29 Ekim 2018 Pazartesi

ÇUVAŞLAR VE ETNİK OLUŞUMLARI

Gerçeğin Peşinde
Dünya üzerinde Türkçe konuşan değişik milletler arasında belki de en olağandışı ve gizemli olanlardan biri de Çuvaşlardır. Bu durum, Çuvaşların Çin sınırı yakınlarında bir yerlerde oluşan en eski Türk halklarından biri olduğu gerçeği ile açıklanabilir. Çuvaşlar, daha sonraları, birkaç yüzyıl boyunca Asya ve Avrupa’nın değişik ülkelerinde başıboş dolaştılar ve neticede 20. yüzyılda Türklerin, Slavların ve Finno-Ugrik halkların bulunduğu Orta İdil bölgesine yerleştiler. Değişik ülkelerde yüzyıllar boyunca süren başıboş dolaşmaları sırasında, çok farklı kültürleri ve medeniyetleri içselleştirdiler.
Çuvaş dili, Asya ve Avrupa’nın ondan fazla değişik dillerinden unsurlar içermektedir. Moğolca, Çince, Ön Asya dilleri, Ugrik, Farsça, Arapça ve Eski İbranicenin bütün lehçelerinden kelimeler içermektedir. Bunlara ilaveten, daha sonraları Slav ve Finno-Urgik dillerin yanı sıra, uluslararası kelime hazinesinden de bu dilin kelimeler aldığını belirtmeye bile gerek yok. Bu yüzdendir ki, müşteşrik/oryantalist Fraen bir seferinde Çuvaş dilini, değişik lehçelerin karışımı anlamına gelen ein verbastertes deyimi ile tanımlamıştır. Bununla birlikte, Çuvaşların da diğer milletler üzerinde yoğun bir etkide bulunduklarını gözlemlemekteyiz. Özellikle, Farsça, Moğolca, Osetince, Avarca, Çeçence- İnguşça, Rusça, Almanca ve Macarcada Çuvaş dilinden alınmış kelimelere rastlanılmaktadır. Hala, özellikle Mari, Udmurt, Mordovyan ve Komi dillerinde bol miktarda Çuvaşça kelime bulunmaktadır.
Yukarıda verdiğimiz bilgiler, değişik ülkelerden meraklı bilim adamlarının uzun süredir niçin bu garip milleti ve bunların orijinine dair muammayı anlamaya ve açıklamaya çalıştıklarını net bir şekilde açıklığa kavuşturmaktadır. Fakat, bu bilim adamları bu insanların geçmişleri ile alakalı hiçbir delil bulamamışlardır. Çünkü, Çuvaşların ataları kendilerine ait bir yazıya sahip olmamışlar ve dolayısıyla kendileri ve orijinleri/asılları ile alakalı geride hiçbir bilgi bırakmamışlardır. Tarihçiler de, genellikle gerekli bilgilerde bir eksiklik olduğunda, arkeologlar, etnografyacılar ve dil bilimciler gibi alakalı disiplinler ya da yakın alanlardan uzmanların yardımına başvurmaktadırlar. Yine de, bizim vakamızda söz konusu bilimlerin de bir yardımı olmamaktadır. Çünkü, Çuvaşların kendi bilim adamları bulunmazken, Rus ve uluslararası bilim adamlarının Çuvaşları incelemeye harcayacak zamanları yoktur. Bu yüzdendir ki, Çuvaşların tarihi ve orijinlerine kafa yoran tarihçiler kendi hipotezlerini kurmak zorundadırlar.
Aşağıda bunlardan en çok bilinenlerin kısa bir listesi bulunmaktadır.
Böylece, Prof. Sboev Çuvaşların, bir zamanlar Orta İdil bölgesinde yaşamış olan Butasların soyundan geldiği sonucuna ulaşmıştır.[1] 
Prof. Tikhomirov ise Çuvaşların, eski Rus el yazmalarında Mariler, Mordovanlar ve Çuvaşların diğer komşuları ile birlikte adı geçen eski Veda kabilesinin soyundan olduklarına inanmaktadır.[2] Öte yandan, Prof. Khudyakov bunların Avarların soyundan geldiğini düşünmektedir.[3] Prof. Klauson da, bunlara eski Tavgac halkının soyu olarak bakmaktadır.[4] 
Prof. Khalikov ise, bu halkın İmenkovskaya ve Azelinskaya arkeolojik kültürlerinin yaratıcısı olan Kama bölgesinin en eski sakinlerinin soyundan geldiğine inanmaktadır.[5] Prof. Tatischev de, Çuvaşların eski İdil Bulgarlarının soyundan olduğunu düşünmektedir.[6] Prof. Ashmarin, Bulgar müttefikleri olan Suvar kabilesinin soyundandırlar, demektedir.[7] Prof. Kakhovskiy, bunların Çuvaş dilleri konuşan ikinci tip Bulgarların takipçisi olduğunu ifade ederken,[8] Prof. Malyutin de Çuvaşların ikinci tip Bulgarların soyundan geldiği görüşünü paylaşmaktadır.[9] Prof. Fraehn, bunların “Eski Hazarların dağılmış kolu” olduğunu belirtirken,[10] Prof. Yegorov, Çuvaşların eski Sümerlerin ta kendisi olduğu sonucuna ulaşmaktadır.[11] Akademisyen Marr ise değişik yayınlarda, “Çuvaşlar İdil üzerindeki Jefeditlerdir”, “Çuvaşlar Sarmatyanlılardır”, “Çuvaşlar bizim Basklarımızdır”, “Çuvaşlar, isimlerine göre, Sümerlerdir”, “Çuvaşlar Kuperlerdir”, “Çuvaşlar İberyanlardır” vesaire gibi Çuvaşlar hakkında çok miktarda görüş ileri sürmektedir.[12]
Yani, Çuvaşlarla ilgili tarihi literatür, bunların etnik oluşumu konusundaki yorumlarda çok farklı ve birbirleriyle çelişen fikirler sunmaktadırlar ve sıradan bir okuyucu için bunların nerede doğru, nerede yalan söylediklerini anlamak tamamen imkansızdır. Herhangi bir yorumu doğru bir şekilde anlamak ve değerlendirmek için, bu teorilerin yaratıldığı ve akraba bilim dallarındaki gelişmelere dayanarak değiştirildiği şartları gözler önüne sereceğiz.
Mesela, Rus Bilimler Akademisi üyeleri 18. yüzyılda Çuvaş bölgesindeki incelemelerine başladıkları zaman, Çuvaş yerleşimlerinin Finno-Ugorlar ile yanyana yerleştiğini ve Çuvaş halkının Finli kıyafetler giydiğini ortaya çıkarmışlar ve Çuvaşların yerli Finliler olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu dönemin hemen hemen tüm önde gelen bilim adamları bu fikri paylaşmaktaydılar. Bu bilim adamlarından bazılarının isimleri şunlardır: Erdmann, Garcey, Isaac Maas, Georgi, Miller, Gmelin, Falk, Castrin, Alkvist, Karamzin, Polevoy, Firsov, Radlov ve diğerleri. Ancak, akraba bilimlerin uzmanları, antropolojik özellikleri, etnik kültürleri ve dilleri açısından Finno-Ugorlardan kesin bir şekilde farklılık gösteren Çuvaşların hiç de Finli olmadığını saptadıkları zaman, tarihçiler başka hipotezler ileri sürmeye mecbur kalmışlardır. Bu sefer de, Çuvaşların yerli soyları hakkında ahkâm kesilerek, bunların tamamen bağımsız bir orijinle ayrı bir millet oldukları ve tarih öncesinden beri kendi toprakları üzerinde yaşayageldiklerine dair bir hipotez ileri sürülmüştür. Yerel entelektüeller arasından bu hipotezin takipçileri, bir postula bile geliştirerek “Çuvaşlar Çuvaşlardan neşet etmişlerdir, başkalarından değil; bunlar en erken zamanlardan beri kendi toprakları üzerinde yaşamaktadırlar” diyorlardı. Ancak arkeologların, yaptıkları araştırmalar neticesinde Çuvaş bölgesi ve komşu bölgelerde eski Çuvaşlardan kalan hiçbir arkeolojik kalıntının bulunmadığını saptamalarından dolayı, bu yorumu da ispatlamakta başarısız oldular. Böylece, arkeologlar, kive syava tipi pagan defin alanlarınca temsil edilen bu Çuvaş arkeolojik anıtlarının, Çuvaş yerleşimlerinin ve kiremet kartı denen tapınakların Moğol istilasından sonra ortaya çıktıklarını göstermektedirler. Ayrıca, yazılı kaynaklar Çuvaşların eski zamanlarda burada yaşamadığını ve bu topraklarda, ilk olarak, sadece beşyüz yıl önce görüldüklerini göstermektedir.
Bundan sonra, pek çok tarihçi Çuvaşların İdil Bulgarlarının soyundan gelmiş olabileceklerini düşünmeye başladı. Bu fikir pek çok bilim adamı tarafından oldukça mümkün bir yaklaşım olarak görüldü, çünkü Bulgarlar Moğol istilasından sonra tarih sahnesinden silinirken, bundan çok kısa bir süre sonra Çuvaşlar meydana çıkmaktaydı. Bu yüzdendir ki aşağıdaki bilim adamları Bulgar orijini fikrini desteklemişlerdir:
Tatishchev, Shafarik, Ilminskiy, Kunik, Ashmarin, Gombocz, Kakhovskiy, Dimitriyev, Malyutin, Baskakov ve diğerleri. Bütün bu bilim adamları, “Moğol istilasından önce İdil’in sol kıyısında yaşamakta olan ve Çuvaş dili konuşan İdil Bulgarları, 1236 yılında Moğol orduları tarafından dağıtıldı ve bunlar İdil’in sağ kıyısına göçerek, burada Çuvaşlar diye çağrılmaya başladılar” görüşünü savunmaktadırlar. Orta İdil Tatarlarının da, kendilerinin Bulgarların soyundan geldiğini düşünmelerinden ve hatta Bulgar geçmişlerini hatırlamalarından dolayı, istila sırasında Bulgarların bir kısmının İdil’in sol kıyısında kaldığı ve bunların zamanla Tatarlara dönüştüğü; İdil’in karşı kıyısına geçenlerin ise zamanla Çuvaşlara dönüştüğüne inanılmasına karar verildi. Tatarların Müslüman ve Çuvaşların pagan olduğu gerçeğinden yola çıkarak, bu bilim adamları sol kıyıdaki Bulgarların Müslüman kalmaya devam ettiğine, ancak sağ kıyıdaki Bulgarların İslam’ı terk ederek Çuvaşlara dönüştüklerini düşünmek üzerine fikir birliğine vardılar. Bu yorumdaki Bulgar hipotezi tarihçiler arasında büyük bir şöhret kazanarak, bir çeşit resmi tarihe dönüştü ve birçok ülkede tarih hakkındaki ders kitaplarına, araştırma el kitaplarına ve referans sözlüklerine konuldu.
Yine akraba bilimlerden akademisyenler, daha sonra yaptıkları yeni keşifleriyle, bu Bulgar hipotezini de reddettiler. 
Dil bilimciler, Bulgarların Çuvaşça konuşmayıp, yaygın bir Türkçe konuştuklarını ispatladılar.[13] 
İlahiyatçılar ise yüzyıllar boyunca Bulgarların samimi Müslüman olduklarını ve bu yüzden İdil’i geçtikten sonra pagan Çuvaşlara dönüşmelerinin imkansız olduğunu, çünkü İslam tarihinde hiçbir zaman böyle bir olay yaşanmadığını ispatladılar. 
Arkeologlar ve etnografyacılar da, teknolojileri, ekonomi ve üretimlerindeki gelişme seviyesi açısından Çuvaşların Bulgarlardan büyük ölçüde farklı olduğunu ispatladılar. Çünkü, Bulgarlar demircilik ve kuyumculukta son derece kabiliyetli iken ve ürünleri hala pek çok müzeyi süslerken, Çuvaşlar kuyumculuğu hiç bilmemekteydiler. Bulgarlar iyi debbağlardı ve boyayarak işledikleri deriler “bulgar tovar” olarak bilinmekteydi ve Doğu’da pek çok ülkede bu özellikleriyle ün yapmışlardı; Çuvaşların ise deri üretimi bulunmamaktaydı. Bulgarlar usta çömlekçiydiler ve bunların cilalı seramikleri bütün Orta İdil bölgesinde bilinmekteydi; Çuvaşlar ise, sıvalı seramikler dışında çömlekçilikten anlamamaktaydılar. Genel olarak, Bulgarlar zanaatkarlardı, Çuvaşlar ise yakın zamana kadar zanaatkarlıkla uğraşmamışlardır. Eğer Bulgarlar Çuvaşların atası olmuş olsaydı, yüzyıllar boyunca uyguladıkları bütün kültürlerini sadece ve basit bir şekilde İdil’i geçmekle aniden yitirmiş olamazlardı. Akraba/yakın bilim dallarının bu delilleri ve daha pek çok diğer kanıtlar, tarihçileri Bulgar hipotezinin yanlışlığı konusunda kesin bir şekilde ikna etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder