig “el” >alĭ,
egir- “eğirmek” >avĭr-, *seb- “sevmek” >sav-, *elgek “elek” >Chuv. ala, *kele-
“konuşmak” >kala-, *çeçek “çiçek” >śe śke, *üleç- “paylaşmak” >vale ś-.
Ana Çuv. *ī Ana Çuv. *ī: Yalnız ilk hecede bulunabilen Ana Çuvaşça *ī ünlüsü büyük bir
çoğunlukla öndamaksıllaşarak i, ĩ seslerine değişmiş, az sayıda örnekte ı, ĭ olmuştur.
Çuvaşçada özel gösterime neden olmayan *ī ünlüsü çok azdır: *çīpġan “çıban”
>śĭpan, sīlç- “şişmek” >şı ś-.
Ana Çuvaşça *ī ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:
y- türemesi: *īd- “göndermek” >*yıd- >*yır- >yar-, *ķīn “kın” >*yini >yĩnĩ,
*īŋır “eyer” >*yınır >*yinir >yĩnĩr, *bīt “bit” >pıytĭ.
Öndamaksıllaşma: *ķīr “kız” >hĩr, *tīn “ soluk, nefes” >çĩm, ķīn “kın” >yĩnĩ,
*īduķ “kutsal” >yĩrĩh.
Söz sonunda ünlü türemesi: *īt “köpek” >yıtĭ, *īr “şarkı, türkü” >yurĭ.
Ana Çuv. Ana Çuv.*ı: İlk hecede ve ilk hece dışında çoğunlukla öndamaksıllaşarak ĩ, i
seslerine değişmiştir: *tırŋak “tırnak” >çĩrne, ķıl “kış” >hĩl, ķıs- “kısmak” >hĩs-,
*bıŋ “bin” >pin, *ķır “kır” >hĩr, *kadıŋ “kayın ağacı” >hurĭn, *balık “balık” >pulĭ,
*āçıġ “acı” >yü śĩ.
İlk hece dışında vurgu etkisiyle *ı >a değişimi de görülür: *aġır “ağız” >śĭvar.
İlk hece dışında *ı yitimi de görülür: *ķurı- “kurumak” >hĭr-, *talıķ “çıkmak”
>tuh-, *ķılıç “kılıç” >hĩś.
Ana Çuv. *į Ana Çuv. *į: Çoğunlukla ĩ, i seslerine değişmiştir: *įç “iç” >ĩś, *tįrig “diri”
>çĩrĩ, *tįn “dizgin” >çĩn.
*į foneminin artdamaksıllaşması da çok yaygındır: *įk “cilt hastalığı” >yĭh,
*įreŋe “üzengi” >yĭrana, *tįl~*sįl “diş” >şĭl, *sįd- “işemek” >şĭr-.
Ana Çuvaşça *į ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:
y- türemesi: *įk “iğ” >yĩke, *įn “in, yuva” >yĩnĩ, *įr “iz” >yĩr.
Söz sonunda ünlü türemesi: * įk “iğ” >yĩke, *įn “in, yuva” >yĩnĩ, *bįr “bir”
>pĩrre, pĩr.
Bir örnekte * į >a: *tįrek “direk” >çarak.
Ana Çuv.*i: * Ana Çuv.*i: į fonemi gibi çoğunlukla ĩ, i fonemleriyle gösterilir: *til-
“bölmek” >çĩl-, *titre- “titremek” >çĩre-, *iŋek “inek >ĩne, *bil- “bilmek” >pĩl-, *iç-
“içmek” >ĩś.
*i foneminin artdamaksıllaşması da çok yaygındır: *siŋek “sinek” >şĭna, *sipir
“süpürge” >şĭpĭr, *siŋir “sinir” >şĭnĭr, *siŋük “kemik” >şĭmĭ, *sil- “silmek” >şĭl-,
*sirke “sirke, bit sirkesi” >şĭrka.
İlk hece dışındaki *i fonemi çoğunlukla ĩ ve Çuvaşçadaki düzenli e>a
değişimine bağlı olarak ĭ ile gösterilmektedir: yė̅ti “yedi” >śiççĩ, *sekir “sekiz”
>sakĭr, *elig “el” >alĭ, *elik “eşik” >alĭk.
İlk hece dışında *i foneminin düştüğü de görülmektedir: *teri “deri” >tir,
*ķalçi- “kaşımak” >hıś-.
Ana Çuv. *ō Ana Çuv. *ō : İlk hecede, ilk ses veya ikinci ses durumunda oluşuna göre farklı
gösterimleri vardır. İlk ses durumunda, diğer dudak ünlüleri gibi kendinden önce bir
v- sesi türetmiştir ve bu durum ünlü niceliğinden bağımsızdır: ōr- “ekin biçmek”
>vır-, *ōn “on” >vunnĭ, vunĭ, vun; *ōyun “oyun” >vĭyĭ, ōtuŋ “odun” >vutĭ, *ōt
“ateş” >vut.
İkinci ses durumunda, ō >u, y, ĭ: *bōń “boyun” >mĭy, *bōl- “olmak” >pul-,
*yōl “yol” >śul, *sōra- “sormak, aramak” >şıra-.
Ana Çuvaşça *ōünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:
 s- >ş- değişimi: *sōra- “sormak, aramak” >*siura- >*şura- >şıra-, *tōŋ-~*sōŋ-
>*siun- >şĭn-.
Öndamaksıllaşma: *yōrı- “yürümek” >śüre-.
Ana Çuv. *o: İlk hecede, ilk ses durumunda v- türem Ana Çuv. *o: esi ile birlikte veya ı, ĭ, u
fonemleriyle, ikinci ses durumda ise ĭ, u fonemleriyle gösterilir: *orta “orta” >vĭta,
*otur “otuz” >vĭtĭr, *ot “ot” >vutĭ, *oŋ- “onmak, iyi olmak” >ĭŋ-, *ok “ok” >uhĭ,
*oġul “oğul” >ıvĭl, *ķoŋur “konur” >hĭmĭr, *ķod- “koymak” >hur-.
İlk ses durumunda bazen *o >ø: *olur- “oturmak” >lar-.
Ana Çuv. *ȫ: Birincil : ȫ foneminin uzunluğu Çuvaşçaya çok iyi yansımıştır.
Hem ilk hem de ikinci ses durumunda artdamaksıllaşarak avĭ, ĭva (~>va) öbeklerine
değişmiştir: *ȫs- “esmek” >*öys- >*öyüs- >avĭs-, *ȫt- “ötmek” >*öyt- >*öyüt-
>avĭt-, *ȫr “öz, iç, orta” >*öyr >*öyür >*ĭvar >var, *ȫt “öd, safra” >*öyt >*öyüt
>*ĭvat >vat, *kȫpek “göbek” >*köybek >*köyübe >kĭvapa, *kȫk “gök, mavi”
>*köyk >*köyük >kĭvak, *kȫr “köz” >*köyr >*köyür >kĭvar, *tȫrt “dört” >*töyrt
>*töyürt >tĭvatĭ.
Az sayıda sözcükte *ȫ fonemi ü ile gösterilir: *kȫl “göl” >külĭ, *bȫl- “bölmek”
>pül-.
Ana Çuv.*ö: İlk hecede, ilk ses durumunda Ana Çuv.*ö: v- türemesi ile birlikte, ikinci ses
durumunda u, ü, ĭ, ĩ fonemleriyle gösterilir: *öl- “ölmek” >vil-, *ört- “örtmek” >vit-,
*öğren- “öğrenmek” >vĩren-, *çöp “çöp” >śüpĩ, śüp, *kök “kök” >kĭk, *kökür
“göğüs” >kĭkĭr, *köŋül “gönül” >kĭmĭl, *tök- “dökmek” >tĭk-, *kör- “görmek” >kurAna
Çuv. *ū Ana Çuv. *ū: İlk hecede, ilk ses durumunda y- veya v- türemeleriyle birlikte
bulunur: *ū >yĭ- (~śĭ-, śı-): *ūn “un” >*iun >*yun >*yunuk >śĭnĭh, *ūdı- “uyumak”
>*yūrı- >*yuvrı- >*yuwur- >śıvĭr-, *ūya “yuva” >*yuya >yĭva.
*ū- >vĭ-, vĩ-, vu-: *ūrulç- “tartışmak, dövüşmek” >vĭrś-, *ūç “üç” >vĩś, *ūlı-
“ulumak” >vula-.
*ū- fonemi ilk hecede, ikinci ses durumunda ı, ĭ fonemlerine veya ĭva öbeğine
değişmiştir: *yūŋ “yün” >śĭm, *sūb “su” >şĭv, *tūr “tuz” >tuyr >tuyur >tuvur >tĭvar.
Ana Çuvaşça *ū ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:
*s- >ş-: *sub “su” >siuw >şıv.
Ana Çuv. *u: İlk hecede, ilk ses durumunda Ana Çuv. *u: vĭ, vĩ öbeklerine, ikinci ses
durumunda ĭ, ĩ ünlülerine değişmiştir: *uraķ “uzak” >vĭrah, *uç- “uçmak” >vĩś-,
*ķulķaķ “kulak” >hĭlha, *burçaķ >pĭrśa “nohut, fasülye”, *bur “buz” >pĭr, *ķuńal
“güneş” >hĩvel, *bulut “bulut” >pĩlĩt.
Bir örnekte *u- >ø: *ub- “ufalamak” >va-n- “ufalanmak”, va-t- “ufaltmak”.
İlk hece dışında *u fonemi u, ĭ, ĩ ünlüleriyle karşılanır: *buraġu “buzağı”
>pĭru, *ķoŋur “konur” >hĭmĭr, *bulut “bulut” >pĩlĩt.
Ana Çuv. * Ana Çuv. *ǖ: İlk hecede, ilk ses durumunda vi, vĩ, va öbeklerine, ikinci ses
durumunda ĩ ünlüsüne değişmiştir: *ǖç “üç >viśĩ, *ǖr- “ürmek” >vĩr-, *ǖlüg “pay,
hisse” >val, valĭ, *yǖr “100” >śĩr, *tǖl “rüya” >tĩlĩk, *tüp “dip” >tĩp.
Ana Çuv.*ü: İlk hecede, ilk ses durumunda Ana Çuv.*ü: vi, vĩ öbeklerine, ikinci ses
durumunda ve ilk hece dışında ĩ, e ünlülerine değişmiştir: *ür “üst” >vir, *üt-
“yakmak” >vĩt-, *yürek “yürek” >çĩre, *kül “kül” >kĩl, *yürüg “yüzük” >śĩrĩ, *köŋül
“gönül” >kĭmĭl, *ölür- “öldürmek” >vĩler-.
*ü foneminin artdamaksıllaşmasına da rastlanır: *süŋü “süngü” >sĭnĭ “böcek
iğnesi”, *ētük “çizme” >atĭ.
ÜNSÜZLER ÜNSÜZLER
Çuvaşça ünsüzlerin en belirleyici özelliği İlk Türkçe söz içi ve söz sonu l ve r
seslerinin korunmuş olmasıdır. Çuvaşça, bu özelliğiyle diğer Altay dillerine
(Moğolca, Mançu-Tunguzca, Korece) yaklaşır ve tek başına Batı Türkçesini temsil
eder. Bu iki ses, Çuvaşça dışındaki Türk dillerinde (Doğu Türkçesi) sırasıyla ş ve z
seslerine değişmiştir:
İlk Türkçe l: *tāl “taş” >Çuv. çul, Moğolca çilaġun, Genel Türkçe taş; İlk Tü.
ńāl “yaş, gözyaşı” >. śul, Moğolca nilbusun, Genel Tü. yaş.
İlk Türkçe r: İlk Türkçe r: *sār “saz” >Çuv. şur “çamur, bataklık”, Moğolca siroġa, Genel
Tü. saz; *ńār “yaz” >Çuv. śur, Moğolca niray “taze”, Genel Tü. yaz, *semir “semiz”
>Çuv. samĭr, Genel Tü. semiz.
Ana Çuv. *d: Çuvaşça sesbilgisinin belirleyici özel Ana Çuv. *d: liklerinden biri de Ana
Çuvaşça söz içi ve söz sonu *d sesinin r‘den önce bulunduğu durumlar dışında r‘ye
değişmiş olmasıdır. Bilindiği gibi bu ses diğer Türk dillerinde d, t, z, y olarak
görülmektedir: *hadaķ “ayak” >ura, *ķadıŋ “kayın ağacı” >hurĭn, *ķadġu “kaygı”
>hĩrhü. Ancak *d-r şeması içinde *d sesi y‘ye değişmiştir: *adır- “ayırmak” >uyĭr-,
*adġır “aygır” >ĭyĭr, *sıdır- “sıyırmak” >sıyır-.
*d ünsüzü söz sonunda, görünen geçmiş zaman eki öncesinde, bazen ekin t
ünsüzüne benzeşme yoluyla; söz içinde ve ek başında da r, l, n ünsüzlerinden sonra
t‘ye değişmiştir: *ėşid- “işitmek” >ilt-, iltle-; *ķundur “kunduz” >hĭntĭr, *kindik
“göbek” >kĩntĩk, *yol-da “yol-da” >śul-ta, *ķır-da “kır-da” >hir-te.
Ana Çuv. *b- Ana Çuv. *b-, *-b-: Söz başında bulunduğu durumda ötümsüzleşerek p- olmuş,
söz içi ve söz sonunda v’ye değişmiştir: *bė̅ş “beş” >pilĩk, *bār “var” >pur, *bė̅r-
“vermek” >par-, *bıŋ “bin” >pin, *eb-le-n- “evlenmek” >avlan-, *seb- “sevmek”
>sav-, *çebir- “çevirmek” >śavĭr-.
Ana Çuv. *ç- Ana Çuv. *ç-, *-ç-, *-ç: Her durumda ś olmuştur: *çöp “çöp” >śüpĩ, *çīpġan
“çıban” >śıpan, *ǖç “üç” >viśśi, aç- “açmak” >uś-, *keç- “geçmek” >kaś-, *köç-
“göçmek” >kuś-.
Ana Çuv. Ana Çuv. *-ġ-, * -ġ, * -g-, *g -: Ünlülerarası durumda v‘ye değiştikleri sınırlı
sayıda örnek dışında her durumda düşmüşlerdir:
*ġ, *g >v: *sāġ “sağ” >sıvĭ, *oġul “oğul” >ĭvĭl, *baġır “bağır” >pĩver, *tegir-
“çevirmek” >tavĭr-.
*ġ, *g >ø: *ķarġan “kazan” >huran, *ögren- “öğrenmek” >vĩren-, *elig “elli”
>allĭ, *arıġ “temiz” >ırĭ, *çerig “asker” >śar, *sarıġ “sarı” >şurĭ, şur “beyaz”.
Büzülme: *küdegü “güveyi” >kĩrü, *boġar “boğaz” >pır, *buraġu “buzağı”
>pĭru, *yėgirmi “yirmi” >śirĩm.
Ana Çuv. *ķ Ana Çuv. *ķ-, * -ķ-, * -ķ: Söz başında genellikle h-‘ye değişmiştir. Ancak az
sayıda örnekte ķ- düşmüş ve uzun ünlüden ötürü yerinde y- türemiştir:
*ķ- >h-: *ķıl “kış” >hĩl, *ķır “kız” >hĩr, *kar “kaz” >hur, *ķatıġ “katı” >hıtĭ.
*ķ- >ø >y-: *ķār “kar” >yur, *ķān >yun, *ķīn “kın” >yĩnĩ, *ķīķīr- “bağırmak”
>yıhĭr-, *ķānat “kanat” >*ānat >*yunat >*śunat.
*ķ- >ø: *ķaysıda “nerede” >ĭśta, *ķaysıdan “nereden” >ĭśtan.
*ķ ünsüzü söz içi, ünlülerarası durumda korunmuş veya -hh- ikiz ünsüzüne
değişmiştir: *toķur “dokuz” >tĭķĭr >tĭhhĭr, *saķır “reçine” >suķĭr.
Söz içi, ünsüz yanı durumda h‘ye değişmiştir: *ķulķaķ “kulak” >hĭlha, bulķan-
“bulanmak” >pĭlhan-, *yumķaķ “yumak” >śımha.
*ķ ünsüzü söz sonu durumda düşmüş veya h‘ye değişmiştir. Düştüğü
durumlarda Ana Altayca için birincil ġ ünsüzü tasarlanabilir: *burçaķ “burçak”
>pĭrśa, *bors “porsuk” >*purĭs >purşĭ. Fakat; *baķ- “bakmak” >pĭh-, *ıduķ “kutsal”
>yĩrĩh, *āķ- “akmak” >yuh-.
Ana Çuv. *k- Ana Çuv. *k-, * -k-, * -k: Söz başı ve söz içinde korunmuş, söz sonunda *ķ-
ünsüzü gibi bazı sözcüklerde düşmüştür. Söz içinde -kk- ikiz ünsüzü ile de gösterilir:
*kele- “konuşmak” >kala-, *kȫpek “göbek” >kĭvapa, *kümül “gümüş” >kĩmĩl,
*kēkir- “geğirmek” >kakĭr-, *eke “abla” >akka, *sekir “sekiz” >sakĭr, *elik “eşik”
>alĭk, *kȫk “gök” >kĭvak, *ētük “çizme” >atĭ, *iŋek >ĩne, *siŋek “sinek” >şĭna.
Ana Çuv. *- Ana Çuv. *-m-, * -m: Her durumda korunmuştur: *kümül “gümüş” >kĩmĩl,
*semir “semiz” >samĭr, kem “kim” >kam, em- “emmek” >ĩm-.
Ana Çuv. *- Ana Çuv. *-n-, *-n: Söz içi durumda korunmuştur: *ķundur “kunduz” >hĭntĭr,
*āntıķ- “yemin etmek” >ĭntĭh-.
Söz sonu durumda korunmuş veya -m‘ye değişmiştir: *kün “gün” >kun, *ķān
“kan” >yun, *ōn “on” >vunnĭ, vun, *ķarın “karın” >hırĭm, *bütün “bütün” >pĩtĩm,
*urun “uzun” >vĭrĭm, *tīn “soluk, yaşam” >çĩm.
Ana Çuv. Ana Çuv. *-ŋ-, * -ŋ : Her durumda n veya m fonemine değişmiştir: *iŋir
“akşam” >ĩner, *siŋek “sinek” >şĭna, *bıŋ “bin” >pin, *yėŋ “yen” >śanĭ, *ķoŋur
“koyu kahverengi” >hĭmĭr, *köŋül “gönül” >kĭmĭl, *süŋük “kemik” >şĭmĭ, *yūŋ
“yün” >sĭm, *toŋ “soğuk” >tĭm.
Ana Çuv. *- Ana Çuv. *-ń-, *-ń: Ya birincil n fonemi gibi işlem görerek n veya m olmuş ya
da birincil y fonemi gibi işlem görerek y (söz sonunda ~ø) veya v olmuştur: *ķāńaķ
“kaymak” >hĭyma, *tōń “çamur” >tĭm, *kȫń- “yanmak, yakmak” >kü-, kĩv-
“ekşimek, mayalanmak (süt için)”, *bōń “boyun” >mĭy, *ķōń “koyun, kucak” >hü,
hüm, hĩvĩ; *ķuńal “güneş” >hĩvel.
Ana Çuv. *- Ana Çuv. *-p-, * -p: Her durumda korunmuştur: *kȫpek “göbek” >kĭvapa,
*çīpın “sinek” >şĩpĩn, *ķāpar- “kabarmak” >hĭpar-, *tǖp “temel, asıl” >tĩp, *ķap-
“kapmak” >hıp-.
Ana Çuv. *- Ana Çuv. *-s-, *-s-, *-s: Her durumda korunmuş, ancak birincil ve ikincil ı, i
sesleri önünde ş‘ye değişmiştir: *ses “ses” >sasĭ, *kes- “kesmek” >kas-, *bas-
“basmak” >bus-.
*siŋek “sinek” >şĭna, *siŋir “sinir” >şĭnĭr, *sārıġ “sarı” >*siarıġ >şurĭ, *sār
“saz” >*siar >şur “çamur, bataklık”, *bors “porsuk” >*purĭs >purşĭ, *ama-si
“annesi” >*amĭ-şĩ.
Ana Çuv. *t- Ana Çuv. *t-, * -t-, * -t: Her durumda korunmuş, ancak birincil ve ikincil ı, i
ünlüleri önünde ç‘ye değişmiştir: *teŋ “denk” >tan, *tap- “tepmek” >tup-, *topraķ
>tĭpra, *ētük “çizme” >atĭ, *küntür “gündüz” >kĩntĩr, otur “otuz” >vĭtĭr, ot “ot” >utĭ.
*tĩrig “diri” >çĩrĩ, *tīn “soluk, yaşam” >çĩm, *til- “dilmek” >çĩl-, *yė̅ti “yedi”
>śiççĩ.
*t- ünsüzü birkaç örnekte s üzerinden ş‘ye değişmiştir: *tįl “diş” >*sįl >şĭl,
*toŋ- “donmak” >*soŋ- >şĭn-.
 Ana Çuv. *y Ana Çuv. *y Ana Çuv. *y-, * -y-, * -y: Söz başında bulunduğu durumda ś ‘ye değişmiştir:
*yė- “yemek” >śi-, *yılan “yılan” >śilen, *yār “ilkyaz” >śur.
*y fonemi söz içi durumda, birincil dudak ünlüleri yanında -v-‘ye değişmiş,
diğer durumlarda (ikincil dudak ünlüleri yanında da) korunmuştur:
*-y-=-y-: kėyik “vahşi hayvan” >kayĭk, *ķayır “kum” >hĭyĭr, *bāyan “zengin”
>puyan, *yāyın “yayın balığı” >śuyĭn, *tayaķ “destek, dayak” >tuya.
*-y- >-v- : *küye “güve” >kĩve, *koyuġ “koyu” >yĭvĭ.
KAYNAKÇA KAYNAKÇA
Aalto, P., 1969, “Uralisch and Altaisch”, UAJb 41: 323-334.
Adamovic, M., 1989 “Fragen der tschuwaschischen Lautgeschichte”, CAJ 33:
161-192.
Akiner, Sh., 1983, Islamic Peoples of the Soviet Union, Kegan Paul
International, London, Boston, Melbourne and Henley.
Aşmarin, N. I., 1898, Materialy dlya issledovaniya çuvaşskogo yazyka, Kazan.
Benzing, J., 1940, “Tschuwaschische Forschungen (II)”, ZDMG94: 391-398.
_____, 1954, ““Tschuwaschische Forschungen (V)”, ZDMGNeue Folge 104:
386-390.
_____, 1959, “Das Tschuwaschische”, PhTF I: 695-751.
“Çuvaşlar”, 1964, Türk Ansiklopedisi 12: 161-162.
“Çuvaş Özerk Sosyalist Cumhuriyeti”, 1964, Türk Ansiklopedisi 12: 155-161.
Gombocz, Z., 1912, Die bulgarisch-türkischen Lehnwörter in der ungarischen
Sprache, MSFOu 30, Helsinki.
Grönbech, V., 1902, “Die langen Vokale der Wurzelsilbe”, KSz 4: 229-240.
Krueger, J. R., 1961, Chuvash Manual, Bloomington.
Kurat, A. N., 1949a, “Bulgar (Volga Bulgarları)”, İslam Ansiklopedisi 2: 781-
796.
_____, 1949b, “Bulgaristan (Tuna Bulgarları)”, İslam Ansiklopedisi 2: 796-
803.
Németh, Gy., 1912, “Die türkisch-mongolische Hypothese”, ZDMG 66: 549-
577.
_____, 1913-14, “Über den Ursprung des Wortes aman und einige
Bemerkungen zur türkisch-mongolischen Lautgeschichte”, KSz 14 (1-3): 240-249.
Poppe, N., 1924a, “Türkisch-tschuwasische vergleichende Studien”, Islamica I:
409-427.
_____, 1924b, “Die tschuwasischen Lautgezetze”, AM 1: 775-782.
_____, 1926-32, “Die tschuwasische Sprache in ihrem Verheltnis zu den
Türksprachen”, KCsA II: 65-83.
Radloff V., 1882, Phonetik der nördlichen Türksprachen, Leipzig.
_____, 1974, “Zur Stellung des Tschuwaschischen”, CAJ 18: 135-147.
Ramstedt, G. J., 1922, “Zur frage nach der stellung des tschuwaschischen”,
JSFOu 38 (3): 3-34.
Róna-Tas, A., 1978, An Introduction to the Chuvash Language, Budapest.
_____, 1892a, “The Periodization and Sources of Chuvash Linguistics
History”, Chuvash Studies: 113-170, Wiesbaden.
_____ (ed.), 1982b, Studies in Chuvash Etimology, Studia Uralo-Altaica 17,
Szeged.
_____ (ed.) 1982c, Chuvash Studies, Asiatische Forschungen, Wiesbaden.
_____, 1986, Language and History, Szeged.
Tekin, T., 1987, Tuna Bulgarları ve Dilleri, TDK 530, Ankara.
____, 1988, Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgarcası, TDK 531, Ankara. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder